Japonya'nın Güç Arayışları

Günümüzde Japonya, zamanında çatışma halinde olduğu ülkelerle arasını iyileştirerek dünya sahnesinde başarılı bir rol edinmeye çabalıyor.

1600’lü yılların başından 19. yüzyılın yarısına kadar kendini uluslararası ilişkilerden soyutlayan Japonya, 1850’lerde hem ABD’nin hem de Batılı devletlerin zorlamaları üzerine kendini soyutlamayı bırakmış ve dünya arenasında yer alma girişimlerinde bulunmuştur. O dönem imparator olmuş olan Meiji, farklı alanlarda birçok reform yaparak ülkeyi modern hale getirmiştir.

1930 yılında yaşadığı ekonomik krizi aşmak adına Mançurya ve Çin’i işgale başlayan Japonya; 1941’de ABD’nin Pearl Harbor Limanı’na hava saldırısında bulunarak ABD’yi kendisine karşı fitillemiştir. Japonya’nın buradaki amacı, 1. Dünya Savaşı sonrası kendisini hem bölgesel hem de küresel anlamda daha güçlü bir konuma getirmektir. Ancak Japonya’nın planlamasının aksine ABD, Japonya’yı büyük bir yenilgiye uğratmış ve ele geçirmiştir. Bununla birlikte tarihi boyunca orduya çok önem veren Japonya, askeri gücünü ABD’nin ellerine bırakmak zorunda kalmıştır. Her ne kadar bağımsızlığı ABD’nin ellerinde olsa da bölgedeki diğer ülkelerin Japonya’ya karşı politikada olması sebebiyle zorunlu bir müttefiklik söz konusu olmuştur. Bu müttefikliğin getirileriyle ABD, Japonya’ya bağımsızlığını vermiştir ancak oluşturduğu anayasayla birlikte Japonya’yı askeri güç bulundurma ve savaş ilan etme hakkından yoksun bırakmıştır.

Japonya, 1945’ten itibaren dış politikadaki rolünde yumuşak gücü belirleyici unsur olarak kullanmıştır. 2. Dünya Savaşı’ndaki yenilgisine rağmen hızlı bir şekilde ayaklanarak dünyanın en iyi ekonomilerinden birine sahip olarak birçok ülkeye engel olması; teknolojisinin dünyadaki üstün gücü, Afrika’ya yapılan kalkınma yardımları ve Japon kültürüne ait çeşitli taşıyıcılar yumuşak gücün artmasını sağlamıştır. Ancak bu yumuşak gücün varlığına rağmen askeri güce de ihtiyaç duyulmaktadır. Soğuk Savaş döneminde Japonya’nın askeri olarak güçlenmesi gerektiği fark edilmiş ve savaştan sonra değişen konjonktürle birlikte Japonya, normalizasyon çalışmalarına başlamıştır. Bu çalışmalar bölge ülkeleriyle iş birliğini geliştiren çeşitli anlaşmalar içerir.

Japonya, ABD’nin etkisine girdiği an itibariyle pasif politikasını daha da pasifleştirmek zorunda kalmıştır. Ancak ülkenin gerçekleştirdiği politik, ekonomik ve sosyal hamleler hızlı bir kalkınma gerçekleşmesini sağlamıştır. Günümüzde Japonya, ABD başta olmak üzere zamanında çatışma halinde olduğu ülkelerle arasını iyileştirerek dünya sahnesinde başarılı bir rol edinmektedir.