Kadının Şanı: Bölüm 5

Kadın bedeni: Normal olan kadının tercihidir.

Geçmişten bugüne eril güç, kadınları tahakküm altına almak için kadın bedenini bir araç olarak kullanmaya çalışmış; kadın bedeni ataerki tarafından her zaman baskı ve karar mekanizması hâline getirilmiştir. Kadın bedenine hakimiyet kurmak tüm düzene hakimiyet kurmak gibidir çünkü. Ellerinde olamayan tek güç belki de üreme yeteneğidir. Kızgınlıkları, bu karara sahip olamamaktır. Olabilir mi?

“Normal olan doğal doğumdur"

"Normal doğum", tıpta vajinal doğum anlamına gelir. Bu sadece tıbbi bir sınıflandırmadır ve etik ya da toplumsal bir üstünlük içermemelidir.

Vajinal doğum, birçok durumda daha az komplikasyonla sonuçlanabilir, her şeyin yolunda gittiği bir durumda anneye daha hızlı iyileşme süreci sunabilir. Ancak bu her zaman mümkün ya da güvenli değildir.

Sezaryen, annenin ya da bebeğin sağlığı için hayati bir seçenek olabilir. Bu yüzden sezaryeni “anormal” veya “kötü” gibi göstermek, annenin suçlu hissetmesine ve hassasiyete yol açabilir, yanlış baskılar sonucu aileleri ve doktorları tehlikeli karar almaya itebilir.

Her kadının bedeni, psikolojik durumu, ağrı eşiği, hamilelik ve doğum süreci farklıdır. Bu yüzden doğum yöntemine dair karar, doktor ve anne arasında verilmesi gereken tıbbi bir karardır; devletin müdahalesiyle verilmemelidir.

"Normal Doğum" mu, Normalleşen Baskı mı?

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'nın son zamanlarda başlattığı "normal doğum teşviki" kampanyaları, gündemde yalnızca sağlık politikaları olarak değil aynı zamanda kadın bedeni üzerindeki toplumsal ve siyasi kontrol başlığı altında da tartışıldı.. Sivasspor futbolcularına sahada "normal olan doğal doğumdur" yazılı pankartlar tutturan, kamu spotlarında bebek sesleriyle annelere duygusal baskı kuran devlet kampanyaları, bir doğum biçimini "doğru", diğerini ise "yanlış ya da yapay" olarak gösteriyor. Devletin burada bir doğum biçimini "normal" ilan etmesi, kadınların karar mekanizmasına doğrudan müdahale anlamına geliyor. Üstelik erkek egemen bir spor dalında yine "erkek" sporcuların kadın bedeni hakkında fikir sunan bir pankart taşıması eril gücün tahakküm kurma isteğini apaçık gözler önüne seriyor bence.

Devletin bu konuda bilimsel bir teşvik kampanyası yürütebilir mi?

Bu tür kampanyalar bazı durumlarda bilimsel verilere dayandırılabilir. Mesela, ülkede sezaryen oranları Dünya Sağlık Örgütü’nün önerdiği %10-15 bandının çok üstündeyse veya doğurganlık oranının düşmesi gibi demografik kaygılar varsa bu tabii ki devletin bazı politikalar izlemesine sebep olur. Ayrıca gerçekten Türkiye’de özel hastanelerde bu oran %70’e kadar çıkabiliyormuş. Bu durum, sağlık sistemine dair birtakım sorunların varlığına işaret eder. yani sistemdeki hatalar ve boşluklar hakkında konuşulması gereken şeyler olduğu aşikâr. Ancak bu olaydaki kilit nokta, verilerden yola çıkarak yapılan kampanyanın dili. Reklam yapmanın, iletişim kurmanın türlü yolları ve şekilleri var. İletişim stratejileri var. Neden? Çünkü bireylerin aklındaki fikri oluşturan sizin iletişim kurma şekliniz.

Bu kampanyada: "Anne dur, ben daha hazır değilim" gibi sloganlarla annenin psikolojisi hedef alınıyor, aile bebek üzerinden suçlu hissetiriliyor ve vicdanlara dokunulmaya oynanıyor. Toplumun farklı katmanlarında zaten baskı altında olan kadınlara, bir de doğum tercihi üzerinden 'iyi anne' olmanın şartları dikte edilmemeli. Sezaryen doğum yapmak zorunda kalan kadınlar ne hissedecek düşündük mü? Bir de üstüne futbol maçları gibi alanlarda bu kampanyanın yayılması ise işi kamusal bir sağlık tartışmasından çıkarıyor; daha çok kültürel-ahlaki bir müdahaleye dönüştürüyor.

Doğru iletişim dili şu olabilirdi: "Sağlıklı olan, doktor ve annenin birlikte vereceği karardır."

Hekimlerle ve hastanelerle iş birliği yaparak vajinal doğumun engel teşkil etmediği durumlarda anne normal doğuma -baskıcı olmayan bir şekilde, zorlamadan- teşvik edilebilirdi. Hastaneler sezaryene olmayacak nedenlerle, mesela para kazanma amacıyla, yönlendiriyorlarsa denetlemeler yapılabilirdi.


Kültürel ve ahlaki müdahaleler nelerdir?

Kadın bedenine tahakküm kurmak mesela; doğum şekline, doğum kontrolüne, anne olma veya olmama hakkına karışmaktır. Bu baskıların amacı ahlaki bir takım değerler yaratmaktır. Kadını "anne" rolüyle sınırlamak, onu toplumsal üretimden çok doğurganlık ve aile içindeki konumuyla tanımlamak ister; kadının bireysel haklarını ve toplumsal rollerini zayıflatmayı amaçlar; onu özne olmaktan çıkarır. Güç ataerkideyse kadını ve sistemi hakimiyet altına almak daha kolay olur.

Bir kamu sağlığı meselesinden beden politikaları yaratıp toplumsal ahlak inşa etme çabasına dönüştürmeyelim. Dileğim, tıbbi verilerle, etik sınırların karıştırılmaması; kadınların doğum tercihinin hekim ve kendi beden algısıyla şekillenmesi; medyada yapılan kamu spotları ve kampanyaların kadına suçluluk hissettiren değil, güçlendiren bir dille hazırlanması; bu tür kampanyaların kadın hakları, beden politikaları ve toplumsal cinsiyet eşitliği açısından daha eleştirel gözlerle izlenmesi.