Jacques Lacan ve Ayna Evresi Teorisi

Lacan'ın Ayna Evresi teorisi hakkında kısa bir inceleme yazısı.

JACQUES LACAN KİMDİR?

Jacques Marie Émile Lacan, ya da bildiğimiz adıyla kısaca Jacques Lacan, 1901-1981 yılları arasında yaşamış ve fikirleriyle en az Freud kadar tartışmalara sebep olmuş bir psikanalist ve psikaytristtir. Freud gibi Lacan'ın çalışmaları da 20.yüzyılda oldukça ses getirmiş ve tartışmalara yol açmış olsa da kendisinin pskianaliz alanında modern ve hala etkilerini sürdürmeye devam eden çalışmalar bırakmış olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Bunun yanısıra Judith Butler, Jacques Derrida, Michel Foucault ve Julia Kristeva gibi önemli düşünürler de çalışmalarında Lacan'ın fikirlerinden oldukça etkilenmişlerdir. Lacan'ın en bilinen çalışması 'le stade de du miror' yani 'Ayna Evresi' teroisidir. Bu yazımızda özellikle Freudyen psikanalistler tarafından tartışma konusu olan bu teoriyi inceleyeceğiz.

LACAN VE FREUD'UN 'EGO' YAKLAŞIMI

Lacan birçok çalışmasında Freud'un teorilerini modernize ederek tekrar yorumlamıştır. Bu yorumlamalar sonucunda ise zıt düştükleri en önemli konu 'ego'nun varlığıdır. Lacan, Freud'un aksine 'ego'nun insanın dış ve iç dünyasını dengeleyen ve düzenleyen bir etken olmadığını, bunun yalnızca bir yanılsama olduğunu savunur. Bunun nedeni ise Lacan'a göre insanın benliği bir bütün değildir, hiçbir zaman da olamaz, ve daima parçalanmış olarak kalır. Bu yüzden 'ego' bireyin yalnızca bir anlığına kendini bir bütün olarak görmesiyle oluşan bir yanılsamadır ve geçicidir, yani 'imgesel bir yanılsama'dır. Bu düşünceleri ve araştırmaları doğrulutusunda Lacan tartışmalara sebep olan 'Ayna Evresi' teorisini ortaya atarak psikanalizde insanın benliği ve zihnini inceleme üzerine yeni bir yol açmıştır.

İMGESEL, SİMGESEL, VE GERÇEK DÜZEN

Lacan'a göre 'benlik' üç kısımdan oluşmaktadır: imgesel, simgesel, ve gerçek. İmgesel benlik olarak adlandırdığımız şey bir bebeğin kendi imgesini/görüntüsünü aynada ilk kez görmesi ve fiziksel eksiklikerine rağmen (hala prematüre dönemde olmasına rağmen) kendini bir bütün ve tamamlanmış şekilde görmesidir. Simgesel benlik ise toplumun, yasaların, kuralların, ve dil yapısının bizi şekillendirdiği benliktir. Üçüncü kısım olan gerçeklik ise simgesel ve imgesel'den öte, ifade edilemeyen ve ulaşılması imkansız olandır. Lacan gerçeği kısaca bilinçdışı bir yerde, insanın kotrol edemediği, anlamlandıramadığı ve travmatik olan olarak tanımlar. Şimdi bu üç kısmın Ayna Evresi ile ilişkisine bakalım.

AYNA EVRESİ NEDİR?

Lacan, doğumundan itibaren motor becerilerinin gelişmesi için bakıma en çok ihtiyaç duyan canlının insan olduğunu söylemiş ve buna prematüre dönem demiştir. Prematüre dönemde kendi motor becerilerimiz gelişene dek yaşamsal ihtiyaçlarımızı karşılayabilmek için bir bakım verene ihityaç duyarız. Ayna Evresi ise işte bu geçişte oldukça önemli bir rol oynamaktadır.

Bir bebek, doğumundan itibaren ilk altı ay boyunca kendisini yalnızca annesinin bir uzantısı olarak görür ve diğerlerinden farklı bir birey olduğunun farkına varamaz. Ayna Evresi bu altı ayın sonunda başlar ve insan hayatı için bir dönüm noktası olur. 6-18 ay arasındaki bir bebeğin kendi görüntüsünü aynada görerek yavaş yavaş kendi varlığını fark edip kendisinin annesinden ayrı bir birey olduğunu algılmaya başladığı ana Ayna Evresi denir. Aynaya baktığında gördüğü kişi ona tam ve bir bütün olarak gözükür ve kendini tamamlanmış bir birey olarak düşünür, bu imgesel benliktir. Ancak bu tamamlanmışlık algısı tamamen bir yanılsamadır. Bebeğin hala motor becerilerinin gelişmemesi ve aynadaki tamlık görüntüsü onu hayatı boyunca yaşayacağı içsel bir çatışmaya sokmuş olur çünkü aynada gördüğü imge tam ve bütün bir 'ideal ego'dur ama aslında bu görüntü sadece bir yanılsamadır. Bununla birlikte birey, toplum ve dil yapısı tarafından şekillenen bir kimliğe sahip olmaya başlar, bu da simgesel benliktir. İşte bu noktada insan aynada gördüğü bütünlük ve kendi arzuları ile toplumun onu şekillendirdiği kişiliği arasında sıkışıp kalır. Kişilik olarak ne tamamen aynadaki bütün görüntüye sahip olabilir ne de tamamen toplumun şekillendiriği kişiye dönüşebilir. Bu farkındalıkla insan, bebekken aynada kendini ilk gördüğü andan itibaren annesine olan bağlılığı, bir birey olduğunu keşfetmeye çalışması, kendini diğerlerinden ayrı bir varlık olarak kabul etmesi, toplumsal beklenti, aynada gördüğü görüntünün verdiği tamlık hissi, ve kendi arzularının belirsizliği arasında bölünmüş bir şekilde kalır ve büyüdüğünde de bu bölünmüşlük hissi devam eder. Yani daha basit bir deyişle; birey, toplum ve dil yapısının kendisini şekillendirdiği toplumsal egosuyla, kendi arzularının oluşturduğu bireysel egosu ve aynadaki bütün görüntüsünün yarattığı tamamlanmış hissiyatı arasında sıkışıp kalır.

Lacan için bu arada kalış insanın varoluşunun temellerinden biridir, herkes bunu yaşayacaktır çünkü doğamız gereği kaçınılmaz bir durumdur. Bireyin toplumsal kimliği ve aynadaki tamamlanmış görüntü arasında kalması onda bebeklikten itibaren eksiklik ve arzu hissiyatına yol açar. Bunun sonucunda da kişi hayatı boyunca aynadaki tamlık hissiyatını arzular ancak buna hiç bir zaman ulaşamadığı için de eksiklik hissetmesine sebep olur. Böylece insan hayatı boyunca eksik ve parçalanmış bir benliğe sahip olur çünkü aynadaki görüntü sadece yanılsamadan ibarettir, ulaşılabilecek bir şey değildir. Lacan aynı zamanda bu arzunun sonucu olarak da bireyde kendisini diğer insanlara daima kabul ettirme, onaylanma, ve takdir edilme gibi isteklerin oluşumuna sebep olduğunu da belirtmiştir.

Gerçek düzen ise imgesel ve simgesel olandan daha öte bir yerde, bilinçdışındadır. Ayna Evresinde gerçek düzenin rolü aslında bireyin ondan kaçtığı ve anlamlandıramadığı bir durum oluşudur denebilir. Gerçek düzen bireye eksikliğini ve parçalanmış oluşunu hissettirendir, ancak insan bunu anlamlandıramaz. Bu yüzden bundan kaçarak imgesel benlikteki bütünleşmiş haline ulaşmaya ve onunla özdeşleşmeye çalışır.

Lacan'ın insan kimliği oluşumu ve ego tanımı, Freudyen psikanalistleri gibi egonun bir dengeleyeci ve düzenleyici unsur olduğunu düşünen araştırmacılar tarafından oldukça eleştirilse de Lacan, Ayna Evresi teorisi ile araştırmaları daha da derine indirerek insanın kendi kimliğini ve varlığını anlamasına yepyeni bir bakış açısı sunmuştur.