İşlemek

Bir duyguya ruh vermek.


Bir maden topraktan ilk çıkarıldığı haliyle kıymetli olsa da asıl kıymeti onun işleyince başlar. Usta titizlikle işler, yön verir. O maden parçası bir ruh bulur ustanın ellerinde. Ve o ruhla yaşar sevgilinin üstünde. Tıpkı sevgi gibi, aşk gibi.

Bütün hikayelerde, masallarda, destanlarda büyük büyük aşklar anlatır. Sevdalar üstüne şiirler, şarkılar yazılır. Bir mücevher gibi süsler kelimeleri. Bir ruh kazanır harfler, gözden kalbe bir yol açar melodiler. Sevda büyük, sevgi sonsuz. Fakat gerçekten nerededir kıymeti? Büyük olmasında mı? Sonsuz olmasında mı? Ait olmasında mı? Narin bir gülü hoyratça sevebilir mi bülbül? Koparıp benim diye bilir mi? Dese destan olur mu o hikayeden?

İnsan sevdiği zaman, yanında birçok duygu da belirir. Saklamak ister kendine, değiştirmek ister, kendisinden bir şeyler görmek ister. Yani her sevgi içinde biraz bencillik taşır. Kıymetlidir ama keskindir işte. Ama ona asıl değerini veren şey her hikayenin görünmez kahramanı olan saygıdır. Saygı, tıpkı bir usta gibi işler sevgiyi. Keskinliklerini alır, şekil verir, bir ruh verir sevgiye, yaşanabilir kılar. İşte o zaman bu dünyanın akışında insan karşısındakinin ruhuyla bir ritim bulur, akar gider bir nehir gibi. Ve anlar insan asıl kıymet sevginin büyüklüğünde değil ne kadar ince işlendiğinde. Sevginin ruhu görüp, hissedebilmekte. Dünyanın bütün engebesine rağmen birlikte akabilmekte.

Varlığını hissedebilecek kadar yakın, ensesinde durmayacak kadar uzak durmak. Bir yandan sarıp sarmalarken, bir yandan da boğmamak. Var olmak yan yana, bir olmak ama kendini bırakmamak. Sevmek işte tam da böyle ince nüansda gizlidir. Tek bir şekilde olmasa da hepsinde aynı incelikler gereklidir.