Duvardaki kara delikler

Meltem, o Pazar salondaki tabakları toplayıp ayağa kalktığında duvardaki kara delikle göz göze geldi.

Meltem, o Pazar sabahı, tabakları toplayıp arkasını döndüğünde duvardaki kara deliği gördü. Deliğin içindeki karanlık, çamaşır makinesi gibi dönüyordu, içinden bir el uzanıyordu, avuç içi davetkar bir şekilde yukarı bakıyor, bekliyordu. 

“Hayatım?” Dedi Mehmet.

Mehmet, içeriye esneyerek girmişti. Meltem onun ritimlerini öyle bir ezberlemişti ki kocasının sesini almıyordu artık. Kendisini şaşırtacak bir şey yaptığında irkiliyordu sadece. Mesela, şimdi Mehmet’e bakmasa da göbeğini ve atletini, saçlarını ve yüzünün dehşet ifadesini biliyordu. Meltem’e seslenmeden önce bi' yarım dakika orada öylece durduğunu da biliyordu. Ama Meltem’e isminden başka bir şekilde en son ne zaman hitap ettiğini bilmiyordu, hatırlamıyordu.

“Meltem, geri çekil.”

Kadının gözlerini deviresi geldi. “Gerek yok.” Diye mırıldandı.

“Nasıl gerek yok Meltem?” diye başladı Mehmet. Sonra nasıl salonlarında bir “şey” olduğunu bağırmaya, polisi mi itfaiyeyi mi araması gerektiğini bilemediğini, neden Meltem’in hiçbir şey yapmadığıyla ilgili çıldırmaya başladı. Meltem elindeki tabaklara baktı. Kenarlarındaki işleme yıpranmış, renkleri maviden griye dönmüştü.

Bundan birkaç hafta önce, Mehmet yine delirip duvara yumruk attığında, alçı sıyrılmış, duvarın ardındaki karanlık madde eve sızmaya başlamıştı. Meltem elinde ne varsa duvarı kapatmaya çalışmış, eve işçi çağırmış ve duvarı gösterdiğinde hepsinin Meltem’e sıkıntılıymış gibi bakmasını izlemişti. Sonrasında üstüne tablolar asmıştı ama hepsi yaprak gibi düşmüş, parçalanmıştı. Resimler küflenmiş, çerçevenin camları durup dururken çatlamıştı. Kara delik gözükmek istiyordu, genişlemek ve kök salmak istiyordu.

Mehmet hiç fark etmemişti. Meltem ona göstermeye, anlatmaya çok çalışmıştı ama adam onu eliyle savuşturmuş, başını kaldırmamıştı bile.

Sonra, nedense, Mehmet’in o kara deliği görmemesi hoşuna gitti Meltem’in. Kara deliğe alışmaya başladı. Kendisini onu izlerken buluyor, duvarı yavaş yavaş kemirmesini ve mırıldanmasını dinliyor, elini hemen üstüne koyuyor titreyişini hissediyordu.

Geceleri, Mehmet horlamaya başladığında, yataktan kalkıp salona gelirdi. Nefesini tutarak kara deliğe yaklaşır, dururdu. Sonra elini yavaşça içine sokardı. Havanın yoğunluğunu ve soğuğu hissederdi. Elini bir nehirde veya bir arabanın camından dışarı çıkartır gibi gezdirirdi, gözlerini kapatır ve beklerdi. Çünkü sonrasında parmakları bir başkasına değerdi. O eli tutardı ve dudaklarına götürme isteğiyle yan yana, öylece durur, alnını duvara yaslardı.

Şimdi o parmakları ilk defa görüyordu. Kara delikten kibarca çıkmış, sanki onu dansa kaldıracakmış gibi duruyor, kocasının bağırışlarının ortasında Meltem’in gözlerinin içine bakıyordu.

“Meltem!” adam resmen çığlık atıyordu. Kadın yavaşça ona doğru döndü.

“Efendim?” dedi, sakin bir sesle.

Mehmet kulaklarına inanamıyormuş gibiydi. Kaşları yüzünden kaçmaya çalışır gibi yukarı kalkmıştı, yüzündeki her organ genişlemişti sanki. Meltem gülmesini bastırmak için dişlerini sıktı. Ama kendisini tutamadı.

Mehmet’in yüz ifadesinin hayretten öfkeye giden basamakları tırmanmasını izledi. Kekelemesini ve kelimelerin ağzında parçalanmasını, giderek kızarışını ve bağırarak yan duvara bir yumruk atışını izledi. Meltem’e asla vurmazdı. Kadına el kalkmaz derdi. Meltem minnettardı.

Salon sessizleşti. Bir tek Mehmet'in ağzından çıkan nefes sesleri vardı. Bir de parçalanan duvarın. Karttan kule gibi yıkılan alçılar, arkasından çıkan hevesli karanlık, Mehmet’in feryadı. Sırtını diğer duvara vermesi ve sonra irkilip küfür ederek salonun ortasına tökezlemesi. Göğsünün hızla inip kalkması.

Meltem yine güldü. Mehmet’in gözlerinin içine bakarak güldü bu sefer.

“Basbaya delirmişsin sen.” dedi Mehmet. Sonra bağırmaya başladı ama kadın onu duymuyordu.

Meltem acıyarak baktı ona, gülümsedi. Sonra duvarlarındaki yeni deliklere, Mehmet’in kırıştırdığı halıya, elindeki tabaklara baktı. Sonra onu bekleyen ele, pencereden içeri giren güneşe, koltuğun yanındaki kütüphanesine baktı.

“Mehmet.”

Adamın yaydığı beyaz gürültü bir anda kesildi.

“Mehmet.” dedi Meltem, neredeyse şefkatle. Sonra da avuçlarını açtı, tabaklar yere düştü. Mehmet üst üste çığlıklar atarken derin bir nefes aldı ve arkasını döndü. “Tabaklar sende kalabilir.” Dedi,  onu bekleyen eli nazikçe tuttu ve içeriye adım attı.

Mehmet, salonun ortasında yapayalnız kaldı.