Kadının Şanı: Bölüm 6
Aydınlanma döneminde kadın olmak
Aklın ve eşitliğin peşinde: “Kadınlar da insandır.”
Bugün kulağa basit gelen bu cümle, bir zamanlar devrim niteliğindeydi. Kadın mücadelesi bugünlerine ulaşmak için çok uzun bir yol katetti.
18. yüzyılın sonlarına doğru Avrupa’da, aklın ve özgürlüğün parladığı bir çağda kadınlar da söz almak istedi. Ama o masada onlara hâlâ yer yoktu.
Aydınlanma Dönemi
Aydınlanma, aklın rehberliğinde dinin tahakkümünü sorgulayan, bireysel hakları savunan bir zihinsel devrimdi. Halk, iktidarların ötesinde bireysel doğal hakların olduğu fikrini savunuyorlardı. Peki Doğal Haklar Doktrini'ni geliştiren teorisyenler bütün özgürlük rüzgârında bir noktayı unutuyorlardı. "Kadınlar da insandı."
Fransız Devrimi’nin "Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik" sloganı, mülkiyet hakları, insan hakları bildirgeleri ve toplum sözleşmeleri hep bu dönemin ürünleriydi.
Ama ironik bir şekilde, bu devrimlerin ‘öznesi’ daima erkekti.
Kadınlar ne yurttaş, ne de eşit birey sayılıyordu.
Kadınlar ise içlerinden gelen soruyu sessizce sormaya başlamıştı: “Madem hepimiz özgür doğduk, neden benim söz hakkım yok?”
Bu soruyla birlikte Aydınlanmacı Liberal Feminizm tohumlarını vermeye başladı.
Her bireyin doğuştan gelen doğal haklara sahip olduğu fikrine sahip teorisyenler kadını akıl dışı, ikincil duygusal dünyaya yerleştirir. Akıl dünyası erkeklerin iktidarındadır ve bu akılcı dünya akıldışı dünyaya üstün olduğunu ve onları denetlemesi gerektiği öğretisine sahiptir.
Sosyal alan, iş dünyası yani kamusal alan da böylece erkeklere aittir; özel alan ise duygusal kadınlarındır. Bu "aydın" çağda kadının hiçbir yasal ve kamusal varoluşu yoktur. "Kanun yapıcılar ve mahkemeler önünde de bu böyledir. Mülk ve servet erkeklerindir, aile reisi erkekler olduğu için mahkemelerde onların sözüne itibar edilir. Kadınlar ise akıldan yokssun sayıldıkları için vatandaşlık rolüne layık görülmezler." İşte Aydınlanma Çağı'nın erkek egemen bakışı kadınların isyan hareketini canlandırdı.
Doğal haklar geleneğinden gelen feminist kuramcılar; akla sahip, bağımsız bir birey birey olarak eğitim hakkına, söz hakkına, yurttaşlık hakkına sahip olmaları gerektiğini dile getirebilme cesaretini bulmuşlardı. İlk ateş yakılmıştı artık.
Bu feministler erkeklerin kurduğu sistemin içinden konuşuyorlardı. Devrimi reddetmiyor, devrimde unutulduklarını hatırlatıyorlardı.
Kimdi bu kadınlar?
- Mary Wollstonecraft
İngiltere’den çıkıp sesini dünyaya duyurdu. 1792 tarihli Kadın Haklarının Gerekçesi adlı kitabında kadınların eğitimsiz bırakılmasının onları zayıf, uysal ve süs objesi haline getirdiğini yazdı. Kadınlar yaşamak için değil, beğenilmek için yetiştiriliyordu. Ancak erkeklerle aynı zihinsel ve tinsel eğitimi alırlarsa eleştirel düşünce yetisini kazanır ve bu sistemin içinden çıkabilirdi.
- Judith Sargent Murray
Kadınların zihinsel kapasitesinin erkekler kadar güçlü olduğunu savundu. “Akıl cinsiyet tanımaz” diyordu.
- Frances Wright gibi öncüler hem felsefi hem siyasi düzlemde kadınların varlığını cesurca savundu. Wright da Wolllstonecraft gibi eleştirel aklı savundu: "Boyun eğdirilerek aldatılan kadınlar, bu aldatmacayı eleştirel düşünce ile deleceklerdir."
Erkek Liberal Kuramcılar kimlerdi?
- Jean-Jacques Rousseau
Kadınları, erkeklerin hizmetine uygun “uslu” varlıklar olarak tanımlıyordu. Wollstonecraft onun görüşlerini açıkça hedef aldı.
- John Locke ve aynı gelenekteki diğer kuramcılar
Bireysel özgürlükten bahsederken kadını dışarıda bırakmışlardı. Özgürlüklerden ve rasyonel dünyadan bahsederken bile erkeği evin efendisi ilan ettiler. Kadını akıldan "yoksun" olarak tanımlayıp, erkeğin denetiminde hakları olmayan görünmez bir varlık gibi gösterdiler. Aydınlanmacı feministler ise bu çelişkiyi açığa çıkardı.
Feministler ne talep etti?
- Eğitim hakkı
- Yurttaşlık hakkı
- Doğal hakların kadınları da kapsaması
- Kadınların kamusal hayatta var olabilmesi
Bugün bize sıradan gelen bu talepler, o dönem için cesurca, hatta “tehlikeli”ydi.
Gösterişsiz eşitlik
Aydınlanmacı liberal feministler, kadınların "güçlü görünmek" değil, gerçekten güçlü bireyler olmak istediğini savundular.
Güzelliğe, uysallığa ve hazza hapsedilmiş bir kadın kimliğine karşı, düşünen, üreten ve eşit bir kadın hayal ettiler. Var olmak istediler. "İnsan" haklarında sayılmak istediler. Ne tuhaf değil mi?
Onların sesi, yıllar sonra oy hakkı mücadelesiyle büyüdü; ardından radikal dalgalar geldi.
Ama temelde hepsi şu yalın fikre yaslanıyordu: Kadınlar da insandır. Ve her insan gibi hak sahibidir.
1-2-3. dalgalardan seriye devam edeyim diyorum. Ne dersiniz?