Kediye Ağıt
Yakın zamanda kaybettiğim kedim için...
Kedinizin ölmesi, size hayatınızın en berbat gününü yaşatan kaybediştir.
Daha sütten kesilmeyecek kadar minikti sahiplendiğimizde. Nisan ayının ilk günleriydi, asansör kapısından çıkar çıkmaz durmak bilmeyen ince sesli aplamalarını ya evin içinden duyup daha eşim zile basmadan açmıştım kapıyı. Dünyanın en güzel şeyiydi. korkmuştu, ufacıktı. Bütün gün usul usul, incitmeden sarılmıştım. bırakınca ağlaya ağlaya tekrar öteme berime ilişiyordu. Şırıngalarla besledim yavrumu, mamalar hazırladım. Birlikte uyuduk uyandık...
Bir insanla asla ama asla kurulamayacak, yaşamayanın bilip anlamayacağı öyle özel, sihirli bir bağ ki bu...
Hani diyor ya "bir kedim bile yok anlıyor musun" diye; anlıyorum. Ah, anlamaz bilmez olaydım!
Bilmiyorum belki baharda doğduğundan, bahar gelince duramazdı evde kedim. Kısırlaştırıldıktan sonra bile değişmemişti bu. Bahçeye çıkıp o çimlere koşuşunu, kendini sevinçten yerlere atışını hiç unutmayacağım.
Bugün de koştun bahçelere ama geri gelmedin. Sokak köpekleri güvenlik olmadığı için sitenin bahçesine girip saldırmışlar. Köşede uzanmış yatıyordu, önce anlamadım, sevindim görünce. Seslendim, hareket etmedi. Cız etti içim... Yaklaşıp elimi uzattım, taş gibiydi.
Ben o acıyı, o yürek yanmasını, o feryat figanı hiç yaşamadım ömrümce. Hala da yüreğim yanıyor, ruhum sancıyor. Durup durup ağlıyorum, evin her yerinde o var. Canımın parçası kedim. Kim bilir ne kadar bekledi öyle gelmemi. Kafamı patlatıyor bu düşünce. Öyle çok şöyle olsaydı ölmezdi, böyle olsaydı ölmezdi ihtimali var ki kafamın içinde. Senaryoların suçlusu benim...
Sarıldım bedenine, ağladım, ağladım, ağladım...
Kucakladım. Patilerini sevdim son kez, başını, kulaklarını, burnunu, bıyıklarını. Sevdim, okşadım pamuk gibi yumuşacık, çim kokan, kedim kokan tüylerini. Yaralarını sevdim, kim bilir ne çok acımıştı. Cam gibi, yeşil, tatlı, baygın gözlerine baktım, sanki ölmemiş gibi. Öptüm o tatlı suratından...
Kendi ellerimle gömdüm. Acımın tarifi yok. Her yerde o var, her yerde dün yaptıkları. Sabah koşup oynayan kapının önünde bahçe diye ağlayan kedim yok şimdi...
Tasması var elimde, su kabı, mama kabı, kumu var yerinde. Açınca koşup geldiği dolapta yaş mamaları var. Sanki zillerini şıngırdata şıngırdata koşup gelecek gibi...
Tırnağını takıp tiftik tiftik ettiği halım var, balkonun camında pati izleri, kolumda oynarken bıraktığı minik tırmık izleri, diş izleri...
Hep yattığı salon koltuğunda tüyleri...
Sesi var kulağımda, gece gelip yattığı yerin boşluğu var yatağımda, ısıttığı yerin soğukuğu var, acısı var içimde kor alev gibi; o yok...