İkonografi'nin Yeni Dönemi : Rönesans Öncesi Gotik Sanat

Bu yazı gotik üslubun sanat ve mimariyle harmanlanışını genel bir perspektifle incelemeyi sağlar ve tarihi hakkında bilgi verir.

İnsanlık tarihinde yaşanan bazı olaylar, ortaya atılan fikir akımları hayatın seyrini bildiğimizin dışına çıkarmış, insan hayatında beklemediğimiz değişikliklere sebep olmuştur. Ben de ilk yazımda beni çok etkileyen bir orta çağ sanatını, gotiği, ele almak istiyorum.

Gotik sanat, kendisinden önce var olan sanat türlerinden nasıl etkilendiyse ondan sonra ortaya çıkacak sanat türleri de ondan etkilenmiştir. Günümüzde birçok alanda gotik sanatın etkilerini görebiliyoruz. Örnek verecek olursam beni en çok etkileyen alanlardan biri olan mimari, gotik tarzdan etkilenmiş ve ortaya çok güzel yapılar çıkmıştır.

Edebiyatta da gotik sanatının kullanımını verebiliriz. Gotik sanatın etkilerinin, modada hatta dekorasyonda bile karşımıza çıkabileceğini göz ardı etmemeliyiz. Gotik sanatın, 12.yüzyılın’ın ortalarına doğru Fransa’da ortaya çıktığı düşüncesi yaygındır. Aslında burada bu sanat türüne verilen önemin yeteri kadar etkili olmamasının sebebininin hemen peşinden yeniden doğuş anlamı taşıyan Rönesans dönemine girilmiş olması olabilir.

Bugün bile gotik sanatın kendini en çok gösterdiği alanın mimari olduğunu özellikle Avrupa seyahatlerinde görebiliyoruz. Avrupa demişken belirtmek istiyorum ki Fransa’da ortaya çıkan bu sanat türü çok kısa bir sürede Avrupa’nın geneline yayılmış ve birçok örnek oluşturmaya başlamış.

Burada Paris'te bulunan ve gotik mimarinin önemli eserlerinden sayılan Notre Dame Katedrali'nin pinterest üzerinden ulaştığım bir görüntüsünü sizlerle paylaşmak istiyorum.

Etimolojik olarak gotik kelimesini inceleyecek olursak kaynaklarda çeşitlilik ve farklılıklar olduğunu görürüz. Bazı kaynaklar gotik kelimesinin kökenini Got’lara dayandırır. Gotlar’ın, Güney İskandinavya’nın Gotland bölgesinde oturan bir Cermen kavmi olduğu biliniyor. Ancak Gotlar’ın tarihine baktığımızda düzenli bir yaşamlarının olmadığını bu yüzden göçebe bir yaşam tarzı benimsediklerini görürüz. Bu noktada onlara dair belirli çerçeveleri olan bir mimariden bahsetmek söz konusu olamaz.

Ayrıca Gotik akım doğduğunda, Gotlar’ın ortadan kalktığı da söylenir. Terim olarak ise ilk defa Rönesans dönemi İtalyan sanatçıları tarafından kullanılmıştır. Onlar için Gotik terimi, klasik biçimlere karşı çıkan Kuzeyli barbarların, özellikle Cermen kökenli halkların kültürünü simgeleyen bir sözcük olarak kullanılıyormuş. Kavramsal olarak 1530’larda ilk kez İtalyan ressam ve mimar Giorgio Vasari tarafından, kabalığa ve barbarlığa gönderme yapılarak kullanılmıştır. Buradaki kullanımın da aslında Gotlar’la ilintili olduğunu görebiliyoruz. 

Avrupa’nın sanatsal ve kültürel gelişiminde Gotik ve Rönesans dönemlerinin önemli bir yere sahip olduğunu söyleyebiliriz. Gotik sanatın doğduğu dönemde, Avrupa'nın toplumsal yapısı, dinin güçlü bir etkisi altındaydı ve Hristiyanlık, Avrupa'nın ana diniydi. Gotik sanat, kilise mimarisi, resim ve heykellerde sıklıkla kullanılan gotik tarzın özelliklerini yansıtır. Gotik sanatın doğduğu toplumsal yapının en önemli özelliklerinden biri, dini yapıların ve kiliselerin mimarisiyle ilgilidir. Bu dönemde, Hristiyanlık dininin yükselişiyle birlikte, kilise mimarisi önem kazanmış ve Gotik sanatın özelliklerini yansıtan yüksek kemerler, uzun sivri kuleler, kaburgalı tanozlar ve vitraylı pencereler gibi mimari özellikler ortaya çıkmıştır.

Kilise mimarisi, toplumsal hayatın en önemli noktası haline gelmiş ve insanların hayatlarında önemli bir yer tutmuştur. Bu dönemde, resimlerde dini figürler, melekler ve azizler yoğun bir şekilde kullanılmıştır. Ayrıca, Gotik sanatın doğduğu yıllara bakarsak feodalizm sisteminin toplumsal yapıya hakim olduğunu söyleyebiliriz. Bu sistemde, soylular ve toprak sahipleri, köylüler ve işçiler üzerinde büyük bir güce sahipti. Kiliseler, feodal beyliklerin yanı sıra, bu dönemde toplumsal hayatın önemli bir parçasıydı. Kiliseler, toplumda varlıklarını sürdürebilmek için güçlü bir maddi destek almak zorundaydılar ve bu nedenle, kilise mimarisi ve sanatı, zenginlerin ve soyluların desteğiyle gelişti. Burada asıl amaç Hristiyan inancının yayılmasını ve tanrıyı yüceltmek gibi dini ilintilerin ön plana çıkmasını sağlamaktır.

Kısaca gotik dönem ile birlikte özellikle mimari anlamda büyük bir değişiklik gerçekleştiğini görebiliyoruz. Eserlerin artık uzunlamasına büyüdüğünü aynı zamanda kemerler, tonozlar, yüksek pencereler ve çatılar gibi özelliklere sahip yüksek ve büyük kiliseleriyle karakterize olduğunu ayrıca, süsleme sanatında da ilerlemeler kaydedildiğini söyleyebiliriz.