Kitap: 'Söyleme Bilmesinler'
Sözleri ekrandan çıktı kalbimden içeriye süzüldü ve sanki eksik kalan yerleri doldurdu.
Şermin Yaşar’ın yeni kitabı Söyleme Bilmesinler, aynı zamanda yazarın ilk romanı niteliği taşıyor. Başarılı öykü ve çocuk kitaplarıyla tanıyıp bildiğimiz yazarın bir roman ile okuyucu karşısına çıkması okurları için heyecan verici. Bir okuru olarak benim için de heyecan verici oldu. Ancak kitaptan önce birkaç şeyden bahsetmek isterim.
Şermin Yaşar ile tanışmam sosyal medyanın nimet sayıldığı yorumunu destekler nitelikteydi. Ana sayfama düşen bir fotoğrafına tıklayıp postun altına yazdığı yazıyı okudum. Tam olarak o dönem annemin hastalığını öğrendiğimiz ve kabullenme sürecinde olduğumuz sancılı bir dönemdi. Postun altındaki yazı telefonun ekranından çıktı kalbimden içeriye süzüldü ve sanki eksik kalan yerleri doldurdu, sürecime kadifeli bir dokunuş sağladı. Kelimelerin sihirli olduğu konusunda zaten iknayken böylesi bir an yaşamak beni çok etkiledi. Hesabına girdim ve bin küsür paylaşımı aşarak yaptığı ilk paylaşıma kadar gittim. Ara ara okudum paylaşımların altındaki yazıları. Duyguları sanki ete kemiğe bürüyüp sunuyor karşı tarafa. Yaşanmışlıklarıyla birlikte daha da derinleşen kelimleri çok iyi gelmişti içinde bulunduğum süreçte. Tabi daha sonra kitaplarını alma, okuma, imza gününe giderek tanışma ve etrafa tavsiye etme diyerek ilerledi tahmin edileceği üzere süreç.
Bir imza gününde -sanıyorum çoğu okuru gibi- kısa süreli çay içme teklifi sunmuştum, haklı olarak nazikçe geri çevirmişti ancak sonradan da eklemişti: ''Ama eğer bir yerlerde rastlaşırsak kahve içelim.’’ Her davete zaman ayırması zaten olası değildi. Bu sözünden yani imza gününden kısa bir süre sonra Karagöl’de karşılaşmıştık bir Ekim günü. Kozalak topluyordu ve sanırım kahve için uygun ortam değildi, ben de yaşadığımız diyalogtan bahsetmedim. Tatlı bir anısı oldu şahsım için.
Ayrıntılı anlatma sebebim bazen bazı yazarlarla bazı zamanlarda karşılaşmış olmamızın bazı anlamları olabilir. Sanki yazarın seçtiği kelimelerin hâli vakti tam olarak içinde bulunduğun süreç için yazılmıştır. Zamanında bulur seni. Yazarın bundan habersiz yazması ve okurunu bulması başka bir sihirli durum aslında. Yazdığı karakterlerin yerine koymak gibi bir çabaya girmeden aslında yazdığı karakter sensindir. İşte böyle bir zamanlama. Acı ama güzel bence. Söyleme Bilmesinler de bahsettiğim zamanlama tam olarak. Bu zamanlamanın çaba sarf etmeden kendiliğinden olması da başka bir sihir.
Annemin hastalığı uzun süredir devam ediyor. Son zamanlarda süreci çok daha fazla yormaya başladı her anlamda. Bu yüzden gün içerisinde yoğun tempom olsa da kitap okumuyordum yine uzun süredir. Dahil olduğum kitap grubum bu yıl okunacak kitap listesinin ilk ayına Söyleme Bilmesinler’i koymuş belki aralarına dönerim diye. Bu inceliği eşime anlattığımda o da yeni yıl hediyesi olarak bu kitabı almıştı. Annemin de hastanede yattığı ve benim refakatçisi olduğum bir dönem. Yani özetle kitabı okumam için duygusal hikâyesi ve ortamı hazırdı.
Kitap bir ailenin ilişkilerini her birinin gözünden anlatıyor. Bir bölümde okuduğunuz karaktere hak verirken bir sonraki bölümde bir başkasına veriyorsunuz. Kitabın sonuna geldiğinizde aslında haksız olan kimsenin olmadığına ikna oluyorsunuz. Hikâyelerini dinlediğinizde, karakter size kendini açtığında kimsenin kendiliğinden o kişi olmadığını görüyorsunuz. Aslında her insan dinlendiğinde bir derya, bir deniz. Her adımın bir açıklaması var, karakter bile yaşanmışlıklara göre şekilleniyor. Hastanede üç haftaya yakın bir süre kaldık. Her odaya girip her yakını dinlesem mesela: ‘Hastanın başından, sizin başınızdan neler geçti?’, ‘İlk nasıl öğrendiniz hastalığı?, Nasıl karşıladınız?’, 'Nasıl göğüslediniz sevdiğiniz kişinin her defasında kemoterapi almasını ama şifa olmamasını?’, ‘İyi olacağını düşündüğünüz her kemoterapi kürü sonunda daha kötü olduğunu nasıl kaldırdınız mesela?’, ‘Bu acıyı yaşamasındansa hayatının artık son bulmasını dilediniz mi?’
Şermin Yaşar, kitabı Ethem karakterine ithaf etmiş ama benim için Eren karakteri çok daha anlamlıydı. Bir süre sonra yükün onun omuzlarında olması ve yaşadığı kayıptan sonra bu yükü kenara bırakırken kurduğu cümleler burnumu sızlattı.
Kitaptaki karakterler hiçbirimize yabancı değil, etrafımızda ya da kendimizde mutlaka benzer hikayeleri duymuşuz ya da yaşamışızdır. Gerçekçi olması okuyucunun karakter ya da kitapla bağ kurmasını kolaylaştırıyor. Bunun yanında bazı farkındalıkları da yüklüyor. Karşıdaki kişinin ne yaşadığını bilmiyoruz, belki zorlu bir mücadele veriyor bu yüzden nazik olun gibi bir söylem vardı. Karşıdaki kişinin ne yaşadığını her zaman bilemeyiz ama mutlaka bir hikâyesi olduğunu unutmamak gerektiğini, çoğu davranışın aslında bir alt metni olduğunu, herkesin kendine göre haklı olduğunu ve bu yüzden nazik olmaktan vazgeçilmemesi gerektiğini anlatan bir farkındalık.
Yazarın, yazdıklarının ve son kitabının zamanlaması için birbirinden habersiz parçaların bir araya gelmesini sağlayan ‘güce’ teşekkür ederim.