Keşke Çocuk Olsak...

Çocuk olmanın neşesini özlediğinizde bu yazı tam size göre.

Bazen en zor anlarda, hayatın içinden çıkılmaz gibi görünen karmaşasında birdenbire içimden bir ses yükseliyor: Keşke çocuk olsak… O kadar sade, o kadar rahat bir dünya var ki çocukluğumuzda.. Her şeyin büyüdükçe nasıl bu kadar karmaşık hale geldiğini, insan zamanla neden her şeyi kafasına takmaya başladığını düşündükçe, bir çocuğun gözlerinden bakmak istiyor hayata...

Çocukken her şey ne kadar basitti! Gözlerimizi açıp güne başladığımızda her şey yepyeni, keşfedilmeye değer bir alan gibi görünürdü. Yeni bir oyuncak, yeni bir arkadaş, yeni bir oyun… Hepsi dünyanın en heyecan verici şeyleri gibi gelirdi. O kadar küçük şeylerden mutlu olabiliyor, en basit şeyleri bile kocaman bir maceraya dönüştürüyorduk. Bir parkta sallanmak bile, gökyüzüne doğru yükseldikçe kalbimizi özgürleştirirdi.

Veya zamanın ne kadar yavaş geçtiğini hatırlıyor musunuz? Her an sonsuz gibi, her dakika bir ömre bedel gibiydi. Oysa şimdi, bir günün bitmesiyle sabahı karşılamamız arasında ne kadar kısa bir mesafe var. Günler o kadar hızlı geçiyor ki, bazen nereye gittiğini bile anlamıyoruz. Çocukken bir hafta ne kadar uzun gelirdi, değil mi? Okuldan sonra arkadaşlarla sokakta geçirdiğimiz o uzun saatler… Akşamın nasıl olduğunu anlamadan, geceyi sevinçle uyandırırdık.

Keşke çocuk olsak… Düşünmeden sadece mutlu olabilsek... Kaygılarımız, sorumluluklarımız olmasaydı. Her şeyin bizi ne kadar yorduğunu fark etmeden sadece mutlu bir şekilde oyun oynayabilsek. Çocukken gülerken ağlamayı unuturduk. Çünkü her şey o kadar saf ve temizdi ki, üzülmek için neden yoktu. Gözlerimizde bir ışıltı vardı, her yeni günde keşfedeceğimiz bir şeyler vardı.

Ama belki de çocuk olmanın en güzel yanı, hayal gücümüzdü. Çocukken her şey mümkün gibiydi. Duvarda bir nokta, bir işaret… Bazen ona hayal gücümüzle yeni bir hikaye yazardık. Evimizdeki en sıradan obje, bir anda bir maceraya dönüşürdü. Çocuk olmak, sırf hayal etmekti belki de. Hayal etmek, düşünmeden yaşamak, kalpten gülmek…

Bazen düşünüyorum da, keşke büyüdükçe biraz da bu çocuksu bakış açımızı kaybetmeseydik. Belki de büyümek, sadece fiziksel olarak yaş almak değil, o saf bakış açısını yavaş yavaş geride bırakmak oluyor. Oysaki hayatı çocuk gibi görebilsek, belki daha fazla neşeye, daha fazla huzura sahip olurduk. Kendimize "Keşke çocuk olsak" dediğimizde, aslında belki de büyümenin getirdiği o karmaşadan biraz kaçmak istiyoruzdur. O masumiyetin içinde kaybolmak, sadece gülüp eğlenmek, dünyayı olduğu gibi kabul etmek…

Ama belki de çocuk olmak sadece bir yaş meselesi değildir. İçimizdeki o çocuğu kaybetmeden büyümek, hayatı o naiflikle görmek, her şeyin ardında bir mucize olduğunu fark edebilmek… Çocukken öğrendiğimiz o basit ama derin hakikatleri hep hatırlayabilsek. Çünkü çocukken her şeyin bir anlamı vardı. Her şey önemliydi ama bir o kadar da değerliydi.

O yüzden belki de keşke çocuk olsak demek sadece bir arzu değil, belki de içimizdeki çocuğu hiç kaybetmemek, büyüdükçe ona hayatımıza yer açmak demek...

"Çocuk ruhunuzu kaybetmeyin. İçinizdeki çocuğu canlı ve neşeli tutun. Büyürken kaybettiğiniz merak duygusunu yeniden kazanmalısınız.."