Kibir
Kibir ruhun derisidir.
''Dıştaki kibir, içteki fakirliğin eseridir.'' - Mevlana
İnsan bir avuç topraktan yaratıldı, işin sonunda da o toprağa geri dönecek. Giderken yanında statüsünü, parasını, malını mülkünü götürmeyecek. Nasıl geldiysen dünyadan dönüşün de öyle olacak. Var olduğunu sandığın bu dünya bir yanılsamadan ibaret. Şu an sahip oldukların da sana ait değil.
İnsan hayatı boyunca okur, çalışır, çabalar. Kendine ve kendinden sonrakilere bir şeyler bırakmak için. Ev, araba, tarla, arsa, tapu... Sahip olmak ve oldurmaya çalışmakla geçer ömrümüz. Sonrasında da bu sahip olduklarımızla övünerek. Şimdilerde hele... Evini, aldıklarını, yediklerini paylaşmak farz olmuş. Sosyal medya dediğimiz bu yer bize paylaşma hastlığını da getirdi ve o da kibiri. Varolan bir malın, mülkün, yaşanılan bir hayatın, gezilen yerlerin, yenilen yemeğin ya izleyicisi konumundayız ya da paylaşanı ve herkes kendinden bir üsttekine bakıp iç çekme derdinde. Oysa alttakiler onlar zaten yok hükmünde. Mal edinmek kötü bir şey değil ama sahip olduklarınla hava atmak, onları insanların gözüne sokmak, onlarla kibirlenip içinde olduğun hayattan alttakilere acıyarak bakmak, bunlar olmaması gereken şeyler.
Kibir öyle bir duygudur ki kalbe düştüğü zaman bütün duyguları sarar. Artık yaşadığın bütün duyguların içinde biraz kibir yaşarsın. Öfkende, sevginde, mutluluğunda ve üzüntünde. Oysa noksan olan kibirlenir. Dünya üzerinde doymayan kibirlenir. Ruhu aç olan kibirlenir. Ruhu aç olana ne mülk versen de yetmez. Doyumsuzluk, tatmin olmama bunlar ne varlıkla doyar ne statüyle. Varlık ana ait olan bir şeydir oysaki zamansız değildir. Varlık da bir sınavdır, yoklukta. Bugün var olduğuna emin olduğun şeyler ertesi sabah yok olur ve sen anlamazsın bile. Bu sınavdaki en büyük düşman da kibirdir. Nefs kibirlenmek ister. Der ki sana ''Bak bunlar benim, burada büyük benim. BEN yaptım.'' Oysaki ne garip değil mi trilyonların olsa da bir kefenle gömüleceksin. ''Benim'' diye kibirlendiğin her şey geride kalacak.