Kararların Gizli Efendisi 

Kararlarınızı gerçekten kim veriyor? İlkel beyninizin modern yaşamınızdaki gizli rolünü keşfedin!

İnsanı hayvandan ayıran en büyük özelliklerden biri karar vermektir. İnsanın nasıl bir hayat yaşadığı, verdiği kararlara bağlıdır. Gün içerisinde sayısız karar veririz. Ne yiyip ne giyeceğimiz, nereye gideceğimiz ve nasıl davranacağımız, verdiğimiz kararların sonucudur. Toplulukların nasıl yönetileceği de halkın verdiği kararlara bağlıdır. Peki, beynimizde karar verme aşaması nasıl işliyor? 

İnsan beyni üç katmandan oluşur: ilkel beyin, orta beyin ve yeni beyin. İlkel beyin, hayatta kalmamızı sağlayan programlarla yüklüdür. Bu sebeple bencildir, ilkeldir ve kararları o verir. İnsan, yazı yazma, dil geliştirme ve mantık gibi konularla her ne kadar kendini hayvanlardan ayırsa da, aslında karar verirken mantık yürüttüğümüz yeni beyinden ziyade ipler ilkel beynin elindedir. Bu yüzdendir ki, bu yüzyılda mantığın ve bilimin zirve yaptığı yıllarda dahi savaşlara şahit olabiliyoruz. Kime sorarsanız savaşın çok kötü olduğunu söyler ve dünyada barışı savunur. Ancak kimse savaşmak istemiyorsa, savaşlar neden hâlâ oluyor? Çünkü sandığımızın aksine mantıklı tarafımızla değil, hayatta kalma içgüdüsüyle donatılmış ve insan evriminden bu yana hiç değişmemiş milyonlarca yıllık bir karar mercii olan ilkel beynimizle karar veriyoruz. Tüm yetki onda. İlkel beyin 450 milyon yaşındayken, konuşan orta beyin 40 bin yıl yaşında, yazabilen yeni beyin ise henüz 10 bin yaşında. Dolayısıyla bilgisi ve deneyimi çok olanın ipleri eline almasına şaşırmamak gerekir, değil mi? 

Ancak şöyle bir gerçek de var ki, ilkel beynin sandığı kadar tehlikeli bir dünyada yaşamıyoruz artık. İnsanın ömrü, gelişen teknoloji ile daha da uzadı. Doğadaki tehditlerin birçoğu ile şehirde karşılaşmıyoruz. İşin aslı, insanın insandan başka pek bir tehdidi de kalmadı. Bunun yerine, orta ve yeni beynin gelişmesini sağlayacak ortam ve koşullar oluştu. Aç bir insanın resim, tiyatro gibi sanatsal aktivitelerle ilgilenemeyeceği malum. Tehditlerin azalmasıyla insanın yaratıcılığı arttı. Ortam böyleyken ilkel beynin sesini biraz kısmayı öğrenmemiz mümkün mü acaba? Hayatta kalma içgüdüsü, insanın en temel ihtiyacı olmasına rağmen, insanın birçok konuda bunun önüne geçebildiğini görürüz. Sevdikleri için canını feda edenler, intihar edenler buna örnek olabilir. En temel içgüdümüzden vazgeçebilme potansiyelini barındırdığımıza göre, ilkel beyni kontrol edebileceğimizi düşünüyorum. 

Belki de bu kontrol etme mekanizması, bir evrimsel süreçtir. Karar verme işini irademizle ilkel beyinden alıp yeni beyne verdiğimizde ne gibi değişiklikler ile karşılaşırız ve bu içinde bulunduğumuz çağa nasıl yenilikler getirir acaba? Bu sefer savaşmayı reddeden bir ütopik dünyaya ulaşır mıyız? 

Sonuç olarak, karar verme süreci bireyin kişisel yaşantısını etkilediği kadar, içinde bulunduğu toplumu da etkilemektedir. Bu nedenle, karar verme sürecini irdelemek ve ilkel beynin eline teslim etmemek önemlidir. Elbette ki kriz anlarında ilkel beyin otomatik olarak devreye girerek bizi birçok tehlikeden korur. Ancak krizin olmadığı anlarda, enine boyuna düşünüp karar vermek daha yerinde olacaktır.