Lynchian Sinema: 'David Lynch Explained'

David Lynch felsefesi ve insanın anlam arayışına bir kilit.

It makes me uncomfortable to talk about meanings and things. It's better not to know so much about what things mean. Because the meaning, it's a very personal thing, and the meaning for me is different than the meaning for somebody else.

Sürrealizmin insanın anlam arayışıyla buluştuğu filmlere, yani David Lynch sinemasına hoş geldiniz. Anlamlandıramadığınız soyutluktaki sembollerle ve metaforlarla ve rüya gibi bir evrende yaratılmış senaryolarıyla meşhur David Lynch imzalı filmler, yönetmenin kendi deyimiyle hayatın karmaşıklığına bir gönderme niteliğinde: "Hayat oldukça karmaşık olduğundan; filmlerin de bu denli karmaşık olmasına kimse karşı çıkmamalı."

1946 Amerika doğumlu Lynch, ilk uzun metraj filmi olan ve çıktığı günden beri 'rahatsız edici, anlaşılmaz' gibi etiketlerle sinema sayfalarında üzerine yazılar yazılan fakat kimsenin pek de anlamlandıramadığı unsurlarla süslü 'Eraserhead' ile sinema dünyasına adımını atmıştır.

Deforme doğan bir bebek ile içsel yalnızlığıyla boğuşan bir adamın korku dolu hikayesini anlatan Eraserhead, aslında tam da 'Lynchian Horror' etiketini anlatan bir filmdir. Karanlık, yalnız ve rüya benzeri bir atmosferi olan bu film, sürrealist korku denince akla gelen ilk filmlerden biri olmuştur.

Benzer hislerle ve soru işaretleriyle harmanlanmış bir diğer filmi Blue Velvet, açılış sahnesindeki güzel, huzurlu görüntülerin ardında, çitlerin arkasında ve toprağın altında yatan korku dolu kasaba gerçeklerinin anlatılmasıyla devam eder. Sinematografisi ve renklerin anlamlarıyla öne çıkan filmimiz, içerdiği sembolik unsurlarla ve sıra dışı anlatımıyla Lynchian türünün bir başka elmasıdır.

Lynch'in rüya ve sürrealizm evrenine duyduğu hayranlık, Wild at Heart filminde diğer filmlerine nazaran daha az da olsa görülür. Halisünasyon ve rüya sekansları bu filmde de izleyiciyle buluşur.

Gelelim Twin Peaks'e... David Lynch denince akla gelen, özgün karakterleri, sıra dışı atmosferi, kırmızı oda ve kırmızı odanın içindekilerle herkesin zihnine kazınan Twin Peaks, David Lynch'in kendine has tarzını yansıtan bir yapıttır. Somut olaylara soyut bir bakış açısıyla yaklaşmayı seven Lynch, bu dizide de gizemlerle dolu bir senaryoyu bizlere sunar.

Lost Highway, bilinçaltının ve zihnin karanlığının portresi olarak önümüze çıkar. 1997 yapımı film, sürreal imgeler, uzun ve karanlık yol çekimleri, karakterlerin dönüşümleri ve ilişkisiyle ön plana çıkıyor. Benlik karmaşasının anlatımı, filmdeki sürreal ögelerle beraber video kasetleriyle izleyiciyle buluşuyor ve alt metnin yarattığı arzulara dayalı suçluluk duygusu ve kimlik kaybı daha derin bir anlam kazanıyor.

Benzer şekilde Mulholland Drive, kadın karakterler üzerine kurulu sürreal ögelerin gerçekliğe dayandırıldığı bir anlatıma sahiptir. 2001 yapımı filmde karakterlerin yaşadığı kimlik karmaşası, gerçekliğin ve hayal gücünün birleştiği çizgide seyirciye ulaşıyor. Yine arabaların ve yolların sembolik olarak hizmet ettiği filmde oyuncu olmak isteyen karakterin kendini kaybetmesi gibi izleyici de filmi anlamaya çalışırken gerçeklik algısını yitiriyor.

Ve son olarak... Inland Empire ve Laura Dern'in muhteşem ötesi oyunculuğu. Oynadığı karakterin kimliğine bürünen karakterimiz, bize kimlik karmaşasının ve Hollywood'un büyülü dünyasının arkasında yatan gerçekliğin tanımını yapar. Yine bilinçaltı ögeleriyle harmanlanan rüya imgeleri dolu bu film, Lynchian sinemanın korku, endişe ve paranoya duygularıyla 'süslenmiş' yapımıdır.

Birçoğumuzun sinemaya yeni yeni ilgi duyduğu zamanlar "David Lynch ... explained" yazıp arattığımız filmlerin hikayesi aslında Lynchian sinemanın ve David Lynch'in bilinçdışına ve soyut kavramlara olan ilgisinin kendi hayat görüşüyle harmanlanmasıyla ortaya çıkıyor. Sevgili Lynch'in de dediği gibi: "Her şeyin ne anlama geldiğini ya da nasıl yorumlanacağını bilmemek daha iyidir. Çünkü aksi takdirde olayları kendi akışına bırakmaya korkarsınız. Psikoloji gizemi ve büyü niteliğini yok eder. Anlamlardan konuşmak beni çok rahatsız ediyor."