Kat Kat Moda : Geçmişten Günümüze Kadın Kıyafetlerinde ‘Layer’ların Önemi

1800'lerden günümüze tüm dönemlerin moda trendleri.

Geçmişte kadınların neden bu kadar fazla kıyafeti üst üste giydiğini düşündünüz mü hiç? O dönemler bu kıyafetlerin hepsinin bir işlevi vardı aslında. Hijyen için, soğuktan korunmak için, estetik olarak güzel durması için hepsi farklı bir kategoride konumlanıyordu. Günümüzde sadece estetik algılar sebebiyle bu durum uygulansa da geçmişte böyle değildi. “Layer” kelimesi katman anlamına geliyor ve layerlamak kalıbı sosyal medyada kıyafetlerin kombinlenişi, bazen de birbiriyle uyumlu parfümlerin aynı anda sıkılması için kullanılan bir jargon. 

1800’lerde bir kadının giyinmesi oldukça zahmetliydi ve çok fazla katman vardı. "Drawers" yani eski dönemlerde kadın pantolonu olarak geçen kıyafet parçası, Regency dönemine kadar mevcut değildi. Stiller daha şeffaf hale gelmeye başladıktan sonra hafif kumaşlar kullanlmaya başlandığı için kadınlar alt bölgeleri için biraz daha sıcaklık ihtiyacı hissetmişti. Bu ihtiyaç doğrultusunda da bu kadın pantolonları doğdu.  

"Chemise" adı verilen iç gömleği, giyinmenin ikinci adımıydı. O dönemler kıyafet dikmek oldukça zahmetliydi ve kullanılan kumaşlar da sürekli yıkanmaya müsait değildi. Kıyafetleri terden, kirden ve vücut yağlarından korumak için iç gömleği giyilirdi. Bu iç gömlekler genellikle pamuk veya ketenden yapılırdı; dolayısıyla temizliğini sağlamak oldukça kolaydı. 1820'lere kadar kadınlar tarafından giyilen birincil iç çamaşırıydı, ancak Napolyon Bonapart'ın Marie Louis ile resmi bir törenle evlendiği yıl olan 1810 civarında, chemise dış giyim olarak ilişkilendirilmeye başlandı. 

"Korse", bir kadının gövdesini şekillendirmek ve kıvrımlı özelliklerini vurgulamak için kullanılırdı. Korseler, kısmen yapıldıkları maddeden, kısmen de üst ve alttan kat kat giysilerle korundukları için nadiren yıkanırdı. 1800'lerin başlarında, bir kadının göğüslerine daha fazla yer açmak için körükler eklendiğinde, korseler korse olarak bilinmeye başlandı. (Korselerle ilgili ilginç bir dipnot, kadınların bazen çok katlı giysilerinin ağırlığına ek olarak, korselerin sıkılığından bayılmalarıydı.

"Busk", korseyi güçlendiren ve düz tutan bir korsedir. 1400'lerden 1700'lerin ortalarına kadar korselerle birlikte kullanılmış ve giyilmiştir. Bir cebe kaydırılır ve busk noktası olarak bilinen bir bağcıkla yerine bağlanırdı. 1800'lerin ortalarında bağcık kullanmayan yeni bir busk ortaya çıktı. Göz ve kanca sistemine benzer bir şey kullanıyordu, bu da giymeyi ve çıkarmayı kolaylaştırıyordu. Kaşık busk olarak bilinen başka bir busk, 1800'lerin sonlarında ortaya çıktı. Kaşık busk, bel ölçüsünde daha fazla azalma sağlıyordu ve önceki korselerin neden olduğu alt kenardaki rahatsız edici etli çıkıntıyı önlüyordu. 

"Korse Kılıfı" genellikle korsenin üstüne giyilerek korsenin kuyruk kısmını korseden korurdu. Korse kılıfı sonunda kombinezonla birleştirildi ve prenses kombinezonu olarak tanındı. Viktorya döneminin sonuna doğru korse kılıfı öncelikle dekoratifti. 

Terbiyeli etek veya alt etek olarak geçen parça ise, rüzgar estiğinde veya kişi düştüğünde tökezlediğinde bir kadının alt yarısını koruyan ve örten ince, kısa bir etek. Bu, bir kadın iç çamaşırı giymediğinde giyilirdi. 

"Krinolinler", üst fotoğraftaki gibi bir görsele sahipti, başlangıçta sert kumaştan veya at kılından yapılırdı ve 1830'ların ortalarında popülerdi. Uzun etekleri şekillendirir ve çan gibi yaparlardı. Ancak sonunda krinolin, sertleştirilmiş bir kombinezon veya kabarık bir eteği desteklemek için tasarlanmış sert etek şeklindeki bir çerçeve anlamına gelmeye başladı. Moda, 1830'larda krinolinlerden çemberlere doğru ilerledi. Çemberler baston veya balina kemiğinden yapılırdı ve kombinezonların içine sığardı. 1870'lere gelindiğinde krinolinler ve çemberler düzleşmiş ve kabarık eteklere dönüşmüştü. Kabarık etekler, arkayı vurgulayan, arka dolgunluğunu artıran ve bir kadının eteğinin yerde sürüklenmesini önlemek için onu destekleyen, belin altına giyilen bir tür sert yapıydı. 

"Petticoat", belden sarkan ve eteğin altına giyilen bir iç çamaşırıydı. 1700'lerde, bazen ekstra sıcaklık sağlamak için yün veya ipekten kapitone edilmiş veya yapılmış petticoatlar vardı. Etek stilleri daha dolgun hale geldikçe, çok sayıda petticoat giyilebilirdi ve kabarık etekler popüler olduktan sonra, kabarık eteği desteklemek için birkaç petticoat giyildi. 

Kadınlar için giyim sırasının son parçası kadın takım elbisesiydi. Bu genellikle iki ayrı ve bağımsız parçadan oluşuyordu. Alt parça etek, üst parça ise taille veya beldi. "Taille", bugünün takım elbise ceketi ile dünün bluzu veya korsesi arasında bir geçiş olan dar bir giysiydi. Taille'ler genellikle uzun kollu, boyuna düğmeli ve bir tür yakası olan giysilerdi. 

Giyinmenin son adımlarından biri ise garnitür’dü. Garnitür, süslemek anlamına gelen eski Fransızca "garnir" kelimesinden gelir. Fiyonklar, düğmeler, kordon, kumaş, jet, dantel, kurdeleler gibi dekoratif parçalardı ve muhtemelen bir kadın gardırobunun en hayati ve önemli parçalarından biriydi. Garnitür başlangıçta eteğe takılırdı, ancak 1800'lerin sonu ile 1900'lerin başında etekten taille veya bele taşındı.

Aksesuarlar bir kıyafeti tamamlardı. Bunlar arasında mücevher, eldiven, şapka veya bone, şemsiye, mendil, baston ve yelpaze gibi şeyler bulunurdu.   

1920'li yıllarda daha eğlenceli bir yaklaşım sergileniyordu, Regency dönemlerinden sonra kadınlar daha sade ve hafif giyinmeye başlamıştı. İnce, iddialı parti elbiseleri 20'leri en iyi yansıtan parçalardan birisi olsa da günlük hayatta ve spor dallarında kadınların pantolon kullanımı da oldukça yaygınlaşmıştı. Bu da bize parça şeklinde kombin yapabilmeyi sağlıyordu. İnce elbiseler bazen transparan şekilde karşımıza çıkabilse de, bu yazıda kıyafet katmanlarını incelediğimiz için elbiselerin içine giyilen iç elbiselerden bahsetmekte de fayda var; bunlar kimi zaman kadın için gecelik görevinin de görürdü. Genellikle ince kumaştan, iç belli etmeyen saten parçalar tercih edilirdi. Satenin üstüne giyilen kıyafet bir rahatsızlık hissi vermeden ve kendini belli etmeden diğer kumaşın üzerinden süzülüp gideceği için, saten oldukça tercih edilen bir kumaştı diyebiliriz. 

30-50'li yıllar arası da çok farklı değildi; fakat resmi giyimin ve pantolon kullanımının da yaygınlaşmasıyla daha sade bir yaklaşım görmeye başlamıştık.  

30'lar 20'lerin etkisini hala daha taşırken, 40'lı tarihler kendine daha özgün bir stil oluşturmaya başlamıştı. 50'lerde ise özellikle 1958 yılında pantolon görünüşünün rahatlığı bize daha çok aşılanmaya başlıyor.

60’lı yıllarda eğlenceli kumaşlar bizi karşıladı, külotlu çorap kullanımı da en çok bu dönemlerde yaygınlaştı. Artık külotlu çorap da bir kıyafet parçası sayılıyordu. 1959 yılında ilk kez üretilen külotlu çorap, 60’ların trendi olmaya hazırdı. 

70’li yıllarda kıyafetlerin üzerine yelek ve manto detaylarını görmeye başladık. Özellikle yelekler kıyafetlerin ayrılmaz bir parçası olmuştu ve en önemli layerlardan biri haline gelmişti.  

80’ler tartışmasız bir şekilde Regency döneminden beri kıyafet katmanlarına en çok önem verilen dönemlerden biri. Özellikle spor kıyafetlerinde çok değişik kombinasyonlara rastlıyoruz; etek altına tayt veya külotlu çorap kullanımı, tozluk kullanımı, renkli eldivenler ve abartılı makyajlarla aksesuarlar bu dönemin en dikkat çekici tarafıydı.

90’lara geldiğimizde 80’lerin etkisinden henüz çıkılmamış olsa da, kot kullanımı oldukça yaygınlaştı. O dönemlerde giyilen mom jeanler dönemin en önemli parçalarındandı. Kot üstüne kot görünümü de bu dönemde yaygınlaştı. 

2000’ler moda olarak oldukça karışık ve kaotik bir dönemdi. Crop toplar bu dönem çok görülmeye başlandı, kıyafetlerin üzerine aksesuar olarak kravat kullanımı, kısa bolerolar, kadife parçalar ve büyük kemerler dönemi özetler nitelikte. Özellikle kot pantolon ve elbisenin birlikte kullanımı, en kötü moda trendlerinden birisi olabilir. 

2010’larda ise yavaş yavaş günümüze yakın bir moda tarzına gelmeye başlamıştık. Renkli ve desenli taytlar bu dönem oldukça modaydı. Taytlar eskiden daha çok iç giyim veya spor giyim olarak nitelendirilirken, bu yıllarda tayt kullanımını günlük hayata adapte ettik. Vatkalı ceketler ve büyük kolyeler de bu dönemin olmazsa olmazlarıydı.

Şimdilerde ise daha çok tüm bu dönemlerin hepsini birbirine bağlayan şekilde trendler çıkıyor. 3-4 sene önce trend olan kumaş veya parça tekrar trend olabiliyor. Korseleri 1800’lere indirgesek de şu an tişört üzerine bile bel korseleri kullanılabiliyor. Bu dönemleri daha çok sevdiğimi söyleyebilirim. Çünkü insanların kendisini ifade edebilmesi için ortada yeterince fazla dönem ve moda akımı var.

Bunların birbiriyle kullanımı da tam olarak layerlamak oluyor aslında. Bazı layerlama örnekleri rüküş imajı verse de, bazıları oldukça güzel. Harry Potter’dan tanıdığımız Helena Bonham Carter’ı dışarda ne zaman görsek rüküş bir şekilde görüyoruz; fakat ünlü şarkıcılara baktığımızda gözümüze değişik bir imaj gibi geliyor ve hoş olduklarını düşünüyoruz.

Sosyal medyada akım olan trendlerde de layerlama örneklerini görmek oldukça mümkün. İnsanın kendisine en uyan stili yakalaması için denenecek çok fazla trend var.