Karşıyım: Bölüm 1, Hayvanat Bahçeleri
Yaban Hayat Yerinde Güzeldir - WWF
Karşıyım serimizin ilk bölümünde bana göre büyük bir önem arz eden hayvanat bahçelerini ele almak istiyorum.
Hayvanat bahçeleri için "genellikle her türlü hayvanın olabildiğince doğal ortam ve koşullarda beslendiği, korunduğu, sergilendiği büyük bahçe ya da park" gibi tanımlar yapılıyor. Öncelikle tanım üzerinden gidelim. Her türlü hayvan ibaresinin doğruluğunu kanıtlıyorlar. Çünkü ciddi anlamda hemen hemen en çok bilinen hayvan çeşitleri bulunuyor. Ama bu tanımda doğal ortam ve koşullarda beslendiği ibaresi de yer alıyor. Bu kadar çeşitte hayvanların hepsi mantık çerçevesinde baktığımız zaman aynı ortamda yaşamıyorlarken bu hayvanat bahçelerinde nasıl oluyor da doğal ortamlarda yaşadıkları iddia ediliyor? Bu mümkün olabilir mi? Tabii ki hayır. Doğru bir eleştiri ve yorum yapabilmek için yaşadığım şehirdeki hayvanat bahçesini kenndim gözlemlemek istedim.
Bursa Hayvanat Bahçesi'nde tam olarak 55 farklı türde toplam 500 hayvanın bulunduğu bilgisini edindim. Özellikle vahşi ve büyük cüsseli hayvanları; fanustan bozma, doğal yaşam alanı dedikleri bu küçücük alanlarda ve çoğunu yalnızlığa mahkum ederek yapay bir dünyada yaşatıyorlar.
Bu bahçelerin hayvanlar için bir cehennem olduğunu anlamalıyız. Hayvanat bahçelerine hapsolmuş hayvanların çoğu kendilerini kaybedebiliyorlar. Saldırganlaşıp, depresyona girebiliyorlar çünkü onlar da birer canlı. Bu korkunç durumla başa çıkamadıkları zaman kendilerine dahi zarar verebiliyorlar.
Mesela vahşi doğada filler her gün 48 km'den fazla yürürler. Ayılar da doğayı keşfetmek için günün 18 saatini aktif bir şekilde geçirirler. Aynı şekilde aslan ve kaplanlar da koşmayı, tırmanmayı sevdikleri için gün içinde kilometrelerce yol kat ederler. Bu hayvanlar doğal yaşam alanlarından alınıp küçücük kafeslere koyuluyor.
Ormanların kralı sözüyle bildiğimiz, kedigillerden olan aslanların hayvanat bahçesinde kaç metrekareye hapsettiklerini görüp, bu durumu çok olağan, normal ve mantıklı karşılayamıyorum.
Göklerde istedikleri kadar yükseklere uçabilen yırtıcı, vahşi kuşların tel örgülerle çevrelenmiş, iki kanat çırpışıyla tüm yaşam alanını gezdiği kafesleri gördüğüm zaman mutlu olmuyorum, oturup hayranlıkla izleyemiyorum.
Fazlalık olarak görülen sağlıklı hayvanlar bakıcıların zamanını aldığı ve yer kapladığı için öldürülüyor. Kan donduran vahşice bir olay. Vahşi olanların hayvanlar değil de insanlar olduğunu görüyoruz. 2005'de Dartmoor Vahşi Yaşam Parkı'nda iki yavrusu ve bir yetişkin dişi kurt 'sürüdeki aşırı kalabalık' nedeniyle vurularak öldürüldü. 2007'de Avrupa Hayvanat Bahçeleri ve Akvaryumlar Birliği, istenmeyen hayvanları diğer hayvanat bahçeleri de istemedikleri takdirde hayvan melezse öldürebileceklerini açıklamıştı. Çünkü bu hayvanlar yer kaplıyor ve bakıcının zamanını alıyordu. In Defense of Animals isimli hayvan koruma kuruluşunun bildirdiğine göre yalnızca Avrupa'da her yıl 5000 hayvan 'fazlalık' olduğu için öldürülüyor.
Birçok yetkili, hayvanları korumak ve neslini devam ettirmek için hayvanat bahçesinde tuttuklarını iddia etse de gerçek böyle değil. Hayvanat bahçelerine kapatılan hayvanlar, vahşi ve büyük, korumaya ihtiyacı olmayan hayvanlar. Ayrıca hayvanat bahçelerinde yer alan aslanlar çoğunlukla melez veya nesli tükenmekte olmayan türler. Bu hayvanların tehlikeden kurtulmasını istiyorsak onları kapalı tutmak yerine doğal yaşam alanlarının korunmasını sağlamamız gerekmez mi?
Yapabildiğim tek şey üzülmek oluyor. Çünkü dünyanın her ülkesinde ve hemen hemen her şehrinde bu hayvanat bahçeleri adı altında bir sürü hayvanı toplayıp sözde doğal yaşam alanı imkanı sunulduğu yalanıyla bana göre psikolojik işkence yapılıyor.
Empati kurma yeteneğimiz çok gelişmemiş olsa bile bu durumun çok benzeri yakın bir zamanda küresel çapta yaşadık. Ve bizler kendi doğal yaşam alanımızda birçok zorluklar yaşadık. Tahmin ettiğiniz gibi bahsettiğim süreç pandemi dönemiydi. Kendi evlerimizde istediğimiz yiyecekleri yediğimiz hâlde hâlimizden memnun değildik, sürekli olarak mutsuzduk. Bizi para karşılığında görmeye gelen ziyaretçilerimiz yoktu, rahattık. İstediğimiz zaman istediğimiz şeyleri yiyebiliyorduk, online da olsa arkadaşlarımızla, akrabalarımızla, dostlarımızla haberleşip, güzel vakit geçirebiliyorduk. Evet bazı yasaklar vardı ama elinizde iki ekmekle dünyayı da gezebiliyordunuz :)
Hem geçici bir süreçti hem de ona rağmen çokça imkâna sahip olduğumuz hâlde memnuniyetsizdik.
Peki bu durumun çok daha kötüsünü, belirli bir süresi dahi olmadan uzunca seneler yaşayan hayvanlar söz konusu olduğu zaman neden sessiz kalıyoruz ya da durumun ciddiyetinin farkına varamıyoruz? Hatta birçok insanın hayvanat bahçelerine gidip keyif almaları, başka canlıların yaşamlarının hapsedilişini görmeyi bir aktivite olarak görmesi beni çok üzüyor. Bu durumun spesifik çözümü veya çözüm yolları bulunmuyor. O hâlde ne yapmalıyız?
Öncelikle başka canlılarla empati kurmayı öğrenmeliyiz. Daha sonra ise hem isminin korkunçluğunu hem de neden ziyaret etmememiz gerektiğini açıklamalıyız. Eğer oluşturabilirsek bu konuda toplum bilinci oluşturmalıyız.
Yaban Hayat Yerinde Güzeldir- WWF