Kitap Okumak İçin Sebepler
Okumaya çok rağbet etmeyen bir ülkeyiz. Peki bizi okumakla hangi sebepler barıştırabilir?
Kitaplarla çocukluğumuzda tanışıyoruz. Öğretmenlerimizin de teşviğiyle devam ettiğimiz bir alışkanlık oluyor veya büyüyünce bu alışkanlığı bırakıveriyoruz.
Benim küçüklüğümde kitap okuyanlara ayrı bir değer verilirdi. Bir kütüphanemiz ve alınan kitapları not eden bir kütüphane kolumuz vardı. Resimli ve maceralı kitaplar alıp neşeyle okul çantama attığımı, sonra sabırsızlıkla eve gelip okuduğumu hatırlıyorum. Tabi ödevlerim bittikten sonra. Öyle çok severdim ki; etrafımdakilere de kitap okuma sevgisini yayardım. Yaşlı bir akrabam beni kitap okurken görmüştü. Ne okuduğumu sorunca kendimi ona kitap okurken buldum. Beni heyecanla dinliyor, televizyon izlerken bile verilmeyecek kadar hararetli tepkiler veriyordu. Haliyle bir ilkokul öğrencisi olarak bu çok hoşuma gidiyordu. Günlerce kitap bitene kadar okudum. Yeni kitaplar alıp ona okuyordum. Onun gösterdiği ilgi ve merak, beni çok önemli bir iş yapıyormuşum gibi hissettiriyordu. Böylece kitaplarla dostluğum başladı.
Lisede birtakım ailesel ve kişisel problemlerim olduğundan kitap okumak hiç aklıma gelmedi ama okusaydım mutlaka beni avuturlardı en azından. Asıl okuma serüvenim, üniversite yıllarında başladı. Öğrenci olunca oldukça boş zamanınız oluyor. Ben de vaktimi ekseriyetle okulumuzun kütüphanesinde geçirmeye başladım. Sosyolojik, dini, hikaye, roman, dergi vs... Vakit nasıl geçiyor anlamazdım. Ayrıca sınavlara çalışmak için de harika bir yerdi. Kimi zaman kütüphaneden aldığım kitabı kampüsün yemyeşil çimenlerine oturarak okurdum. Bu çok büyük bir huzur kaynağıydı. Kuran-ı Kerim mealini de ilk üniversitenin hazırlık senesinde bitirmiştim. Dinimle hiç bu kadar sıkı bir bağ kurmamıştım. Bunun sebebi elbette kitap okumam oldu. Hayatımda hiç bu kadar güçlü ve sabırlı olmamıştım. Kitaplar dinlemeyi, dolayısıyla düşünmeyi öğrettiğinden sorunlara yaklaşım tarzımı da olumlu etkiledi. Derslerdeki başarımı artırdı. Öğretmenlerin gözündeki yerimi iyileştirdi.
Yalnız hissediyorsanız mutlaka kitaplarla haşır neşir olun. Oradaki kahramanlarla özdeşleşin onlarla gerçek hayatta tanışıyormuş gibi arkadaş olun. Yazarlarla hasbihal edin. İnanın yalnızlığınızı unutursunuz. Alışırsınız ve güçlü olursunuz. Etrafınızda sıkı fıkı olabileceğiniz kimse yoksa kendinizle dost olmayı deneyin. İçedönük bir insan olduğum için okumak bende çok işe yaradı. Otobüste, okulda, yurtta, evde her yerde okuyordum. Kendimi dinledikçe huzurum artıyordu. Eğleniyordum da...
Sözümün kıymeti artmıştı. Ne zaman konuşsam herkes pür dikkat beni dinler olmuştu. Sonuçlara ben de şaşırıyordum. Okumanın beni bu kadar değiştirdiğini ben bile fark etmemiştim.
Kendimi kolayca ifade edebilir oldum. Hala da öyleyim. Herkesle pozitif bir diyalog kurabilmek şart değil. Ancak yine de sabırla dinlemeyi ve anlamayı kolaylaştırıyor. Karşınızdaki sinirli olsa bile siz sakin kalmayı başarabiliyorsunuz. Size zararı dokunanları önemsememeyi, onlar için de iyilik dilemeyi şiar ediniyorsunuz. Sizce de bu kitap okumanın en faydalı yanı değil mi? Üzerinize ağırlık yapan kin yükünü atabilmek kadar büyük bir şifa olabilir mi? Hem zaten çoğu insan bu yüzden hasta olmuyor mu?
Sıkıcı gelen veya dili ağır kitapları okumak zorunda hissetmedim. Onları yarıda bırakıp başka kitaplara baktım. Bu beni anlamayan veya benim neden öyle davrandığını bilmediğim insanları kendi haline bırakmamda etkili oldu. Bana ters fikirleri olan kitapları da aynı bu şekilde rafına geri koydum. Yolumu ben seçiyorum. Hayat yaptığımız seçimlerden ibaret. Her şeye "geç" diyemeyiz. Okuduklarımızın da filtresi olacak. Kişiliğimizi de bu seçimler oluşturur. Herkesle arkadaş olunmaz, her insana aşık olunmaz. Yeri geldiğinde eleme yapmayı da öğrenmeliyiz. Bu şekilde kıymetimizi önce kendimiz biliriz. Sonra başkaları da bilir. Seçici ve ilkeli olmak belli bir düzende yaşamayı sağladığından sürekli bir memnuniyet hissini de beraberinde getirir. Bu kısa hayatı değeri kadar sever, elimizden gidenlere de değeri kadar ağlarız.
Olgunlaşırız. Olgunlaştığımızda önceki hatalarımıza tekrar düşmeyiz. Akıl, yaşta değil baştadır. Bazen kendini hiç eğitmemiş olduğundan elli yaşında bir insan ergen gibi davranabilirken, çocuk yaşta biri yaşlı bir insan kadar ihtiyatlı olabiliyor. Demek kendimizi ne kadar eğitebilirsek o kadar az hataya düşeriz. Karşımıza çıkan cahillerle o kadar az uğraşırız. Kendimize hak ettiğimiz değeri verebiliriz.