Kendini Sabote Etme ve Kişilik

Kendimizi sabote etmek bir zayıflık mıdır?

İnsanlar yaratılışlarından itibaren savunmasız bir yapıya sahiptiler. Hayatta kalma, adaptasyon, çevrelerindeki insanlar ve yapay ya da doğal unsurlar ile bu hayata başlarlar. Bu özelliklerini kendilerine ve dış dünyaya uyum sağlayacak şekilde şekillendirir ve geliştirirler. Doğumlarından ölümlerine kadar dış ve iç dünyalarını, özellikle de benliklerini, kim olduklarını tanımlamaya ve anlamaya çalışırlar. Bir şeyleri sorgulamaya ve öğrenmeye; düşüncelerini, davranışlarını, zihinsel ve fiziksel özelliklerini diğer insanlarla ve çevrelerindeki dünyayla olan ilişkilerinde konumlandırmaya çalışırlar. İç ve dış dünyalarını anlama yolculuğuna çıkan insanlar, hiç beklemedikleri zamanlarda iyi ve kötü durumlar arasında sıkışıp kalırlar. Zaman içerisinde içsel problemler, travmalar, dış yaşamla baş etme mücadelesi gibi durumlar insanların bazen bilinçli bazen de farkında olmadan "kendini koruma" adı altında bir savunma mekanizması oluşturmasına neden olmuştur. Bu savunma mekanizması kişinin hayatındaki olaylarla sağlıklı bir şekilde başa çıkabilmesi için ortaya çıkarken, kişinin kendi üzerinde fiziksel ve psikolojik baskı oluşturmasına, kendini sabote etme, dediğimiz kendine zarar vermesine neden olmuştur. Bu sabotajın nedenlerini psikodinamik, biyolojik ve psikososyal olarak sınıflandırabiliriz. 

Çoğu zaman bilinçsizce kendini sabote eden eylem ve düşünceler psikolojik hastalık, zayıf kişilik ve zayıf irade olarak adlandırılır ancak bunlar nerdeyse herkesin yaptığı ve farkında olmadığı şeylerdir. Kendini engelleme, birçok insanın hayatının bir noktasında yaptığı ortak davranışları içerir. Bu davranışlar, kendisini dışarıdan veya içeriden zarar görmekten korumayı düşünen bir kişinin zayıf bir kişiliğe sahip değildir. Sadece doğru kararları vermekte ve uygulamakta zorlanmaktadır. Herkes, tüm bu davranışlara sahip olmayabilir, ancak herkesin kendi kendini sabote etmeye yol açabilecek kendine özgü mücadeleleri vardır.

Psikolojik sabotaj, kendinden şüphe duyma, özeleştiri, inançlar, olumsuz düşünceler ve konuşmalar, mazeret üretme, çok fazla endişelenme, utanç ve suçluluk hissetme ve hiçbir şey olmadığında bitkin ve yorgun hissetme gibi birçok şekilde olabilir. Kendimize karşı bir nevi savaş açmamıza neden olan bu duygular, hayat serüveninde karşımıza çıkan olumsuz durumlara karşı aldığımız bir gard olma sebebidir. Obsesif düşünceler gibi görünebilirler, ama değillerdir. Kişinin kişiliğinin dışında, başarısızlık korkusu, dikkat çekmeye çalışma, mükemmeliyetçilik, kendine acıma, güvensizlik, reddedilme korkusu, kendini yetersiz hissetme gibi durumlara bağlı olarak oluşmaya başlar. Herkes bir noktada benzer davranışlar sergilemiştir. Yersiz bir değersizlik duygusu yaratan bu durumlar, temel bir gerçekliği olmayan olumsuz düşünceler için bir ortam sağlar. İnsanların kendi güçlerini ve potansiyellerini görmelerini engelleyebilir. Bu tür davranışlar, kendinize odaklandığınızda bile dışarıdan zayıf bir kişiliğe sahip olduğunuza inanmanıza neden olabilir. Petra Block'un "MindFuck" adlı kitabında yazdığı gibi, "Ne kadar eğitimli, medeni ve çağdaş değerlere inanırsa inansın, düşünce sistemi hala otoriter ve baskıcı olabilir".

Kendini sabote etmenin bir başka yöntemi de kendine fiziksel olarak zarar vermektir. Daha çok kendi kendini yok etmeye çalışmak gibi. Psikolojik sabotaj yaratan tüm duygular bu türde de karşımıza çıkar. İnsanlar kendilerine fiziksel olarak baskı yapmaya ve acı çekmeye başlarlar. Örnekler arasında alkol-uyuşturucu tüketimi, kesme, tırmalama, vurma, yemek yemeyi reddetme, intihar düşüncesi veya teşebbüsü ve tıbbi müdahale gerektiren sabotaj ve fiziksel kendine zarar verme sayılabilir. Bu davranışlar tipik, psikotik, kompulsif ve dürtüsel olarak ayrılır. Sigmund Freud'un psikanalitik teorisine göre, insanların kendine zarar verme davranışlarının kişisel bir güdüden etkilendiğini belirtir. Kültürel, sosyal ve çevresel faktörlerin bu tür davranışlarda büyük rol oynadığını görülmektedir. Bildiğimiz gibi içgüdüler, hayatta kalmak ve uyum sağlamak için verdiğimiz otomatik ve bilinçsiz tepkilerdir. Öte yandan kişilik, bir kişinin duygusal tepkileri, düşünme biçimleri ve davranışlarının genel yapısını ifade eder. Bir insanın ne şekilde düşündüğü, hissettiği ve davrandığına dair kalıcı bir yapıdır. Bu nedenle, psikanalitik teori, bireyleri doğası gereği zayıf veya güçlü olarak değil, davranışları ve kişilikleri yaşam deneyimleri ve kültürel bağlamlar aracılığıyla çok sayıda insan faktörü tarafından şekillendirilen karmaşık varlıklar olarak görür.

Sonuç olarak, kendini sabote etme eylemi, bilinçdışının hatalı koşullandırılmasının sonucudur. Bilmediğimiz yollara girdiğimizde aklımızda çalan alarm zilleri, bizi tanıdık, konfor alanımıza geri döndürmek için emirler gönderir. Kendini sabote etmek hiç kimse için bir zayıflık işareti değildir. Sadece herkeste farklı derecelerde ve şekillerde görülen bir semptomdur. Nietzsche'nin dediği gibi, "Karşılaşabileceğiniz en kötü düşman her zaman siz olacaksınız."