Kalp Neden ve Nasıl Kırılır?

Kalp Kırılmasının Psikolojik ve Fizyolojik Boyutları

Kalp, aslında kırılabilecek bir organ değildir. "Kalbin kırılması" tamamen mecazi bir ifadedir. Peki, bir insanın kalbi nasıl kırılır? Ve kalp kırıldığında neler hissedilir?

Öncelikle, neden kalbimizin kırıldığını anlamakla başlayalım. Hepimiz içimizde belirli zaaflar ve güçlü yönler taşırız. Yaptığımız her hata ya da karşılaştığımız her başarısızlık, zaaflarımızı derinleştirir; başarılarımız ise güçlü yönlerimizi besler. Bu süreç zamanla şiddetlenir ve biriken duygular daha büyük etki yaratır.

Örneğin, ilkokulda kilosuyla dalga geçilen bir çocuk, bu durumdan belki 4/10 seviyesinde etkilenirken; iş hayatına atılmış, birçok başarı elde etmiş ancak kilosu hâlâ yüksek bir yetişkin, olumsuz yorumlardan 8/10 seviyesinde etkilenebilir.

Sonuç olarak, yaş, zaman ve tecrübeler, kalp kırılmalarının etkisini artıran önemli etkenlerdir.

Gelelim anlayışa... Anlayış, bence birçok ilişkinin devam etmesini sağlayan en önemli unsurlardan biridir. Sevgi, saygı ve anlayış. İnsanlar birbirlerini ne kadar severse sevsin, belirli tartışmalardan sonra saygı yitirildiğinde, birbirlerini kırmaya başlarlar. Önceden tolere edilen konular tekrar gündeme gelir, karşı tarafın üzerine gidilir. Anlayış yerini intikama bırakır. Geçmişte güzellikle geçirilen zamanlar sanki buhar olur ve kırma isteği ağır basar. Eğer bir taraf kırıcı olmak isterse, o kalp mutlaka kırılır.

Biraz da ego tatmininden bahsedelim. Bazı insanlar, kendi eksik yönlerini bastırmak için başkalarını eleştirir ve bu yolla egolarını tatmin ederler. Söyledikleri her söz, yaptıkları her hareket, kendi iyi oldukları alanları öne çıkartmak üzerinedir. En zayıf hissettikleri anlarda, en kırıcı davranışlarla başkalarını incitip kendilerini üstün hissetmeye çalışırlar. Bu şekilde, kimse onların zayıflıklarını göremez ve onları kıramaz.

Bazen de farkında olmadan karşımızdakini kırabiliriz. Söylediğimiz sözlerin karşı tarafta nasıl bir etki yaratacağını öngöremeyebiliriz. Mutsuz bir ilişki içinde olan, ama sevgilisini çok seven bir arkadaşımız bize dert yandığında, genelde onu kırmamaya çalışarak nötr bir şekilde nasihat veririz. Ancak, bir gün onun üzüntüsüne dayanamayarak düşündüğümüz olumsuzlukları dile getiririz. Bu noktada, zaten mutsuz olan arkadaşımız, olumsuz bir şeyi daha duymaya dayanamayabilir ve kalbi kırılabilir. Amacımız onu incitmek değil, doğruları söyleyerek yardımcı olmaktır; fakat sonuç istediğimiz gibi olmaz. Arkadaşımız daha da üzülür, biz ise istemeden düşündüklerimizi söyleyip kalp kırılmasına sebep oluruz.

Kalbin nasıl kırıldığından bahsettik, şimdi de kalp kırıldığında ne hissedildiğini konuşalım.

Hayatımda kalbimin gerçekten ağrıdığını hissettiğim birkaç durum yaşadım. Kendi tecrübelerim, çevremdeki insanları gözlemlemelerim ve okuduklarımdan yola çıkarak bu hissi tarif etmeye çalışacağım.

Eğer kalbim gerçekten kırılırsa, bunu fiziksel bir kalp ağrısı olarak hissederim. Bir anda kalbimin ritmi bozulmuş gibi bir sıcaklık ve ağrı yayılır. Yüzüme bir sıcaklık dalgası yayılır, sanki vücudumdaki tüm kan yüzüme gelmiş gibi basınçlı bir sıcaklık hissederim. Sonra ağlamaya başlarım; çünkü sözcükler birbirine dolaşır. Kelimeler dudaklarımdan dökülemez, ve vücut gözyaşıyla ifade etmeye çalışır.

Bazı insanlar kalpleri kırıldığında midelerinde keskin bir ağrı hissettiklerini söylerler. Bazılarının bacakları ve elleri titrer, kimileri ise vücutlarında karıncalanma hisseder. Diğerleri ise kırılmanın etkisiyle adeta buz keser. Ancak tüm bu fiziksel tepkilerin ortak bir noktası vardır: Vücut, yaşanan durumu bastırmak ve hayatta kalmak için bir savunma mekanizması geliştirir.

İnsan vücudunun bir söz ya da davranışı nasıl algılayıp koruma içgüdüsünü devreye sokması oldukça ilginç. Sadece kulağımızın duyduğu ses dalgalarının bize zarar verebilir hâle gelmesi, düşündürücü. Peki, mutlu olduğumuzda da bu kadar derin bir etki yaşasaydık nasıl olurdu?

İnsanlar, sanki hep onları olumsuz etkileyecek faktörlere daha duyarlı. Seçimle ilgili bir süreç değil bu, yapısal bir eğilim. Bir tartışma sırasında birinin “şimdi kırılmamayı seçiyorum” demesi ne kadar absürt olurdu, değil mi? Çünkü bu, tamamen insanın doğasından gelen bir durum. Ancak, yapılabilecek en iyi şey; kırıldıktan sonra toparlanma sürecini hızlandırmak ya da zaaflarımızı daha az açığa çıkarmak olabilir.