İstanbul’un En Güzel Ve Ferah İlçesi: Adalar

Adalar'ın İstanbul’un en yaşanılabilir ve konforlu ilçesi olmasının sebepleri neler?

Bana kalırsa Adalar İstanbul’un en yaşanılabilir ve konforlu ilçesi. Bu yazımda neden böyle düşündüğümü ayrıntılarıyla anlatıyorum.

İstanbul aslına bakılırsa dünya tarihinin en eski ve önemli sayılı şehirlerinden birisi. Roma, Atina, Kudüs, İskenderiye gibi şehirler ne kadar önemliyseler İstanbul da çok benzeri bir öneme sahip. İçinde barındırdığı bazıları Fatih Sultan Mehmet’in fethinden önce dahi var olan tarihi yapılar ve ortasından geçen İstanbul Boğazı tarihi şehri bu denli önemli kılıyor. Müslümanlık dışında Hıristiyan dini için de Ayasofya vb. pek çok tarihi yapıya ev sahipliği yapan İstanbul maalesef seneler içerisinde olumsuz anlamda pek çok değişikliğe maruz kaldı.

Genel olarak toplumumuzun arsa, mülk, toprak hırsı yüzünden şehrin tarihi öneminin ve nefes alınabilecek ormanlık alanlarının hemen tamamının yok edilmesi, bilhassa benim gibi geçmişe ve tarihe oldukça düşkün kişiler için bu şehri her geçen gün biraz daha kötü bir hale sokuyor. Örneğin; yaklaşık 20 yıl önce o dönem Ankara’da otururken İstanbul’a her gelip önemli semtleri gezdiğimizde hem çok daha güzel ve görkemli, hem de çok daha ucuz ve turistlerin seyahatlerinden keyif aldıkları bir şehir mevcuttu. Günümüzde ise Kız Kulesi, Galata Kulesi gibi şehrin en eski turistik yerlerinin bile maalesef restoran işletmecilerine açıldığı bir noktadayız. Aslında buradaki esas sıkıntı o restoranı işletende değil, asıl saygısızlığı yapan “Tarihi yer restorana çevrilir mi?” diye soracağına gidip oralara para kazandıran toplumun belli kesimleri bana göre. Adalar ilçesi ise tüm bu saydığım olumsuzluklardan uzak oluşu ile İstanbullular ve elbette turistler için mutlaka arada bir ziyaret edilmesi gerekilen muazzam 4 adayı barındırıyor.

Adalar ilçesine düzenli olarak yaz aylarında giderim. En son geçen günlerde Burgazada’ya gittim ve yine inanılmaz bir keyif ve rahatlama yaşadığımı söyleyebilirim. Adalara gittiğinizde dikkatinizi ilk olarak oradaki tamamı müstakil olan evlerin muhteşem mimarileri ve ormanlık alanların yoğunluğu çekiyor. Ufak çarşıları ve yaz aylarında gidip rahatlıkla denize girilebilinen plajlar ve koyları da hesaba katınca insan oranın sakinlerinin ne denli şanslı olduklarını daha iyi anlıyor. En basitinden bir yanda beş para etmez bitmek bilmez bir şekilde yan yana dizilmiş apartman daireleri, bir yandan güzelim ağaçlık alanlar. Kim ilkini tercih eder ki? Geçmişten bu güne Reşat Nuri Güntekin, Sait Faik Abasıyanık, Lefter Küçükandonyadis gibi pek çok ülkemiz tarihinde iz bırakmış ismin hayatlarının bir kısmını geçirmiş oldukları bu ilçedeki söz konusu adalar Prens Adaları olarak biliniyorlar. Aynı zamanda bu adaları gezerken fazlasıyla karşımıza çıkan kiliseler ve manastırlardan Hıristiyan dinine mensup vatandaşlarımızın yerleşiminin de tarihsel olarak yoğun olduğu yerler olduğunu rahatlıkla anlayabiliyoruz. Adalar ilçesinde esasen 9 farklı ada olduğunu fakat bunların yalnızca dördünün insan nüfusu barındırdığını belirteyim. Bu adalar içerisinde en büyüğü adından da anlaşılacağı üzere Büyükada iken, onu sırasıyla Heybeliada ve hemen hemen aynı alanı kaplayan Burgazada ve Kınalıada takip ediyor. Bunun dışında Sedefadası, Osmanlı’nın son dönemindeki köpek katliamından ötürü Hayırsızada olarak da bilinen Sivriada, Tavşanadası, Kaşıkadası ve ülkemiz tarihindeki utançlı yargılamalar ile bilinen Yassıada ilçedeki insan nüfusu bulunmayan adalardan.

Özetle; İstanbul’dan sürekli olarak vapur seferleri olan bu adalar kesinlikle şehir içerisindeki en yaşanılabilir ve nezih semtlerden bile daha huzurlu ve elbette doğayla barışık. Şehrin kalabalığından ve betonundan bıkanların başlıca uğrak noktalarından olan ilçe insana ”Ah biraz daha paramız olsa da şurada bir yazlık filan alsak” dedirttiriyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Fikirlerimiz ne ölçüde birleşiyor? Yorum olarak benimle paylaşabilirsiniz.