Kabuğu Olmayan Kaplumbağa
Kendime Hikayeler
Zamanın birinde, yeşili en canlı yosundan yeşil, taştan sert, okyanus büyüklüğünde kabuğu olan bir kaplumbağa yaşarmış. O kadar canlıymış ki kabuğu tüm orman onu kıskanırmış. Sabahın ilk ışıklarında uyanır, biraz ot yer, sonra arkadaşlarının yanına gidermiş. Arkadaşlarının yanına gidermiş çünkü hep tek uyurmuş bizim küçük. Diğerlerinin yanında kabuğunun rengi solacak diye düşünürmüş. En güvendiği yer içerisiymiş. Zannedermiş ki kabuğu onu koruyan en iyi şey. Çok ortalıkta dolaşmaz, kimseye bulaşmaz, biraz salınıp sakince kabuğuna çekilirmiş.
Günün birinde Cırcır - adı Cırcırmış, evet - hep duyduğu fakat gitmeye korktuğu uçurumu çok merak etmiş ve minik bir keşfe çıkmış. Uzun yeşil kavak ağaçlarının arasından, kocaman çalıların altından, büyük mü büyük kütüklerin yanından geçerek o uçsuz uçurumun kenarına gelmiş. Ne kadar korkutucu diye düşünmüş. Karşısında okyanusun dingin maviliği, arkasında ormanın sonsuz yeşilliği… Eşsiz havayı içine çekmiş ve diğer hayatları merak etmiş. Acaba nasıllardır derken uzaktan garip bir şey görünmüş, hızlıca ona doğru gelen. Önce biraz izlemiş merakla, sonra kabuğuna kaçmış korkuyla.
Gelen öfkeli şey sivri gagalı, keskin pençeli, koca kanatlı bir Şahinmiş. Doğruca bizimkinin üstüne gelmiş ve hiç acımadan vurmuş bir tane kabuğuna. Sonra yükselmiş ve bir tane daha. Tekrar yükseldiği sırada koşmaya başlamış Cırcır. Hızlıca… Ama pek de hızlı değilmiş aslında. Sonra bir daha vurmuş Şahin ve bir daha ve bir daha. Paramparça olmuş Cırcırın kabuğu oracıkta. Usulca bi bakış atmış Şahin ölümü bekleyen Cırcıra ve uzaklaşmış hızlıca.
Bizim Cırcır üzgün ve korkmuş bi halde düşmüş evin yoluna. "Ne yaparım, ne ederim" diye düşünürken Bayan Örümcek ile karşılaşmış ormanda. Örümcek oldukça yaşlı, ormanda ara sıra görünen bir büyücüymüş. Çok sevinmiş Cırcır, onu görünce. O çözer umuduyla yapışmış kadına ve başlamış yalvarmaya:
"Lütfen kabuğumu baştan yarat. Onsuz yaşayamam."
"Çok üzgünüm, öğrenmen lazım" demiş Büyücü.
Yalvarmış Cırcır: "Ne istersen yaparım. Dışarısı tehlikeli, hareket edemem."
"Orasını bilemezsin" demiş Örümcek ve arkasına bile bakmadan kaybolmuş ormanın sonsuzluğunda.
Bizim Cırcır ürkek halde bölgesine gelmiş geri. Tavşan Kral'ı, Sincap Beyle laflarken görmüş. Eğmiş kafasını öne, tam geçiyormuş ki Sincap seslenmiş:
"Cırcır! Ne oldu sana?"
Bizimki duymamazlığa yatmış da tüm orman duymuş o anda. Tam bir adım daha atıyormuş ki dayanamamış Tavşan, kesmiş önünü zıplaya zıplaya.
"Kabuğun nerede Cırcır?"
Cırcır bir saniyeliğine durmuş ve bakmış Kral'a:
"Şahin" demiş. "Uçurumun orada bir şahin saldırdı."
"Ne işin vardı senin orda’" diye atılmış Sincap Bey.
"Merak ettim" demiş.
"Kabuksuz yaşayamazsın ki sen" diye eklemiş Tavşan Kral.
Cırcır cevapsız ve çaresiz çalının yolunu tutmuş. O kadar batmış ki her akşam yattığı çalılar kabuksuz tenine. Ağlamaklı halde uyuyakalmış.
Sabah yağmur Cırcırı erken uyandırmış. Şıp şıp damlamış kabuksuz tenine. Hiç çıkmak istememiş çalının altından. Biraz korkudan, biraz da keyif almış şıpır şıpır damlayan sudan. Şöyle bir kafasını çıkarmış çalının altından.
Daha bir güzel görünmüş su birikintileri, fakat günü çalının altında geçirmek konusunda kararlıymış. Su damlacıkları hem ıslatıyormuş yüzünü hem de gizliyormuş akan minik yaşlarını. Bir çıtırtı duymuş Cırcır yakında.
Tavşan kral gelmiş çalının dibine. Seslenmiş ürkek Cırcır'a:
"Cırcır! İyi misin?"
Ses etmemiş Cırcır. Tekrar duyulmuş Kral'ın sesi:
"Yağmur yağıyor, iyi misin?"
Cırcır garipsiyormuş kabuksuz hali yadırganmadı diye. Çıt çıkarmadan, nefessizce beklemiş olduğu yerde. Sonra:
"Gelmek istersen, biz Kırık Kayanın oradayız. Hava da sıcacık. " demiş Tavşan Kral. Zıplayarak uzaklaşmış ordan.
Cırcır güneşin çıkmasını beklerken bir yandan da yağmurun tadını almaya başlamış. Hatta dayanamamış, kafasını dışarı çıkarmış. Geceyi anımsatan maviliğiyle Şifacı Kelebek belirmiş yanında. Gördüğünde gülümsetirmiş Şifacı. Buymuş onun da ilacı. Cırcırın yüzüne kocaman bir gülümseme oturtmuş.
"Hoşgeldin" demiş Kelebeğe.
"Hoşbuldum, sen de hoşgeldin."
Güneş gökkuşağı ile birlikte görünmüş gökyüzünde. Şifacı uçup gitmiş ardında bıraktığı gülümsemeyle.
Güneş ışığı teninden yansıyormuş Cırcır'ın. Her yansımada daha sıcak oluyormuş bedeni. İlk defa bu kadar hissetmiş güneşi. Kabuk kaplamayınca tenini, ne güzelmiş rüzgarı hissetmesi. Sonra bir cesaret çıkmış yola. Kırık Kaya'da görmüş arkadaşlarının hepsini.
Islak, kurumayı bekliyorlarmış sapsarı güneşin altında. Yanlarına gelince Sincap Bey:
"Oo cırcır, hoşgeldin" demiş.
Cırcır gülümsemiş ve eklemiş:
"Güneş, güzelmiş…"
- fin -