İnsan Olmak

İnsan Olmak kitabına dair.

Prof. Dr. Engin Geçtan tarafından 1983’de yazılan “İnsan Olmak” kitabını ilk kez üniversitede katıldığım bir etkinlikte duymuştum, sonra bir yere ya not aldım ya da almadım, isim bir şekilde aklımda kalmış, bir tesadüfle de kitabı almıştım. Kitabı öneren kişi çok değerli bir hocamızdı, kitaba dair bildiğim tek şeyse bir kişisel gelişim kitabı olduğuydu. Kişisel gelişim kitaplarına lisede çok meraklı olduğumdan ve çoğu beni hayal kırıklığına uğrattığından oldukça ön yargıyla bakmıştım.

Sonra nasıl oldu da kitabı okumaya başladım bilmiyorum, bir dönem gerçekten kendimi ve hayatımı yoluna sokmaya kararlı olduğum zamanlardan birinde kitaba başladım. Böyle zamanlarda gerçekten tesadüfe inanmak güç, sanki kader bazı şeyleri kasten önümüze çıkartıyor ve bizi yeniden şekillendiriyor. Gerçekten çok faydalı bulduğum, insanın kendisiyle, ailesiyle ve çevresiyle olan ilişkilerine dair her şeyi etraflıca ele alan ama tavsiye vermek yerine insan doğasını tüm gerçekliğiyle inceleyen çok sade ve terapi gibi bir kitap. Çünkü tıpkı terapideki gibi, genel olarak tavsiye vermediği gibi sizi kendinizle yüzleştiriyor. Terapi demem elbette yanlış olabilir ancak bende uyandırdığı his tam olarak bu.

Kitabın 1983’te yazılıp günümüzde bile hâlâ güncel olması insan doğasının aslında değişmezliğine dair çok güzel bir ipucu. Kısa bölümlere ayrılmış kitap, insanın ilk ilişkisinin aileyle başladığını söylüyor. Ailemizle olan ilişkinin tüm hayatımızı etkilediğinden bahsedilmiş. Kitaba dair sevdiğim birçok şeyden birisi de çok bilgili olan Engin Geçtan’ın, zaman içinde teorilerle harmanladığı kendi görüşleri oldu.

Özellikle o görüşlerden birisi beni derinden etkiledi. İnsanların birbirinin karşıtı iki ayrı eğilimi doğuştan getirdiğine inandığı, her insanın bir yanda yapıcı bir eğilim diğer yanda yıkıcı bir eğilime sahip olduğu ve bu eğilimlerin ikisinin de var olup hangi eğilimin egemen olacağı bireyin doğduğu andan itibaren geçirdiği yaşantının belirlediğini düşünmesi. Yine de bu birey için kesin bir yazgı oluşturmuyor, olumsuz bir şekilde büyüyen bireyler kendilerini gerçekleştirebiliyor. Freud’un insanın saldırgan ve yıkıcı olduğu fikrine katılmaması ve farklı bir perspektif, daha pozitif bir perspektif sunması beni hâlâ şaşırtıyor.

Kesinlikle okunması gereken, insanı bunaltmayan, bireyin kendini daha iyi çözümlemesini sağlayacak ve hayat kalitesini kesinlikle çok arttıracak bir kitap. Farkındalığı arttırdığı için hazır olmadığınız bir zamanda anlaması zor bir kitap. Bazı kitapların anlaşılması için doğru zaman gerekir, bu da onlardan biri. Kendinizi daha iyi tanımaya, insan doğasını keşfetmeye hazırsanız kesinlikle okumanızı tavsiye ederim. Ancak hazır değilseniz, okurken sıkılıyorsanız başka bir zaman okumanızı tavsiye ederim.

Kitaptan bazı alıntılar bırakmak istiyorum:

"Kendimizi ve çevremizi anlayamamanın getirdiği ürküntü dış dünyanın tehlikeli bir alan olarak algılanmasına neden olur."
"…İnsanın kendi içinde ürettiği kargaşa dış dünyadaki gerçek tehlikelerden çok daha ürkütücüdür."
"İnsan hem yapan hem bozan, hem seven hem kıran bir varlıktır. Bu çelişki kendisini ve diğer insanları anlayabilmesini güçleştiren en önemli etmenlerden olmuştur."
"Bir insanın gerçek kimliği, yaşadığı olayların ne olduğuna değil, o olayların kişi tarafından nasıl yaşandığına göre belirlenir."