Kitap Önerileri #2 Irvin D. Yalom'dan Divan

Kütüphanenize eklenecek yeni bir roman önerisi geldi!

Terapi odası ne kadar duygu dolu bir yerdir aslında. Söylenmeyen,söylenmek için sıra bekleyen düşünceler havada uçuşur. Hem de sadece sizin değil,sizin gibi herkesin hikayesi,duyguları,düşünceleri… hatta terapistin bile. E günün sonunda onlar da insan değil mi? 
  Fakat bu sefer ya divanınız,bir danışanınızın hayatının ana kahramanı tarafından kullanılsa?

Kalın kitaplara başlamak çoğu kişi için zordur. Kırılması gereken büyük ön yargıları içerir. Tam da bu noktada eğer kırılması gereken ön yargılarınız var ise bu kitap sizin için güzel bir başlangıç olacaktır. Çünkü Irvin Yalom ile bir kere tanışan biri onun eserlerindeki konuyu ve bu konuyu ele alış tarzıyla aynı zamanda da güçlü hitabeti ile mest olur.
Yeri gelir kendi içinde bile çıkmazlara düşer. Sorgular. Hem karakteri hem de kendisini.

Bazen hayata öyle bir yerden bakarız ki karşımızdaki kişiyi-durumu fazla benimsemekten kaynaklı olarak olayların asıl gerçekliğini kaçırırız. Hatta hali hazırda bu durumun bir tabiri bile vardır:"empati yoksunu"


Zannederiz ki bir terapiye gidiyorsak orada anlattığımız her olay tam bir objektivite ile dinlenecek. Nitekim öyle de olur... fakat bazen hatırlamalıyız ki onlar da birer insan. Makine değil. Olaylara olan hakimiyeti danışanının anlattığı ile sabit ve bir noktada -özellikle de bu uzun süreli bir danışan ise- kendini istemsizce fazla bir bağ ile kuşatabilir. Bu durum nasıl ki danışan, tarafsız bir yaklaşım ile ona gelineceğini düşünüyorsa,terapistte bir o kadar danışanı ile olan ilişkisini, onun iyiliğe ve mutluluğa daha çok ulaşması için,kendini olması gerekenden daha fazla adayarak onunla kendi içinde -yine- olması gerekenden fazla boğuşarak yapabilir. Aslına bakacak olursanız zannımca bunların hepsi normaldir. Ama bizler bu işin içinde pişmeyenler olarak işin bu tarafını görmeyiz. Belki de görmek istemeyiz...

İşte tam bu noktada Yalom bize bir hatırlatma ile geliyor.

"Ama-bak bu meslek sırrıdır- en disiplinli analistler bile hastalarını daima yanlarında taşır ve bazılarıyla seanslar arasında sessiz konuşmalar yaparlar."
" Hem de ekstra ücret almadan!"


fotoğraf/instagram:madeinlovearch


Kitabın içeriğine bakacak olursak temelde tartışılan konu:Bir terapistin,hastasıyla yaşadığı -yaşamaması gereken- cinsellik. Terapist ve hasta ya da eski hasta arasındaki cinsellik ne kadar doğru? Bunun etik tarafları neler? Yapılmalı mı, yapılmamalı mı?

Kitabın bütününde büyük bir çerçeveden bakacak olursak aslında bir ekol çatışması görüyoruz. Terapistlerin psikoterapideki geleneksel bütünlüğü kaybetmemeleri gerektiğini savunanlar ile her danışana ait ayrı bir terapi oluşturmanın daha faydalı olacağını düşünenler.

Daha esnek bir bakış açısıyla devam etmeyi destekleyenler mi yoksa yetiştikleri ekolden ayrılmamakta karar kılanlar mı?


fotoğraf/instagram:madeinlovearch


Kitabın girişi biz okurları terapistin anlattığı bir anı ile karşılıyor. O anda kitaba ve konuya ısınmaya çalışırken anlamlandırılamasada kitapta ele alınan mesele tam olarak orada başlıyor. Bir de yaşanan olayları karakterlerin penceresinden izleme fırsatı da tanıyor bizlere. Bu fırsat biraz önce yukarıda bahsettiğim "empati" kelimesinin ve de "ön yargı"nın nasıl da önemli olduğunu altını çizerek vurguluyor.

Hikayedeki kahramanlar bir noktada hepsi birbiriyle bağlantılı. Olay örgüsü devam ettikçe kahramanlar birbirleriyle daha çok bağ kurma fırsatı yakalıyor.

Karakterlere yakından bir göz atacak olursak;Yıllarca karısının zulmünden kurtulmaya çalışan,korkak bir adam...Justin ve onun arkasında bıraktığı intikam ateşiyle yanan öfkeli bir kadın... Carol

Tüm hikaye bu ilişkide yaşanan kriz ve uzun süredir gelişme kaydedilemeyen terapi seansları ile başlıyor. Bir terapistin hep aynı yerde saymaya devam eden danışanı hakkındaki düşünceleri ve terapiyi daha verimli hale nasıl dönüştürebileceği konusundaki endişeleri çok başarılı bir içe bakış yöntemiyle Yalom tarafından kaleme alınıyor.

Kitabın ilk sayfalarını çevirmeye devam ederken bir taraftan da ayrı bir ikili ilişkiye rastlıyoruz. Ernest ile Marshall...yani terapist ve analist ilişkisi...

Terapi yapmaya başlayan her başarılı psikoterapist bu işe adımını attığı anda sahip olması gereken yeterlilik duygusuna belki sahip olmayabilir. Hatta bu duygu meslek hayatındaki uzun yıllar boyunca da devam edebilir. Fakat buradaki önemli nokta terapistin analisti ile yaptığı çalışmalarında kendi kabındaki şeklini bozmaması,danışanlarından etkilense de bu etkinin onu mesleki anlamda olgunlaştırıp büyütmesi...

Marshall...

Akademik hırsı için her şeyi yapabilecek bir adam,egoist fakat bir o kadar da iyi bir analizci karşısındaki kişinin hallet-i ruhiyesini iyi kavrayıp bir sonraki hamlesini tahmin edebiliyor.Bu da işinde ne kadar başarılı olduğunu bizlere gösteriyor.Yallom kitapta bu karakterine yaratmış olduğu hikaye ve derinlik ile beni kitaba daha da çok bağladı.Şahsi olarak fikrimi paylaşacaksam açıkçası kitabı okurken son sayfasına kadar Marshall ile çok çatıştım. Başta kitapta bana Ernest'in gözünden vermiş olduğu imajını,olaylara kendi gözünden nasıl yaklaştığını anlatınca hemen kaybetti.
Belki de bu yüzden en çok derinliği onda yakaladım.

Ah,tabi bir de Carol var...

İşte o tamamen okunmaya değer bir karakter. Birçok kişi kendini onda bulabilir. Öfkesinin ardında aslında kırılmış birçok umut var,hayal var. Yaşanmamasını dilediği ama yaşanırken de bir o kadar kopamadığı pişmanlıkları var...

Marshall'a tekrar dönecek olursak o, aynı zamanda çok disiplinli ve psikanalize geleneksel yandan bakan ve o tarafı katı kurallarıyla savunan biri. Fakat kendisi fark etmese de bu katı kurallar onu da kuşatıyor. Hayatını etkiliyor… Çünkü gün geliyor devran dönüyor ve Marshall’ın o an ona ihtiyacı olan bir çok danışanı gibi onun da çok ihtiyacı olduğu bir zamanda süpriz biri tarafından aynı tepkiyi alıyor. Etme bulma dünyasının bu yönünü sevdiğimden midir bilmem okurken aklıma kazınan yerler arasından biri oldu diyebilirim.


Sözlerimi toparlayacak olursam, arada çok teknik bilgiler barındıran bir kitapmış imajını vermem bir yana aslında çok gündelik bir roman. Sade dili ve yalın üslubuyla sizi o odada divanın bir köşesinde oturuyormuşsunuz gibi hissettiriyor. Sanki orada oturup bir arkadaşınıza yardım ediyormuşsunuz gibi.

Danışan ile terapist arasındaki diyaloglar,sorunların ele alınış biçimleri özellikle de sorulma şekilleri son derece öğretici ve okuduğunuz yeri dönüp tekrar okuma isteği uyandırıyor.

Eğer psikanalize hatta sadece insan hayatının temizlenmemiş tozlu raflarına bakmayı ve onların ufak bir dokunuşla bile nasıl temizlendiğini merak ediyorsanız keyifle sürükleneceğiniz bir roman bulmuşsunuz demektir.


Umarım sizler de benim kadar Irvin Yalom eserlerini sevme şansı yakalarsınız.

Keyifli okumalar dilerim.