Sait Faik Abasıyanık

Sait Faik Abasıyanık kimdir?


Sait Faik 18 Kasım 1906’da Adapazarı’nda dünyaya geldi. Doğduğunda Mehmet Sait ismi verildi. Sonraki yıllarda Mehmet ismini atıp babasının adı olan Faik’i ekledi ve Sait Faik ismini kullanmaya başladı. İlköğretim yıllarında anne ve babasının ayrılığı sebebiyle babasının yanında yaşamaya başladı. Annesini haftada yalnızca 1 kez görebiliyordu. 1924 yılına gelindiğinde aile Sait Faik’in lise öğrenimi için İstanbul’a taşındı ve Sait Faik İstanbul Erkek Lisesi’ne başladı. Bu lisede öğretmenine yaptığı şakadan dolayı kendisiyle birlikte 41 arkadaşı da okuldan atıldı ve Sait Faik lise öğrenimini Bursa Erkek Lisesi’nde tamamladı. İlk hikayesi olan İpekli Mendil’i bu okulda edebiyat ödevi olarak kaleme aldı. Bu yazı daha sonra Varlık dergisinde yayınlandı. Uçurtmalar ve Zemberek isimli hikayelerini de Bursa’da kaleme aldı.

Liseyi tamamladıktan sonra İstanbul’a dönen hikayecimiz İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesine girdi. Burada ikinci sınıfa okuduktan sonra Uygurca öğrenmek istemediği için ayrıldı. İstanbul’da kaldığı dönemde sık sık Beyoğlu’na ve Şehzadebaşı kıraathanelerine giden hikayeci, edebiyat çevresiyle de burada tanıştı. 1931 yılında babasının isteğiyle yurt dışına çıktı fakat 1934 yılında yine ailesinin isteğiyle İstanbul’a döndü. İstanbul’a döndüğü dönem lisede öğretmenlik yapmaya başladı fakat sınıfta hakimiyet kuramaması, babasının onun için zahire alım satım dükkanı açması gibi nedenlerle okuldan ayrıldı. İleriki günlerde bu durumu "anladım ki öğretmenlik benim harcım değildi" diyerek açıklayacaktı. 1937 Eylül’ünde tekrar yurtdışına çıkarak Marsilya’ya gitti. Burada 18 gün kaldıktan sonra İstanbul’a tekrar döndü. Babası Burgazada’dan bir köşk satın aldı ve aile burada yaşamaya başladı. Fakat babası nükseden bronşitten dolayı vefat etti. Babasının vefatından sonra Abasıyanık kışın Nişantaşı’nda bulunan evde yazın da Burgazada’daki köşkte yaşamaya başladı. İlk kitabı Sarnıç’ı 1939’da çıkarttı.

1945’te belirtileri başlayan hastalık sebebiyle çok sevdiği alkolü bırakıp diyete başladı. 1948’de bu hastalığın siroz olduğu anlaşıldı. Bir dönem Paris’e tedavi için gitse de doktorlarla olan konuşmasından ürküp ülkeye geri döndü. Bir yandan hastalığıyla boğuşan yazar bir yandan da edebiyatta en verimli günlerini geçiriyordu. Mahalle Kahvesi, Havada Bulut, Kumpanya, Havuz Başı, Son Kuşlar bu dönemde yayınlandı. 1953 yılında Amerika Birleşik Devletleri'ndeki Mark Twain Cemiyeti, çağdaş edebiyata yaptığı katkılardan ötürü yazara onur üyeliği verdi. Aynı yıl ikinci romanı Kayıp Aranıyor Varlık Yayınları'ndan, tek şiir kitabı olan Şimdi Sevişme Vakti ise Yenilik Yayınları'ndan çıktı. 1954’e gelindiğinde Alemdağ'da Var Bir Yılan kitabı çıktı. 5 Mayıs 1954 günü yemek borusu kanaması nedeniyle komaya girdi. 5 gün süren krizler sonrası 10 Mayıs gecesi vefat etti. Adnan Benk, ‘’Sait Faik’i Yaşatamadık’’ yazısında cenazeden şöyle bahseder:

‘’ Sait, ansızın oldu. olum haberi bile vaktinde alınamadı. cenazeyi evininin bulunduğu sokaktan geçirdiler. Bakmayın gazetelere ağlayan tek kişi yoktu. Yalnız yaşlı bir kadın, o da her tabutun arkasından ağlayan cinsten. Şişli camiinde, yüz kişi kadardık. Nasıl bir yağmur!... Revakın altına sığındık, sigara üstüne sigara içtik. Haldun'u o gün ilk defa dudağında sigara ile gördüm; onu da bitiremedi ya, düşürdü. Mezarın başına geldiğimiz zaman, biz daha azalmış, yağmur daha çoğalmış, imam da hızlanmıştı. Öylesine çabuk okudu ki, kimse amin demek fırsatını bile bulamadı.’’

Modern Türk hikayeciliğinin öncülerinden olan Sait Faik yazılarında toplumu değil toplum içindeki bireyin sorunlarını kendinden yola çıkarak anlattı. Çoğunlukla şehrin alt sınıf insanlarını balıkçı, işsiz, tacir, kıraathane sahibi gibi karakterleri anlattı. İnsanı ele alan bir sanatçıydı. Yazı hayatı boyunca "sorumlu avare", "gözlemci balıkçı", "çakırkeyif sirozlu", "küfürbaz şair", "müflis tacir", "züğürt yazar", "hamdolsun diyemeyen rantiye", "anadan doğma çevreci" gibi sıfatlarla anıldı. Ölümünün ardından Burgazada’daki eve müzeye çevrildi ve her yıl kendi adıyla ödül verilemeye başlandı.

‘’Çekilecek bir köşemiz olacak. Yatağımız olacak. Yorganı gözlerimize çekeceğiz. Belki bir deniz kenarı, bir ağaç altı, bir rüzgar, bir sessiz kahve, bir bardak çay, bir simit, bir dilim kaşar peyniri, bir yarım kilo şarap bulursak dost olarak bu en iyisi. Ama insan? Yok kardeşim yok, insan b