Koleksiyon Üzerine Düşünüşler
Koleksiyonun anlamı üzerine
Her koleksiyonun değeri bir midir?
Koleksiyonların değerlerini birbirinden ayırmanın en iyi yollarından biri işlevsellik kavramına daha yakından bakmak olabilir. Bir şeyin yalnızca işlevsel oluşu ile kişi için değerli ve işlevsel oluşu arasında fark var mıdır? Bana kalırsa, evet. Fakat bu soru tek yönlü değil. Buradan yükselen bir diğer problem şeylerin kullanılabilirliğinin gözetilmesinin onların benliklerine ihanet olup olmadığıdır. İhanetin doğası beklentilerle karakterize edilebilir. Beklentinin gerçekleşmemesi hayal kırıklığı iken, beklentinin bize pilot bir bölüm sunmasını ihanet olarak adlandırırız. Örneğin birinin bize iyi davranmasını beklerken yeteri kadar iyi davranmaması hayal kırıklığı yaratırken, kişinin tamamen kötü biri çıkması ihanettir. Bizim duygu ve düşüncelerimizin paldır küldür dökülüşünü ihanet ile kavramsallaştırabiliriz. Öyleyse, nesnelerin, biriktirilenin tıpkı bir insan gibi bizden beklentisi nedir? Burada bahsettiğim ruhani ya da spiritüel bir şey değil. Nesne ve özne bağındaki, öznenin nesne ile kurduğu şefkat bağı. Bu bağ nesneyi öznenin kanatları altına yerleştirir. Biriktirdiğini düşünce dünyasına alır ve onun geçmiş yaşamını şimdi ile değiştirmeyi arzular. Burada nesnenin varoluşunun hak ettiği ona işlevselliği yönünde değer verilmesi değil, tam bir şefkat ile sadece o olduğu sebebiyle yaklaşılmasıdır. Bu noktada, nesneye verilen değer kendi uğruna olmadığında, işlevselliğin de dahil olduğu bir noktada hayal kırıklığı meydana gelir. Daha ileri gidersek, nesnenin yeni kaderinde işlevselliğin şefkate ağır basması tam bir ihanettir. İhanete uğrayan nesnenin benliği öyle öfkeli bir güce dönüşür ki istencin asıl güdüleyicisi olur. Özneye doyumsuz bir işlevsellik arzusu verir. İstencin susturulması değil, aksine istencin kırbacı olur koleksiyon. Bu nedenle, biriktirilen üzerinde işlevsel hiçbir arzu meydana gelmemelidir.
3. ihtimal koleksiyonun gerçek doğasıdır: Bir şeyin yalnızca değerli oluşu. Burada manevi zevklerin nerede durduğu sorulabilir fakat çileci dahi maddi zevklerden el etek çekse de, manevi bir yükselişin içinde bulur kendini. Bu nedenle koleksiyonun maddi dünyada bir zevk aracı olarak kullanılması istenci kırbaçlar. Bir örnek ile somutlaştırmam gerekirse ayakkabıları ve mektup pullarını ele alabiliriz. Binlerce ayakkabısı olan ve aynı zamanda onları giyen birinin kendini ayakkabı koleksiyoneri olarak adlandırması kavramsal olarak yanlış olmayabilir fakat koleksiyonun doğasına aykırıdır. Onlara değer vererek giyiyor itirazları yükselebilir fakat bu noktada ayakkabının giyilebilir olmadığı durumda da kişinin onları kanatlarının altına alıp almayacağından yani niyetinden emin olamayız. Mektup pulları koleksiyonu yapan birinin de tek amacı sergilemek olabilir diyebilirsiniz fakat bu kişi onları kendi yararına işlevsel olarak kullanmayaran en azından bir kanıt sunuyor. Koleksiyonun sergilenmesi bir statü sembolünden ziyade, varoluşun anlamını ortaya koyma, kendinle birlikte olanı vaaz etmektir.
Niyetin önemi
Lüks araba koleksiyonu olan ve onlara binmeyen biri peki? Bu kişinin de onları varoluşu üzerinde nereye oturttuğu önemlidir fakat benim için en büyük kanıt onları kullanmamak, istenci beslememektir. Çünkü bu kişi aldığı ve almadığı arabalar ya da ayakkabılar arasında büyük bir ayrım çizemez. Onun olmayan arabaları da kullanamadığından onun olanlar asıl yetisi olan işlevselliği yitirir ve yarardan uzak olur. Koleksiyoneri mutlu eden sahip olmak değil, gösterdiği şefkat ile nesneleri yeniden karakterize edebilme umududur.
Koleksiyonerin İstenci
Nesnelere şefkat gösterebilmek istenç sahibi diğer insanlara göstermekten çok daha zordur. Bu nedenle nesnelerle kurulan bağ çok daha yüksekte bir yerdedir. Diğer önemli husus ise koleksiyonerin, nesneyi kendi istencinin hizmetine sunmak adına biriktirmesinin ahlaki bir eylem olmayacağıdır. Nesnenin kendi varoluşunu yadsıyarak istencin üzerinde bir susturucu gibi işlevsellikle karakterize edilmesi koleksiyoneri şefkatli yapmaz. Bu yalnızca bir öğretinin reçetesini uygulama amacı güder. Schopenhauer, bir eylemin sahiciliğinin kaynağınının idrak olduğunu bu nedenle belirtmiştir. (Schopenhauer, 523) Birey, biriktirerek ve nesnelerle kurduğu bağın ne denli özel olduğunu anlatarak şefkat eyleminin sebebine işaret edebilir. Bu eylem onu erdemli de yapabilir fakat kişi eylemin doğasına hakim olamaz. Kişi nesneyi neden incitmediğini, ona neden şefkatle yaklaştığını sahiden bilmek için istenci nesnede keşfetmelidir. Biriktirilenin zamanda nesneleşen yaşamını ve kendininkini aynı kefede görmeli ve onun ızdırabını tanımalıdır. Özetle, form ve tatminkarlık açısından koleksiyoner olan biri ile koleksiyona kanat açmaktan memnun olan kişiler arasındaki fark, ızdıraba neden olmama ideasından gelen tatminin düşünülmesidir.