İngiliz Edebiyatı'nın Saray Soytarısı*: Oscar Wilde
Oscar Wilde'dan "Hayat nasıl yaşanır?" ya da "Hayat nasıl yaşanmaz?" üzerine bir ders: Hayatı.
"Ünlü olacağım, ünlü olamasam da kötü bir şekilde ünlü olacağım." diyen Oscar Wilde, ikisi de oldu. İngiliz Edebiyatı’ nın, hatta Viktorya Dönemi Britanya 'sının en ünlü isimlerinden biri de oldu, aşağılanıp, dalga geçilip hapse de girdi.
İrlandalı bir editör olan ve Wilde'ı da yakından tanıyan Frank Harris 'in dediğine göre Oscar Wilde'ın hayatı “Yunan tragedyasını andıran bir tiyatro oyunuydu.” Ama Wilde'ın tragedyası klasik trajik hayat hikayeleri gibi doğuştan veya içine doğduğu aileden kaynaklı değildi. Aksine, çok varlıklı ve kültürlü bir ailenin çocuğuydu. Babası çok ünlü bir cerrahtı, annesi Jane Wilde ise bir şair ve çevirmendi.
9 yaşına kadar evde okutulan ve Fransız mürebbiyelerle dil öğrenerek büyüyen Oscar Wilde, sonrasında Kraliyet Okulu’na kaydoldu. Yani Oscar Wilde'ın hayatını ilginç yapan ailesi, doğduğu yer ya da büyüdüğü ortam değil bizzat Wilde'ın kendisi ve ikonik denilebilecek aristokratik yaşam biçimiydi. Okuldaki başarıları sayesinde Oxford'un en seçkin kolejlerinden birinden burs kazandı ve 20 yaşındayken İngiltere’ye gitti.
Ama Wilde, o kadar "herkesten farklı olma ve gözükme" çabasındaydı ki, ne kadar gizliden gizliye ders çalışsa da dışarıya karşı derslerini boşluyormuş gibi gözükür, diğer öğrencilerin aksine koleksiyonlar yapar ama gizliden gizliye ders çalışırdı.
Hatta o kadar iyi bir öğrenciydi ki o okuldan dereceyle mezun oldu.
Tatillerini Fransa, İtalya ve Yunanistan'da geçirdi ve okuldan mezun olduktan sonra bir burs kazandı ve Oxford'ta kalmak istedi ama kabul edilmedi.
Bu süreçte kaybettiği babasından kalan biraz mirasla yine de Londra'ya taşındı ama daha önce dediğimiz gibi farklılığı sevmesinin yanında Oscar Wilde oldukça lükse düşkün biriydi, her şeyin en güzelini ve kalitelisini bilir ve isterdi. Bu yüzden Londra'ya taşındıktan kısa bir süre sonra bu parayı bitirdi. Çünkü en lüks restoranlarda yemek yer, en lüks otellerde kalır, kıyafetlerini en iyi terzilere diktirirdi.
Wilde için kaliteli yaşamak, kaliteli insanlarla kaliteli ortamlarda bulunmak, yaşamın tadını çıkarmanın en iyi yoluydu.
İstediğini de, nasıldır bilinmez, bir şekilde başarıyordu. Nasıldır bilinmez diyoruz çünkü Wilde daha Londra'ya taşınır taşınmaz sosyetenin gözbebeği olmuştu. Bir davetten diğerine gidiyordu.
İnsanlar onunla konuştukça, daha doğrusu, onun konuşmasını dinledikçe, mest oluyor, ona hayran kalıyordu.
Wilde bu konuda tam bir ustaydı. Konuşurken sanki konuştuklarını önceden yazmış ve düzenlemiş gibi konuşur, olağanüstü güzellikle masallar ve hikayeler uydururdu.
Bu konuşmalarının güzelliği havada kalmadı ve Amerika'da konferanslar vermesi istendi. Daha yazdığı doğru düzgün hiçbir şey yokken Amerika'da konferanslar veren bu 28 yaşındaki delikanlı Amerikalıların çok ilgisini çekti. Tam bir gösterici, James Joyce'un deyişiyle bir "saray soytarısı"ydı.* Her zaman abartı giyinen ve büyük laflar eden Wilde ilgiyi yine üzerinde toplamayı başarmıştı, üstelik çok da para kazanmıştı. Ama tabii ki 1 yılda kazandığı bu parayı geri döner dönmez kısa sürede bitirdi ve eşcinsel olsa da finansal destek için bir kadınla evlendi. Evlendikten sonra en iyi eserlerini, masallarını yazdı ve büyük ilgi topladı. Ardından ilk ve tek romanını, Dorian Gray'in Portresi'ni, yazdı. Hatta Dorian'a, o zamanlar sürekli ilişkisi olduğu John Gray'in soyadını verdi.
Bu tek romanı, tepki toplasa ve düzenlemeler yapılarak yayınlansa da Wilde'ın hayatının "famous" (ünlü) bölümünü kapatıp "notorious" (adı çıkmış) bölümünü açan olay bu değil, Wilde'ın, Queensberry Markisi'nin oğlu Lord Alfred Douglas'a aşık olmasıydı.
Wilde ve Lord'un ilişkisi, mektuplara ve onun hakkında yazdığı şiirlere bakıldığında tutkulu bir aşka benzese de aralarında ne huzur ne sadakat vardı. Bu aşk onlar için, özellikle Wilde için bir zehirdi.
Wilde'ın hayatını ise tam anlamıyla bir zindana çeviren şey ise sadece Lord Alfred Douglas değil, aynı zamanda onun babasıydı. Bu ilişkiyi onaylamayan Queensberry Markisi bunu sürekli belli ediyor, Oscar Wilde'a hayatı dar ediyordu. Babasını zaten sevmeyen Lord ise sürekli Wilde'ı babasına karşı kinlendiriyordu ve en sonunda o zaman geldi.
Başta, Frank Harris'in, Wilde'ın hayatı için bir "tragedya" dediğini söylemiştik. Tragedyaların sonu kötü biter.
Queensberry Markisi'ne hakaret davası açtığında Wilde bunu biliyor, yangına körükle gidiyordu.
Hatta öyle ki o zamanlar yakın arkadaşı Andre Gide'e "bir şeyler olmalı" demiş, belki de kendi yazdığı bu tragedyanın sonunu da kendi getirmek istemişti.
Wilde yargılanmadan 10 yıl önce çıkan ve Wilde dışında başka kimse yargılanmadan kaldırılan bir yasayla Marki'nin hakareti umursanmadı ve oklar eşcinsel olan Oscar Wilde'a döndü.
O zamanlar bir sürü sahnede en iyi oyunları sahnelendiği için onu öven medya, bir anda herkesle birlikte Wilde'a sırtını döndü. Kısa süreli ilişkiler yaşadığı herkes Wilde'ın aleyhine ifade verdi.
Bir anda Wilde'ın iflası ilan edildi, neyi varsa icra edildi ve Wilde 2 yıllık bir hapis cezasına çarptırıldı. Yıldızı sönmüştü. Tragedyasının sonu yaklaşmıştı.
Hapisteyken, olanların hepsinden Lord Alfred Douglas'ı suçladı ve ona upuzun bir mektup yazdı, sonundaysa onu affettiğini söyledi. Bu mektup Lord'un eline hiç ulaşamasa ve Wilde'ın ölümünden tam 62 yıl sonra yayınlanabilmiş olsa da "sevgili Bosie" sine yazdığı bu mektup, De Profundis (Derinlerden), Wilde'ın en iyi eserlerinden biri oldu.
Hapisten çıktıktan sonra bir "sanat eseri" yazmak istediğini söyleyen Wilde, hapisten çıktıktan sonra 1 yıl boyunca Fransa'da yaşadığı dönemde, herkes ondan kaçarken, o zamana kadarki en iyi eseri olan "Reading Zindanı Baladı" nı yazdı. Her şeyi elinden alınmış olduğu için beş parasız kalan Wilde, ondan hâlâ boşanmamış olan karısı Constance'ın sağladığı azıcık finansal destekle Fransa, İtalya ve İsviçre'de ucuz otellerde hayatının son yıllarını yaşadı ve 30 Kasım 1900' de, Fransa'da, "ya ben ya da bu duvar kağıdı gidecek" dediği başka bir ucuz otel odasında 46 yaşındayken tragedyasını sonlandırdı.
Kaynakça:
Mina Urgan, İngiliz Edebiyatı Tarihi / Estetik Akım ve Oscar Wilde
Oscar Wilde, De Profundis