SAİT FAİK’İN KAYIP ARANIYOR ROMANINDA NEVİN KARAKTERİ ÜZERİNDEN TOPLUMSAL CİNSİYET İNCELEMESİ
"Nevin artık Cemal’in metresi, konsolosun kızı, gazetecinin karısı olmak istememektedir." İçimizdeki binlerce Nevin'in tanıdık hikayesi.
Kayıp Aranıyor romanının baş kahramanı Nevin’dir. Bütün olaylar Nevin etrafında şekillenmektedir. Nevin 25 yaşındadır ve gazetecidir. İyi bir eğitim almıştır. Babası Konsolos Vildan Bey ile yurt dışı seyahatleri yapmış bilgili bir kadındır. Romanda Nevin'in onaylanmayan hareketlerinin çoğu, ailenin yanlış yetiştirmesine bağlanmaktadır. Toplum arasında kadının karakterinin aile ile şekillendiği görüşü hakimdir. Nevin’in kendini yetiştirip kendi karakterini oluşturabileceği fikrine ihtimal verilmez. Aile suçlu ilan edilir.
Herkes Nevin’in erkek gibi kız olduğunu söylemektedir. Romanın başında, Cemal’le olan diyaloglarından da Nevin’in erkekçe konuşmayı sevdiği anlaşılmaktadır. “Bana sen değil mi idin erkekçe konuşalım, erkek arkadaş gibi; ben öyle zampara numaralarından hoşlanmam, diyen?” (s.4)
Kibar hareketler Nevin’e göre değildir. O, içinden geldiği gibi hareket eder. Yaptıklarının nasıl göründüğünü umursamaz. Hiçbir şeyi de gizlemez, yapacaklarını açık açık yapar. Bu yüzden Nevin hakkında dedikodu yapmaya çalışan kişi sayısı oldukça azdır çünkü ortada sır sayılabilecek bir durum yoktur.
“Kendisi de Laz'la beraber tezgâh başında barbunyacı gibi çatala dokunmadan istrongilos balığını eliyle alır, istrongilos yeni tavadan çıktığı için ağzının içinde üfleye üfleye iki kadeh rakı içerdi, iskelenin üstünde belediye doktorunun genç, şık karısıyla konuşurken babanın üstüne oturur, saçını parmağı ile tarar, dişini kibrit çöpü ile karıştırır, şık hanımların vapur beklediği salonda sonbaharda, inci gibi dişleriyle ayva ısırırken boğazında kalırsa çımacıya sırtını yumruklatırdı.” (s.10)
Nevin, yaşadığı köyde kadın erkek ayırt etmeden herkesle konuşur, konuştuğu kişilerle kol kola gezer. Hiç çekinmeden kahveye ve meyhaneye girer. “Kadınlığına bakmadan” (s.2) erkeklerin bulunduğu yerlerde içki içer. “Bir genç kızın umulmadık bir erkekle apaşikâr, kol kola dolaşması, tutup meyhanede iki kadeh rakı içmesi bir İstanbul köyünde bile olmayacak bir şey” (s.11) olarak görülse de halk buna alışmış, durumu kabullenmiştir fakat bu kabulleniş, Nevin’de gördükleri erkeksilikten kaynaklanmaktadır. “Nevin köyde herkesle konuşurdu. Onun kahvelere, hattâ meyhanelere girdiğini gören kimse dedikodu yapmaya lüzum görmezdi. Yalnız homurdananlar olurdu. Herkes Konsolos Vildan Bey'in kızının ecnebilerde okuduğunu, erkek gibi kız olduğunu bilirdi.” (s.9)
Nevin konusunda köy halkı üç kesime ayrılmaktadır. “Birinciler hiçbir dedikoduya karışmayan, Nevin'in hallerini serbest yetişmesine veren, kabahati babasına yükleyen namuslu insanlardı. İkinciler onun bu halini kendileri yapamadıkları için şimdilik hoş görenlerdi. Üçüncü bölüğe gelince Nevin onlarla icap etmeyince konuşmazdı.” (s.12)
Bahsedilen üçüncü kesim Nevin’in hareketlerini başta kabullense de ilerleyen zamanlarda Kamarot İrfan'ın fitili ateşlemesiyle köy halkı galeyana gelmiştir. Homurdanmalarla başlayan tepkiler zamanla saygısızlığa hatta mobbinge dönüşmüştür. “İşte bu kısım Kamarot İrfan'ın hikâyesiyle birdenbire işi azıttılar. O geçerken yerlere tükürdüler. Öyle ki birçokları pis, adi karı, şıllık kelimelerinden öksürük, aksırık, tıksırık seslerinden ve nidalarından yuvarladıkları bir homurtuyu o geçerken homurdanmaya başladılar.” (s.13)
Nevin bu kesimle iletişim kurmayı net olarak reddetmiştir fakat uygulanan mobbing Nevin’e bir şekilde etki etmeyi başarmıştır. “Nevin bir zaman bunlara ne yaptığını, neden ona bu kadar düşman kesildiklerini anlayamadı. Hani istedikleri de olmuştu çünkü Nevin onlar hakkında düşünmeye koyuldu. Ancak yine de eski halinde fazla bir değişiklik görülmedi. Yalnız bu sefer eskiden olduğu gibi onlar yanından geçerken kayıtsız duramıyor, bir uykudan uyandırılmış gibi onları tanıyor, gülümseyecek bir muhaverede ise donakalıyor, gülemiyordu. Söyleyeceği bir şey varsa söyleyemiyordu. Bir yerde rastlarsa hafifçe, pek belli belirsiz bir rahatsızlık duyuyor, yanlarından uzaklaşabilmek için telaş gösteriyor, acele ediyordu.” (s.13)
Kamarot İrfan’ın dedikodu çıkarmasının sebebi, Nevin’in peşinde koşması ama istediği sonucu elde edememesidir. İrfan, olmayacak hareketlerle halktan saygı görmeyi bekleyen, kendini diğer insanlardan üstün sayan, marifeti giydiği kıyafette sanan bir insandır. “O pis kamarot kendini insanlardan nasıl üstün sayıyordu, bir görmeliydi. ‘İrfan Ağabey! İrfan Ağabey,’ dedikleri zaman nişanlısı için bile değil, elbiseleri için iftihar edercesine günde üç defa urba değiştiriyordu.” (s.14) Erkeğin her şeyi yapabileceğini fakat kadının buna hakkı olmadığını düşünerek erkeği üstün görmektedir. Reddedilmeyi de kendine bir hakaret olarak görür. Bu yüzden dedikodu çıkararak intikam alma yoluna gider.
Nevin, uyuz eşekleri bile İrfan’dan daha güzel bulmaktadır. İrfan’ın içinin pisliği adeta dışına yansımıştır.
Romanın bazı kısımlarında Nevin’in cinselliği ön plana çıkmaktadır. Yazılmış çoğu romanın aksine kadının duyabileceği hazlara açıkça değinilmiştir. Pastaneci ve biletçiyle olan sahnelerde Nevin’in cinselliği açıkça görülmektedir. Köy halkı tarafından erkek gibi damgası yemesine karşın erkeklerden ilgi görmektedir.
Nevin, evlenmeden önce babasıyla seyahat ettiği bir şehirde sık sık pastaneye gider. Oradaki pastaneci çocuk ilgisini çekmiştir. Sinemada, karanlıkta, tanımadığı biri elini tutar. Filmin sonlarına doğru da eline bir öpücük kondurur. Nevin bu durumdan rahatsızlık duymaz. Elini çekmez. Etraf aydınlandığında elini tutanın pastaneci çocuk olduğunu görür. Elini çekmemesine rağmen çocuğa “kötüsün sen” şeklinde bir cevap verir.
Hem isteyip hem reddetme durumunu otobüs biletçisiyle yaşadığı olayda da görürüz. Her zaman bindiği otobüste, biletçinin kendisine ilgi gösterdiğinin farkındadır. Biletçi ile konuşması yarı cilveli yarı alaycıdır. Biletçi eğilip elini öptüğünde de hiçbir tepki vermez, geri çekilmez. Romanın ilerleyen bölümlerinde bu öpücükten gizli bir zevk duyduğunu da itiraf etmektedir fakat başlarda bu öpücüğü terbiyesizlik olarak nitelendirir. İki olayda da el, cinselliğin bir sembolü konumundadır.
Biletçi kendisine pusula verdiğinde Nevin, bunun bir buluşma isteği olduğunu sanır. Önce gitmekle gitmemek arasında kalsa da sonunda gitmeye karar verir. Buluşmada neler yapacaklarını düşünür, biletçi ile yakınlaşmayı dahi aklından geçirir fakat pusulayı açtığında bunun bir buluşma isteği olmadığı ortaya çıkar.
“Sakalı yeni çıkmış yüzünde çocukça ifadeler uçuyordu. Randevu ise gidecekti. Kırlarda beraber gezecekti onunla. Daha çiçek açmamış bir armut ağacının dibine oturacaktı. Dudaklarından öpecekti biletçinin. Onu o gün mesut edecekti. Nasıl olsa bir on beş, yirmi güne kadar İstanbul'a dönüyordu. Özdemir İstanbul'da idi. Daha bir hafta izini vardı.” (s.19)
Biletçiyle otobüste adı konulmamış temaslarda bulunurlar. Bu temaslar cesurca anlatılmıştır. Nevin ister istemez o an hissettiklerini, Özdemir’leyken hissettikleriyle karşılaştırır. “Araba tıklım tıklımdı. Biletçi her geçişinde, ona süründükçe ömründe duymadığı şeyler duydu. Hani neredeyse bayılacaktı. Dışarısı yine buz gibi soğuktu ama Nevin içinde babasının sobası yanar gibi ılıktı. Biletçinin her sürünüşünde adalelerini sinirlerinden ayıran bir içki hazzı duymaya başladı... Her geçişte bu sarhoşluk artıyordu. Özdemir'le, hiçbir zaman, en samimi ânında bile böyle şey olmamıştı. Evet bir haz, yarım yamalak güzelce bir rüya havası duymuştu ama böyle her an kollarını ve ayaklarını kesen içkiden içmemişti. Kalbi duracak gibi çarpıyordu. Kulakları uğulduyordu. Acaba, onu soğuk mu çarpmıştı? Güneş nasıl çarparsa... Elini ağzına götürmüş, başparmağını acıtırcasına ısırmıştı.” (s.30)
Bu olayın olduğu gün biletçiye bir not vermeyi planlar fakat sonradan vazgeçer. Romanda, biletçiyle yaşadıklarından pişmanlık duyduğunu ya da bu durumdan utandığını belirten bir ifade geçmez. Fakat Nevin evliliğine verdiği değerden olsa gerek, daha ileri gitmeden biletçi ile münasebetini keser ve o otobüse binmemeye özen gösterir.
Nevin kocasıyla toplumsal olarak onay alacağını bildiği için evlenmiştir. Bunu romanın sonundaki mektubunda itiraf eder. Yine de kocasını sevmekte fakat onun artık aynı kişi olmadığını düşünmektedir. Özdemir önceleri kaygısız, neşeli, içi dış bir biriyken artık kinayeli ve iğneleyici biri hâline gelmiştir. Nevin’in Özdemir’in arkadaşlarından da pek hoşlanmadığı anlaşılmaktadır. “Senin gazeteci arkadaşlarından hiçbiri beni sarmıyor. Büyük aydınlardan hepsinin ya yumuşak, ya katı bir kokuları var ki, bana aksırmak, yahut da enfiye çekmek arzusu veriyorlar.” (s.28)
Rahat bir ilişkileri vardır. Bu rahatlık, aldatma konusunda birbirlerine kinaye yapmalarını dahi mümkün kılmıştır. “Onun için hiç korkma, dördüncü ile kırıştıracak değilim.” (s.28)
“Otobüs biletçisi bir işaretime bakıyor.” (s.29)
Nevin, kocasının bazı huylarından şikâyetçi olsa da sevilecek yönleri de olduğunun farkındadır. Her ilişkide olduğu gibi anlaştıkları ve anlaşamadıkları noktalar vardır. Aynı mesleği yapmaları da aralarında bir ortaklık kurulmasında fayda sağlamıştır.
Nevin ile Özdemir’in boşanma sebepleri Özdemir’in Nevin’i aldatmasıdır. Fakat bu olaydan önce de Nevin ayrılmayı düşünmektedir. “Ne olursa olsundu. Onunla yağmur, kar, nakıs 30 derece soğukta gezebilirdi. Olmazsa her şeyi göze alıp bir sinemaya bile girebilirdi. Özdemir'e dönmeyecek, boşanmaları lazım geldiğini yazacaktı hemen bu akşamdan tezi yok.” (s.30-31) Verilen alıntı dışında Nevin’in ayrılmak istediğine dair bir işaret yoktur.
Aldatma, Nevin kocasının işlerini hallederken kendi evlerinde gerçekleşmiştir. Kocasını yabancı bir kadın ile yatakta görmesi üzerine bavulunu hazırlayıp çıkmış, bir otele yerleşmiştir. Bu sessiz sedasız gidişten daha sonra pişman olmuş, bağırıp çağırdığımda en azından yalnız kalmazdım diye düşünmüştür. “Yanlış hareket ettiğini şimdi anlıyordu. İkisini de köpekler gibi kapıdan dışarıya atabilirdi. Böyle yapsaydı apartmanın içinde şimdi türkü söyleyerek dolaşırdı, yemek yapardı, kitap okurdu, türkü söylerdi, radyoyu açardı, iskambil falı bakardı, çay pişirir, kahve pişirirdi. Kapıcı kadını çağırır, derdini dökebilirdi. Şimdi Ankara'nın ortasında bir otel odasında yapayalnızdı. Bütün eşya ona yabancıydı.” (s.45)
Evi terk edişi ve aldatılışı, Nevin’de bir hastalık hâlinin meydana gelmesine sebep olmuştur. “Elleri uyuşuyor, beli ağrıyor, yüreği deli gibi atıyordu. Omuzlarına omuzlarına basan bir ağırlık duyuyordu. Bu ağırlık birdenbire tatlı bir ağrı ile nihayetlendi. 'Ne oluyorum?' demeye vakit bulamadan her tarafını laçka eden bir kesiklik duydu. Omuzlarına yapışan ağrı aşağılara doğru iniyor çıkıyordu. Midesinde de bir baskı vardı. Bütün bu ağrılara, bu halde katlanabilirdi ama birdenbire uçurtma düşmeye başlamıştı. Gidip bir duvara tutundu.” (s.43)
Romanın bu bölümlerinde anlaşılıyor ki Nevin’in Özdemir’e bağlılığı yalnız kalma korkusundan ileri gelmektedir. “Evi terk edip otele yerleştiğinde yalnızlık öyle ağır geliyor ki, Özdemir’in gelip kendisini bulmasını istiyor. Tekrar eve dönmeyi bile göze alacak duruma geliyor. Yeter ki yanında bir insan olsun. Ah bir sabah olsaydı! Sabah ne zaman olacaktı, ne zaman? Özdemir'e koşacaktı, Özdemir'e koşmazsa trene koşacaktı; sabah trenine... İstanbul! On bir saat sonra İstanbul!” (s.46-47)
Nevin aslında Özdemir’i affetmeye hazırdır. Tek isteği, kocasının af dilemesidir. Bu olduğu takdirde Özdemir’in kucağına atılmaya hazırdır. "Oldu bir kere," deseydi, "Ne yapalım? Sen bana aynı şeyi yapsaydın affederdim. Hem affetmek de n'oluyor? Elbette ki önce deli gibi olurdum. Belki de seni döverdim, öldürürdüm. Ne bileyim bir şeyler yapardım. Yahut da senin yaptığın gibi yapardım. Basar giderdim. Ancak sonra düşünür taşınır, bu işi bu kadar faciaya almamın tek sebebinin başkalarının hakkımda düşünecekleri olduğunu anlardım(…) Böyle saatlerce düşünüp sana dönerdim, deseydi.” (s.16-17)
Nevin İstanbul’dan ayrılmadan önce Özdemir bir veda yemeği düzenler. Düğünlerinde yapmadıkları kutlamayı ayrılırken yaparlar. Bu durum evliliklerinin farklılığını da göstermektedir. Nevin, kocasına kin tutmaz ve yemeğe gider. Fakat yemekteki ortam boşanma yüzünden suçlananın Nevin olduğunu göstermektedir. Özdemir aldatma konusundan kimseye bahsetmemiştir. Erkeğe soru sorulmaksızın kadın suçlu ilan edilmiştir. “Özdemir ne kadar inkâr ederse etsin; arkadaşları bu en su götürmez sebepten başka bir sebep aramamışlar, kocası da çaresiz bunu kabullenmiş olacaktı.” (s.65)
Masadakilerin sözlerinde ve bakışlarında Nevin’e yönelik imalar vardır. Pastanecinin Nevin’in elini öpüşünü gören bir kişi durumu dedikodu malzemesi yaparak herkese yaymıştır. Suçlanma sebebi budur. Nevin durumu anlayınca susup kabullenmek yerine hakkını arar. Yaptığı konuşmayla güçlü bir kadın figürü çizerken, kendisine imalarla bakan insanları da susturur. Kocasının bu olaya gülüp geçeğini, yaptıkları imaların yersizliğini vurgular. Kocasını bu tür olaylara takılmayacak kadar rahat ve medeni bir insan olarak görmektedir.
Nevin, kendini savunmasını doğru bir hareket olarak görmez. Bir kadının susması gerektiği görüşü Nevin’e de sirayet etmiştir. “Susması, iftirayı üstüne alıp susması daha kadınca, daha insanca olurdu.” (s.69) Toplumun kadına dayattığı kabullenme yüzünden susmadığı için pişman olmuş, her şeyi sineye çekmesi gerektiğini düşünmüştür.
Özdemir düzenlediği yemekte Nevin’i aldattığı kadın ile, biraz tedirgin de olsa, aynı masada oturur. Nevin bu duruma ses çıkarmaz ve takındığı tavrı bozmaz. Yemekten sonra da İstanbul’a Özdemir ile gitmeyi kabul eder. Bu hareketiyle de Özdemir’e kin tutmadığını göstermektedir.
Trendeyken Özdemir ile Nevin durumu açık açık konuşurlar. Nevin’in asıl canını sıkan konu, Özdemir’in onu kendi evinde, kendi yatağında, saklamaya gerek bile duymadan aldatmasıdır. Üzüntüsünü saklamak için, kocasını sevmediğini söyler fakat bu bir yalandır. Özdemir’i sevdiği gerçeğinin kendisi de farkındadır. “Bizim meselemize gelince, açık konuşayım. Barışmamıza imkân yoktur. Bu, sadece beni aldatman, hem de çirkin bir şekilde evimizin içinde, rahatını bile feda edemeyerek, başka bir yer bulmayı bile denemeden, binde bir yakalanma ihtimalini dahi hiçe sayarak, kolayı tercih ederek… Aldatmandan değil, seni sevseydim buna önem vermezdim..."
"Yine yalan söylüyordu. Sevseydi daha çok önem verirdi halbuki.” (s.75)
Üzülmeyi kadınca bir eylem saymaktadır. “Nevin, kocasının samimi olup olmadığını düşünmeden kadın insiyakıyla üzülüverdi.” (s.75)
Özdemir, Nevin’in sevmiyorum cevabını, istenmeme durumunu kendine yedirememiştir. Bir kadının onu beğenmemesi mümkün olmamalıdır. “Bir kadın tarafından beğenilmemeye alışmamıştı. Şimdiye kadar hoşlandığı her kadına kendini sevdirmemişse bile saydırmıştı. Karı yalan söylüyordu. Onu tahrik etmek için böyle söylüyordu.” (s.75)
Yaşadığı reddedilme üzerine Özdemir’in gururu kırılmıştır. Bu gururun onarılması için bir çare görür. O çare karısı ile son bir gece geçirmesi, sonra da onu bırakıp gitmesidir. Cinsellik bir iktidar meselesine dönüşmüş, içindeki hırs da şehvete evrilmiştir. “İçini aşktan başka türlü bir ihtiras kaplayıverdi. Onunla İstanbul'da son bir defa daha yatmalıydı. Ne yapıp yapıp kandırmak, birkaç günü beraber geçirmek, sonra bırakıp gitmeliydi. Dönmüş, şimdi düşünceli düşünceli önüne bakan karısını seyrediyordu. Saçlarına, çenesine, ağzına, parlayan dişlerine, uzun parmaklı büyükçe ellerine, lekeli bir süveterin kabarttığı göğsüne hasretle, arzu ile bakıyor içini bir ihtiras, hayvani bir şehvet hırsı sarıyordu.” (s.75-76)
Hırsla dolan Özdemir, Nevin’i yalanlarla, iltifatlarla ve yalvarmayla kandırmaya çalışır fakat bunda başarılı olamaz. Erkekliğinin getirdiği özgüven ile karısını boşamamakla ve öldürmekle tehdit etmeye başlar. İşi darp etmeye kadar götürür. Nevin trendeki birkaç yolcu sayesinde kurtulmayı başarır fakat yolculuk boyunca uğradığı şiddetin etkisinden çıkamaz. Özdemir de yaptıklarından pişman olmuş olacak ki bir daha ortalarda görünmez. “Özdemir bir daha uğramadı. Yaptığına herhalde pişman olmuştu. Belki de utanmıştı. Nevin onu hiç böyle görmemişti. Ne tuhaf oluyordu erkekler terk edildiklerini anlayınca... Özdemir Haydarpaşa'da da gözükmedi.” (s.79)
Nevin’in Özdemir ile bir sonraki görüşmesi boşanma için Ankara’ya gittiğinde olur. Özdemir’in trendeyken istediği gibi onunla birlikte olur. Özdemir cinsellik ile bütün sorunların çözüldüğünü düşünür. Oysa bu Nevin’i son görüşüdür.
Özdemir ile aradığını bulamayan Nevin, köyde şansını Cemal ile denemek istemiştir. Cemal eğitimsiz, basit dertleri olan bir balıkçıdır. Nevin ister istemez Cemal’i küçük görmektedir ve Cemal de durumun farkındadır. “Pekâlâ, öyle ise burada keselim bu konuyu Nevin Abla çünkü sen dönüp dolaşıp benim cahiliyetimi meydana çıkaracaksın. Ben dönüp dolaşıp öteki meseleye geleceğim. Sen bana ‘Evet, ben de seni seviyorum Cemal. Seninle beraber olduğum gün, gün uzasın istiyorum; hiç canım sıkılmıyor. Balıkçı olman, kayıkçı olman arayıp da bulamadığım şey. İstersen serseri ol, bana yetersin,’ diyeceksin. Ancak kazın ayağı öyle değil.” (s.8)
Cemal ile aralarında eğitim, halk ve aile engelleri vardır. Eğitim, birbirlerini eşit görmelerini engellemektedir. Köy halkı Cemal’in dul bir kadınla birlikte olmasına karşı çıkmakta ve bu durumu ayıplamaktadırlar. “Konsolos Bey'in dul kızıyla vapurlarda yan yana otururmuş. Yalıboyunun çürük alamanasında diz dize akşam safası ederlermiş. Tövbe estağfurullah! Ali Ağa'nın balıkçı oğlu gâvur Vildan Bey'in dul, tövbe tövbe estağfurullah, kızıyla...” (s.86) Köy halkı kadını suçlarken Cemal’i erkek oluşundan ötürü aklamışlardır. Erkekse her şeye hakkı olduğu görüşündedirler. Erkeğin elinin kiridir. “Neme lazım bizim! Erkektir, kiminle isterse gezer, konuşur. Erkeklerin elinin kınası, karının alnının karası...” (s.86)
Bu ilişkiye karşı çıkanlardan biri de Nevin’in annesidir. Bir balıkçının karısı olmanın iş yapabilmeyi de birlikte getirdiğini söyler. Kadının elinden her iş gelmelidir yoksa o evlilikte mutluluk olmaz. “Âdettir genç kızlar girdikleri ailenin terbiyesine, gidişine ayak uydururlar. Ancak kızımız meremmet yapmasını bilir mi? Bulaşık yıkar mı? Çocuk bezi de yetiştirebilir mi? Soğanlı yahni yapar mı? Balık çorbası pişirebilir mi? Sabahleyin güneş doğmadan kalkar, çorba hazırlar mı? Tahta kaşıkla içer mi? Çatalsız yemek yer mi? Ahşap evin içinde kaygısız türkü çığırıp dikiş dikerek, kuyudan su çekerek, tavuklara yem vererek gün öldürebilir mi? Bütün bunları yapabilirse belki dediğiniz saadeti tadar.” (s.89)
Cemal de bunları birer engel olarak görür fakat asıl olay başkadır. Cemal, Nevin’in kendisini değiştirdiğinin farkındadır ve benliğini muhafaza etmenin yolunu Nevin’den ayrılmakta bulur.
Boşanma için Ankara’ya giden Nevin son bir kez Özdemir ile beraber olur ve onu kapıdan uğurladıktan sonra bir mektup yazmaya başlar. Bu mektupta Nevin’in tek isteğinin anlaşılmak olduğu görülmektedir. Kurduğu cümleleri, hatta kendini bile hafifmeşrep olarak görür. Fakat insanların bunun altındaki kadını görmesini arzu etmektedir. Şimdiye kadar ya konsolosun kızı ya da gazetecinin karısı olmuştur. Hiçbir zaman Nevin olamamıştır. Mutluluğu okur yazarlıkta bulacağını düşünerek eğitime önem vermiştir. Toplum tarafından onaylanacağı için Özdemir’le evlenmiş, mutluluğu onda da bulamayınca Cemal’e koşmuştur. Fakat sonunda onunla da denk olmadıklarını anlamıştır.
Evliliği boyunca Özdemir kendisine bir eşya gibi davranmıştır. Çok da gerekli olmayan, kendisini rahat hissetmesini sağlayan bir eşya… “Özdemir'e gelince rahatını arıyordu. Ben onun için jilet gibi, tıraş sabunu gibi, kolonya gibi bir şeydim. Ekmeği bile değildim. Tıraş olup kolonya bulamazsa nasıl tedirgin oluyorsa ben olmazsam öyle tedirgin oluyordu. Ben olursam rahattı. O kadar rahattı ki ara sıra bir başka kadınla da yatabilecekti. Elbette bana bir lüzumlu eşya muamelesi göstermiyordu.” (s.101-102)
Nevin artık Cemal’in metresi, konsolosun kızı ya da gazetecinin karısı olmak istememektedir. Kimliğindeki Ayşe ismiyle, tek başına, yeni bir hayata başlamak istemektedir. Bu isteği doğrultusunda bir trene binerek bilinmeyene gider. Romanın sonu aslında Nevin için yeni bir başlangıçtır.
KAYNAKÇA
Abasıyanık, Sait Faik. (2019). Kayıp Aranıyor. İstanbul: İş Bankası Kültür Yayınları