Çağımızın Dede Korkut'u: Mustafa Necati Sepetçioğlu

Türk tarihini romanlarla anlatmaya çalışarak geçen bir ömür.

“İnsandan ayrılan bir eser o nispette zayıftır. Sanat eserinin değeri insana yaklaşma derecesi ve verdiği kıymetle ölçülmelidir.”

Ömrünü, Türk tarihini geniş kitlelere duyurmak için adayan, onlarca kitap kaleme alan ve “Çağımızın Dede Korkut’u” olarak adlandırılan yazarımızı tanıyalım.  

Hayatı

Tokat Zile’de doğdu. İlk ve orta okulu Zile’de okudu. Sivas, Tokat ve Bursa liselerinden sonra kaydolduğu İstanbul Haydarpaşa Lisesi’ni 1951 yılında bitirdi.1957’de İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun oldu.

Tokat Lisesi’nde öğrenciyken yazı denemelerine girişmiş, 1950’de ‘Ergene Pars’ takma adıyla kaleme aldığı bir hikâyesi Milliyet gazetesinde, 1951’de Seçilmiş Hikâyeler dergisinde çıkmıştır. 1952’den sonra Büyük Doğu, Gurbet, İstanbul, Türk Düşüncesi, Türk Sanatı, Türk Yurdu gibi dergilerde yazıları yer almış, ilk kitabı olan Abdürrezzak Efendi 1955’te yayımlanmıştır.

Ruh ve mâna iklimini, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Nihal Atsız, Peyami Safa, Ahmet Hamdi Tanpınar gibi büyük Türk edebiyatçılarından alan yazarımız Türk-İslam sentezi doğrultusunda eserler kaleme almıştır.

 Kültür Hakkında Görüşleri

M. Necati Sepetçioğlu dergi ve gazetelerde yazdığı yazılarda, kültür üzerinde durmuş, milli kültürün motiflerini işlemiştir.

 “Bizim kültürümüz aynı zamanda vatanımızdır. Bizim vatanımız aynı zamanda kültürümüzdür. Bunu, devlet ve millet bütünlüğümüzün kültürümüz; kültürümüzün devlet-millet bütünlüğümüz olduğu şeklinde söyleyebiliriz.”

 Sanat Hakkında Görüşleri

Sanatın, toplumu bilinçlendirmek görevinde olduğunu düşünen yazar, sanatın hayatta büyük bir görevi olduğuna inanmıştır.

“…Sanatın gayesi, iyinin, güzelin dile getirilmesi sevginin, dostluğun ve insanları birbirine kaynaştırmanın yollarının bulunması, düşmanlıklardan uzak kinsiz, ihtirassız, çekişmesiz bir dünyanın yaratılması olmalıdır…”

"Tarihi Romancı"

Türk edebiyatındaki yerini nitelikli tarihî romanlarıyla edinmiştir. Türk tarihini bir bütün olarak görmekle birlikte bu tarihin İslâm medeniyeti içerisindeki zamanlarını ayrıcalıklı bir dönem kabul etmiş ve eserlerinde Türklerin Anadolu’daki tarihini anlatmayı seçmiştir. Bu çerçevede ortaya koyduğu tiplemelerle de İslâmlık ve Türklüğün birlikteliğini yansıtmaya çalışmıştır. Türk-İslâm sentezi düşüncesiyle kaleme aldığı “Dünkü Türkiye” dizisinin tarihî zamanını Oğuz boylarının Asya’dan Anadolu’ya göçleri, Anadolu topraklarını ele geçirip vatan haline getirmeleri, Selçuklu, Anadolu Selçuklu ve Osmanlı Devleti’ni kurarak İstanbul’u fethetmeleri oluşturmuştur.

Yazarın kaleme aldığı bazı romanlar: Kilit, Anahtar, Ebemkuşağı, Karanlıkta Mum Işığı, Sonsuza Uyanan Taşlar…

Romanlarının yanı sıra birçok hikâye de kaleme alan yazar, bu hikâyelerinde bireyin iç dünyasına yönelmiş ayrıca tabiattaki değişimler de hikâyelerinin konusu oluşturur. Belli aralıklarla Türk Dili dergisinde hikâyeleri yayınlanmıştır.

Sepetçioğlu ve Destanlar

Türk destanlarına büyük önem veren yazar, “Karşılaştırmalı Türk Destanları, Yaratılış ve Türeyiş” gibi yazdığı kitaplarla geniş kitlelere aktarmayı hedeflemiştir. Destan hakkındaki şu sözü dikkate değerdir: “Destanlar milletlerin geçmişlerindeki diri ve canlı emellerin belirli ülküler halinde geleceğe aktarılmasında birinci derecede önem taşıyan yazılı ve sözlü belgelerdir.”

Türk tarihini anlatmaya ömrünü adayan Mustafa Necati Sepetçioğlu her zaman edebiyatımızın üst noktasında kendisine yer edinecektir.

Yazımızı, Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözleriyle bitirelim:

“Tarihini bilmeyen bir millet yok olmaya mahkumdur.”