Kadının Şanı : Bölüm 1

Kadının şanı, kadının mücadelesi

Merhaba sevgili okurlar. Kadınlar gününü kutluyoruz ancak arkasında yatan mücadeleyi farkına varamıyoruz bazen. Bu yazı serimin kahramanı kadınlar. Aslında yapmak istediğim bir podcastti ama şu an yazdıklarımın olması gereken yer burasıymış. Düz yazıya uygun, 5 bölümden oluşacak şekilde sizlere sunuyorum.

Biliyorsunuz ki toplumumuz olsun, siyasilerimiz olsun, magazinimiz olsun, sosyal medyamız olsun; biz kadınlar hakkında her ama her konuda fikir beyan etmeye bayılan bir milletiz. Bazen, özellikle sosyal medyada konuşulan şeylere cevap vermek istiyorum ve bazen veriyorum. Genelde ise susmayı, boş vermeyi tercih ediyorum çünkü o an muhatabım kim ve karşımdaki kişi beni anlayabilecek mi, emin olamıyorum. İşte tam burada okumak isteyenlere bırakıyorum tüm cevapları. Sosyal medyada ve günlük hayat pratiklerinde karşılaştığımız kadın ve erkek eşitsizliği üzerine argümanları konuşuyoruz.

 İlk bölümümüzün konusu: Çalışan kadın! Niye çalışıyor? Çalışıyorsa hangi işlerde çalışabilir ya da çalışma(ma)lı? Madem çok feministsin maden ocağında da çalışsana. Neden inşaat işçisi olamıyorsun? Zaten yani zaten evinde otursan daha iyi, çocuklar annesiz, kocan hizmetçisiz kalmasın(!)

Evet, konuyu anladıysak hemen başlıyorum. Asıl takıldığım konu genelde “madem feministsiniz”, “çok feministsiniz ya hani” başlıklı argümanlar oluyor. Bizi ters köşeye yatırdıklarını ve cevap veremeyeceğimiz bir noktaya sıkıştırdıklarını sanıyorlar. İlk olarak evet feministim ama bu kötü bir şeymiş ya da erkeklerin “karşısında” duran bir düşman silahıymış gibi davranmaları ilginç geliyor hâlâ bana. Feminizm, evet bir sistemin karşısında. Erkeklik sisteminin, ataerkil düzenin, hiyerarşik olarak erkekleri üstte görmeye çalışan, her konuda erkekliği avantajlı kadınlığı daha aşağı göstermeye çalışan bir düzenin karşısında ama erkeklerin değil. Önce bunu anlamak gerekiyor, bunlar farklı şeyler. Toplumsal, sosyal, hukuksal olarak eşit bir düzen istemek ve bunu kurmaya çalışmanın olumsuz algılanabilecek bir tarafı yok. Kimsenin kimseyi karşısında görmesine de gerek yok.

Peki neden inşaat ve maden işçileri gibi ağır fiziksel güç gerektiren işlerde kadınlar çalışmıyor? Daha sağlam zeminde açıklamalar da yapacağım, araştırdım ama kendi, görece daha yüzeysel fikirlerimi de belirtmek istiyorum. Bu ataerkil sistemi kuran erkekler, fiziksel gücün egosunu, özgüvenini, hırsını yaşayan erkekler ve dolayısıyla bu iş alanında kadınları barındırmayan da kendileri oluyor. Evet evrimsel olarak fiziki yapıları biraz daha güçlü ama büyük bir fark yok. Cinsiyetler arası güç farkının minimum düzeyde olduğu ve ayrıca kasların çalıştıkça güçleneceği ve gelişeceği bilimsel olarak kanıtlanmış olgular. Bilimsel çalışmalara göre fiziksel aktivitelerde erkeklerin daha iyi olması durumu yaş ilerledikçe ortadan kayboluyor ve iki cinsiyetin arasında fark kalmıyor. Çalıştıkça güçlenen bir yapıdan bahsediyoruz. Zaten kaslarını, erkeklerle eşit düzeyde geliştiremese bile önemli değil ki. Güç gerektiren bir işte çalışmak için sağlıklı bir kas sistemi, ruhunda o işi yapacak istek ve kendine güven olsun kâfi. Türkiye’deki kadın hareketinin öncü isimlerinden Ayşe Düzkan bir röportajında tam da bu konu üzerine çok güzel bir noktaya parmak basmış.

Özgecan Aslan cinayetine bağlı olarak “tecavüz” konusunu açıklarken şöyle diyor: “...Erkeklerde bunun olmasının nedeni, buna imkân veren bir egemenlik ilişkisidir. Fiziksel güçle falan da bir alakası yok. Fiziksel güç de oluşturulan bir şey. Yıllar önce okuduğum bir kitapta savunma sanatları dersine giriyorlar. (Ve burada kitaptan örnek veriyor.) Hoca diyor ki ‘Gelin, göğsüme vurun’. Erkekler vurabiliyor, kadınların hiçbiri vuramıyor. Kadınlar vurmayı öğrenerek büyümüyorlar çünkü. Büyürken güçlü olayım, dünyaları devireyim gibi beklentilerimiz yok” diyerek bu meseleyi oldukça güzel bir şekilde de özetliyor.” demiş.

Yani kadınlar maden ocağında da fiziksel güç gerektiren başka mesleklerde de çalışabilirdi ancak İş Sağlığı Güvenliği maddelerini yazanlar kısaca kanun yapıcılar kadınların korunması gerektiğini düşündükleri için şöyle bir madde eklemişler kanuna: “Maden ocakları ile kablo döşemesi, kanalizasyon ve tünel inşaatı gibi yer altında veya su altında çalışılacak işlerde her yaştaki kadınların çalıştırılması yasaktır.” Oysaki araştırmalara göre erkekler ve kadınlar aynı sağlık risklerini taşıyorlar bu işleri yaparken. Arada bir fark yok. Üreme sisteminin korunmaya çalışıldığını iddia edenler var ama sadece bununla ilgili olmasa gerek çünkü kanun bütün kadınları kapsıyor, anne olmak isteyen veya hamile olanları değil. Ayrıca erkekler için de aynı riskler mevcut. Bunun yerine olması gereken tüm güvenlik önlemleri alınsa da kimsenin hayatı riske girmese daha mantıklı sanki. Böylece kadınlar da sağlık raporunu aldıktan sonra dilediği mesleği ayrımcılığa uğramadan özgürce seçebilse keşke. Yani işine gelince feminist olup işine gelmeyince kaçanlar kadınlar değil. Bu argüman tutmadı. Biz de çok isteriz eşit koşullarda sayılmayı sevgili dostlar ancak kanun yapıcılara söylemek lazım bunu. Keşke onlar da feminist olsa değil mi?

Bir de konunun ortam güvenliği tarafı var. Şu an o ortamda bir iki kadın olsa o kadar erkeğin arasında kendini güvende hissetmez. Her yol geçmiş ve alışkanlıklarla beraber çizilir. Böyle bir ortamda kimse rahat edemez. İlk olarak algılar değişmeli. Erkekler kadınlarla; kadınlar erkeklerle çalışmaya alışmalı bu ortamlarda. Bunun için ise öncelikle yeterli eğitim ve bakış açısı geliştirmek gerekiyor ve tabii geniş güvenlik önlemleri alınmalı. Her gün ne suçlar işlendiğini hepimiz görüyoruz sonuçta. Öncelikle kanunlar; kadın cinayetlerine, kadına şiddete ve tacize karşı hassas ve uygulanabilir olmalı ki eşit bir düzen otursun. Suçların cezasız kalması mağdurların iyice korkmasına ve geri çekilmesine, suçluların ise daha da cesaretlenmesine neden oluyor. Peki böyle bir toplumda nasıl eşit ve özgür şartlar yaratabiliriz? Söyleyin bana.

Yani biz daha beyaz ve mavi yakada çalışan kadınların iş yerlerinde uğradığı haksızlıklara, mobbinglere ve tacize engel olamadığımız bir dünyadayız. Kadın patronların sayısal azlığı, ciddiye alınmadığı bir dünya. Mesela denizcilik sektöründe çalışan kadınlar dünya genelinde sadece yüzde ikilik kesimi oluşturuyor. Ayrıca güvenlik sorunu yaşıyorlar, işe kabul oranları çok düşük. Neredeyse her meslekte, erkeklerle eşit pozisyonlarda çalışan kadınların erkeklerden daha düşük ücrete mecbur bırakıldığı bir dünya bu. Patronların, hamile kalmasından korktuğu için kadın çalışan tercih etmediği, hamile kaldığında işten çıkarmak istediği, çocuk doğuran ve mesleğine anneliği için ara vermiş kadınları işe almak istemeyen patronların düzeni. Çünkü çocuğa herhangi bir şey olursa kadının sürekli izin almasından korkuyor. Sanki tek ebeveyn ve sorumlu kişi anneymiş gibi. Babalara hiç sorulmuyor bu izin meselesi. Çocuğundan bize vakit bulabilecek misin diye sorgulanmıyorlar.

İş yaşamında tutunmak gerçekten kolay değil ve doğruya doğru, avantajlı değiliz. Yine de her koşulda biz o dezavantajları da yok edeceğiz, hiç merak etmeyin. Mücadeleye devam!