Kopenhag Kriterleri ve Türkiye Üyeliği

Üyelik mümkün müdür?

22 Haziran 1993 tarihinde yapılan Kopenhag Zirvesi'nde, Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği'nin genişlemesinin Merkezi Doğu Avrupa Ülkelerini kapsayacağını kabul etmiş ve aynı zamanda adaylık için başvuruda bulunan ülkelerin tam üyeliğe kabul edilmeden önce karşılaması gereken kriterleri de belirtmiştir. Bu kriterler siyasi, ekonomik ve topluluk mevzuatının benimsenmesi olmak üzere üç grupta toplanmıştır.

SİYASİ KRİTER: Demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını ve azınlık haklarını güvence altına alan kurumların varlığı.

EKONOMİK KRİTER: İşleyen ve aynı zamanda Birlik içinde rekabetçi baskılara ve diğer serbest piyasa güçlerine dayanabilecek bir serbest piyasa ekonomisinin varlığı.

TOPLULUK MEVZUATININ BENİMSENMESİ: Siyasi, ekonomik ve parasal birliğin hedeflerine bağlı kalmak üzere üyelik için gerekli yükümlülükleri yerine getirebilme kapasitesine sahip olmak.

AVRUPA BİRLİĞİ 1993 KOPENHAG ZİRVESİ'NDE KABUL EDİLEN TAM ÜYELİK KISTASLARI

Siyasi Kıstas: Ülkede demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan haklarına ve azınlık haklarına saygıyı teminat altına alan istikrarlı kurumların varlığı.

Ekonomik Kıstas: (1) İstikrarlı piyasa ekonomisinin mevcudiyeti; (2) Başta AB olmak üzere dış dünya rekabetine dayanma kapasitesi.

Uyum Kıstası: Siyasi Birlik ile Ekonomik ve Parasal Birlik de dahil olmak üzere, AB'nin müktesebatına uyum kapasitesi.

Tüm bu özet ilgiler ışığında üyelik değerlendirmesi yapıldığında illkin TR-AB ilişkileri bu ülkenin üye devlet olarak birliğe katılımından daha fazlasını ifade etmektedir. Bu da daha fazla karşılıklı çaba gerektirmektedir. Türkiye'nin üyeliği, her iki taraf için dönüşümün gerçekleştiğini göstermektedir. Avrupa açısından bakıldığında bütünleşmenin temel dayanaklarında kendi ile çelişmektedir. Farklı kültürleri de kapsayan kozmopolit bir ideal ile "ötekileştirici" düşünceler arasında kaldığı yorumuna ulaşmak mümkündür. 11 Eylül saldırıları ardından tüm dünya, islamofobi ile politikalar gerçekleştirmişlerdir. Bundan Birlik ve Türkiye ilişkileri de nasibini almıştır. Birliğin kapsayıcıpolitikası yerine ayrıştıran ötekileştiren bir idea etrafında çerçevelenmiştir. Birlik içinde "Avrupa neresidir, Avrupalı kimdir" soruları yüksek sesle sorulmaya başlanmıştır.

Genel olarak Türkiye'nin üyelik süreci göz önüne alındığında dönemin siyasi erkleri tarafından reste rest çekerek uzlaşma yolunu tercih etmektense sivri çıkışlar yaparak toplumsal olarak zaten hazır olmayan önemli bir kısmı da kışkırtmıştır. 15 Temmuz ve PKK unsurlarının da Türkiye tarafından işleri zorlaştıran diğer önemli unsurlardandır. Darbe girişiminden yargılanan bir kısmın AB sınırları içerisinde bulunması ve iade istemlerine ilişkin olumlu yanıt alınmaması ve PKK sempatizanlarının üye devletlerde herhangi bir kısıtlamaya tabi olmaksızın gösteri, dernek kurma vs gibi faaliyetlerine devam ediyor oluşu taraflar arasındaki gerilimi arttırmaktadır.

Suriye iç savaşından sonra başlayan büyük göç dalgası yine ikili arasındaki ilişkileri olumsuz yönde etkilemektedir. AB mevcut göç dalgasından etkilenmemek adına Türkiye'ye mali yardım teklifinde bulunmuştur ve bu yardımların bir kısmı gerçekleşmiştir. Ancak Türkiye kendi kapasitesinin çok daha üzerinde bir göçmen problemi ile uğraşmaktadır. Bu sebeple mali yardımların yeterli olmadığı gibi Türkiye özelinde sosyo-kültürel yapıda önemli ölçüde etkilenmiş ve toplumun bir kısmı tarafından büyük bir eleştiri toplamıştır.

Kopenhag kriterleri çerçevesinde değerlendirilmesi gereken diğer önemli konu ise sınırlardaki barışı korumaktır. Ancak Türkiye'nin mevcut sınır ve sınır ötesi politikalarının bu minvalden ne kadar uzakta olduğu ortadadır.

Sonuç olarak demokratik değerlerin saygınlığı ve hukukun üstünlüğü adaletin her alanında geçerliliğin tartışmasının 2021 İlerleme Raporu ve son dönem hukukun ve insan haklarının ihlaline ilişkin Osman Kavala davasının varlığı ile de şartları sağlamaktan oldukça uzak olduğu bariz şekilde bellidir. Tüm bunlar göz önüne alındığında üyelik beklentisinin ne denli zayıf olduğu ortaya çıkacaktır. Mevcut TR-AB ilişkileri ise günden güne gerimekte ve gerilmektedir.