Kahvenin Eşsiz Serüveni
“Kötü bir kahve bile hiç kahve olmamasından iyidir."
“Kötü bir kahve bile hiç kahve olmamasından iyidir.” -David Lynch
Yüzyıllardır dünya genelinde çokça kullanılan kahve, Ülkemiz bazında da epey kullanılan bir içecektir. İş yoğunluğundan kaçmak, stres ve yorgunluk halinden bir an olsun kurtulabilmek için bir dayanak haline gelmiştir. Hatta belli bir düzeyde bağımlılık haline geldiği bile gözlemlenebilir.
Peki, bu kadar severek içtiğimiz kahvenin yüzyıllardır süregelen serüvenini biliyor muyuz?
Kahvenin, kim tarafından ve nasıl bulunduğu hakkında birçok rivayet vardır. Kesin bir sonuç elde edilemese de Etiyopya’da çıktığı kabul edilmiştir. Ünü hızla yayılan kahve bitkisi, 15. Yüzyılda ilk olarak Arabistan’ın güneyinde yetiştirilmeye başlanmıştır. Üretilen bitkiden toplanan meyvelerin kabukları ayıklanmış ve ulaşılan çekirdek kavrularak birçok kahve içeceği yapımı için hazır hale gelmiştir.
İsmi hakkında ise rivayetler devamlılığını sürdürmektedir. İlk rivayet kahvenin ismini, kahve ağacı olarak adlandırılan “Coffea” kelimesinden aldığıdır. İkinci rivayet ismin, Arapçada iştahı kesildi anlamına gelen “-kahiye” fiilinden alındığı ve son rivayet ise Etiyopya’daki Kaffa bölgesinden alındığıdır.
Kahvenin Osmanlı Devletine gelişi ise Yemen Valisi Özdemir Paşa vesilesi ile olmuştur. Kahvenin lezzetini ve ününü gören Paşa, onu İstanbul’a getirmiş ve saraya sunmuştur. Sarayın beğenisini kazanan kahve, büyük ilgi görmüş ve önemli bir içecek haline gelmiştir. Padişahın ve devlet büyüklerinin kahvesini pişiren görevlilere “Kahvecibaşı” rütbesi verilmiş ve bu görevlilerin sadık olmalarına dikkat edilmiştir. Sadece saray ile sınırlı kalmayan kahvenin lezzeti, konaklara ardından evlere taşarak tüm İstanbul’a ve dahi tüm Osmanlıya yayılmıştır.