İstanbul'a Gelince Uğramadan Gidilmemesi Gereken Yerler
"Gezmenin adını yorgunluk koymuşlar." deyişinin hakkını fazlasıyla verecek bir şehir.
Bir önceki yazımda da bahsettiğim gibi İstanbul geze geze bitirilemeyecek, "Gezmenin adını yorgunluk koymuşlar." deyişinin hakkını fazlasıyla verecek bir şehir. Ama hep keşfedilecek yeni bir yer bulunabilse de gelindiğinde uğramadan İstanbul'dan ayrılmanın eksiklik sayılabileceği birkaç yerden bahsedeceğim. Belki de birileri bir gün bu şehrin her yerini gezmiş olur.
İlk olarak çoğu kişinin de bildiği yabancı turistlerin de uğramadan geçmediği, Sultanahmet. Adeta İstanbul'un tarihini kucağında taşıyan küçük bir yere kocaman hikayeleri ve tarihi sığdırabilmiş bir yer. Fatih Sultan Mehmet ile birlikte kiliseden camiye çevrilip hala içerisinde hristiyanlığa dair kalıntılar barındırıp iki dinin harmanlanmış bir şekilde korunarak bulunduğu, heybetli bir boyuta sahip Ayasofya, Mimar Sinanın yaptığı 6 minareli Sultanahmet Camii; onlarca padişaha, binlerce saraylıya ev sahipliği yapıp imparatorluğun en yüksek dönemlerine de çöküşüne de tanıklık eden Topkapı Sarayı; yıllardır en nadide parçaların orada bulunduğu Kapalı Çarşı; son dönemlerde eklemeleri devam eden İstanbul Arkeoloji müzesi; dikilitaşlar, sarnıçlar, çeşmeler ve daha nicelerinin bulunduğu gezilmeden dönülmemesi gereken bir "mahalle". Daha şimdiden şöyle bir gezebilmek için bile 4-5 gün gitti...
Bir diğer uğranması gereken nokta da kesinlikle Moda. Ani bir geçiş oldu fakat gündüz sokakların sakinliği, sahilinde gün batımının büyüleyiciliği ve gün kararınca da aktif bir hayatı devam ettiren bu mahalle de adeta İstanbul'un kaosundan kaçıp kafa dinleyip huzur bulmak için ideal sayılabilir.
Son olarak da Kuzguncuk. Üsküdarın biraz ilerisinde sessiz sakin nezih, denilene göre eski mahalle kültürünün ve komşuculuğun devam ettiği nadir yerlerden. Tatlı ve renkli müstakil evleri ve küçük sakin kafeleriyle mutlaka deneyimlenmesi gereken gittikten sonra özleyeceğiniz bu mekanda, bostanına da uğramanızı mutlaka tavsiye ederim...