Kayıplarımız

hayat yaşam ve ölüm arasında ince bir çizgidir.

Birini Kaybettiğimiz İçin mi Ağlarız, Yoksa O Kayıpla Kaybolduğumuz İçin mi?

Birini kaybetmek, hayatından bir yıldızın kayması gibidir. Kaybettiğimiz kişi belki bir süre hayatımızda parlar, belki hayatımızdaki varlığını unuttuğumuz için ışığını fark etmeyiz, belki de hayatımızda olduğu andan itibaren bizden uzak durması gereken o yıldızlar gibidir.

Hayatımızda hep var olacak dediğimiz kişilerin artık olamayacağını düşünerek yaşamak, insanın hayat akışına aykırı bir durumdur. O kişiler gittikten sonra normale dönmek nasıl olur? Ya da normal artık ne demek olur? Kayıp olarak bahsettiğim durum her zaman ölüm olmak zorunda değildir. Sevgiliden ayrılmak da bir kayıptır ya da en yakın arkadaşının artık yakının, hatta arkadaşının olmaması da bir kayıptır.

Ben, bu durumu kendi içimde çok küçük yaşlarımdan itibaren açık okyanusta sığınacağımız o limanı kaybetmeye benzetirim. Yani aslında şöyle; bir okyanus düşünün bu sizin hayat akışınızı temsil etsin. Bir sürü irili ufaklı ada ve bu adaların limanları olsun. Bu limanlar sizin hayatınızda ki kişileri temsil ediyor. Siz bu okyanusta giden bir denizcisiniz. Şimdi de fırtınalı bir gün düşünün; işte bu, da sizin hayatınızda yaşadığınız mutsuz, üzgün anlarınızı temsil ediyor. Böyle fırtınalı bir gün düşünelim, inanılmaz dalgalı bir gün, oradan oraya savruluyorsunuz adalardan birine sığınmanız gerekiyor. Pek çok ada var fakat hiçbiri o an gidebileceğiniz kadar yakın değil, bir ada hariç. İşte o liman ya da ada sizin hayatınızın merkezi olan adadır. Yani hayatınızın en kötü anında, en güzel anında hep oraya gitmek istersiniz. En güzel keşifleri o adada yapar, en güzel zamanlarınızı hep o adada yaşarsınız, bu adada başka biri gibi olmanıza gerek kalmaz sizin her halinizi bilen kişidir bu ada. Kimimiz için annesi, kimimiz için babası, ablası, abisi, kimimiz için de sevgilisi veya en yakın arkadaşıdır bu size kalmış. Evet, artık bu adadın inanılmaz bir fırtına sebebiyle (bu sizinle yaşadığı bir durumda olabilir) batmak zorunda olduğunu düşünelim. Bundan sonra, hayatımızda en güvenli limanımız yok ve biz onu batıran bu fırtına içerisinde bir oraya bir buraya savrulan gemiciyiz. Etrafımızda onlarca, belki de yüzlerce ada var fakat hepsi bize uzak ve asla batan adamız kadar rahat değil. Ortada kalmış durumda sersem bir şekilde savruluyoruz hayatımızı, yani okyanusu normal akışına döndürmeye çalışıyoruz fakat bunu yaparken bir tarafımızın yaralı ve sığınmaya ihtiyacı var.

İşte bu benim hayatımdan birini kaybetme tasfirim. Çok küçük yaşlardan itibaren bazen ölümü, bazen de hayatımdan insanları çıkarmamı açıklayan en kolay hikaye olmuştur. Umarım sizler için de öyle olur. Şunu unutmayın, hayatımızın merkezi ancak bize yetecek büyüklüktedir; önceliğimiz kendimiz olmalıyız.