İki Kadın İki Aşk Kitap Yorumu
''Oh, böyle ana kucağında ağlamak ne tatlı şeydi!''
Macide ailesi tarafından sevilerek büyümüş, iyi okullarda okutulmuş bir kadındır. Berlin Konservatuarı’nından mezun olduktan sonra ailesinin uygun gördüğü Rauf’la evlenmiştir. Ünlenmekte olan bir piyanist, eş ve de bir anne olmuştur. Fakat günün birinde kocasının arkadaşı olan Cemil’i tanıma fırsatı bulur. İşte hayatının en büyük şansı ve de en büyük şanssızlığı karşısındadır. Cemil’i büyük bir tutkuyla ve saplantılı denilebilecek bir aşkla sevmeye başlar. Aşkı için ailesini karşısına alıp kızını bırakmayı göze almıştır. Aşkı tatmak herkesin nasibi değildir fakat Macide bu uğurda büyük zorluklara katlanır. Cemil’le olan ilişkisi hayallerindeki gibi gitmez ve onu felakete sürükler. En büyük tutkusu ve aşkı olan piyanoyu bırakmak zorunda kalır.
Bu hikaye sadece Macide’nin değil henüz küçük bir kızken annesi tarafından terk edilen Perihan’ın da hikayesidir.
Yazarın okuduğum ilk kitabı olmakla birlikte en sevdiğim romanlardan biridir. Her anını hissederek ve yaşayarak okudum. Suat Derviş’in kalemi öylesine güzel ki romanı okurken sizi içine çekiyor. Tek bir sözcüğünden bile sıkılmıyorsunuz. Romanda yaşananları hem Macide’nin hem de Perihan’ın gözünden görmek karakterle empati kurmanızı kolaylaştırıyor. Kitabın konusunu ilk okuduğumda Macide’ye karşı ön yargılı olarak başlamıştım. Çocuğunu bırakan bir anne sempatik gelmiyor kulağa. Bu kadar güzel bir hayatı olan bir insan neden durduk yere tüm düzenini alt üst etmek ister diye düşünüyorsunuz. Ama Macide’nin hissettiklerini ve yaşadıklarını okurken kızmak mümkün olmuyor. Tavsiyem, siz bu kitabı okumak için benim kadar geç kalmayın.
''Beethoven'a karşı duyduğunuz sevgiyle sakın ha, bir erkek sevmeyiniz. Sizde bu ateş, bu bebat, bu inat ve bu müthiş gözlerle... Hayır, bu sizin için felaket olur.''
‘’Onu hala ilk sevdiği günlerdeki heyecan ve ona ilk ait olduğu andaki ateşle seviyordu. Onu delice, onu çıldırasıya, onu mahvolurcasına seviyordu.’’