Martin Eden Ve Hayal Kurmak
Karanlığın içindeydi artık. Bunu fark ettiği anda da farkındalığı sona erdi.
Herkesin hayatında daimi hayalleri vardır, bu hayaller için yaşar ve ancak gerçekleştirdiğimizde mutlu olacağımıza inanırız. Karşımıza ne kadar engel çıkarsa çıksın, umudumuzu kaybetmemek ve çabalamaya devam etmek yapılabilecek tek şeydir. Hayallerin içeriği ve sınırları herkese göre farklılık gösterir. Fakat kesin olan bir şey vardır o da hayallerin kişinin benliği ve dünyası çerçevesinde kurgulanıp, amaçlarıyla temellendirilmesidir.
Bu yazıyı Jack London'ın kaleminden çıkan, kitaba ismini veren karakter "Martin Eden" ve hayal kurmak üzerine yazmak istedim.
Kitabın konusundan çok kısa bahsetmek gerekirse; Martin, kendi halinde bulduğu kısa süreli işlerde çalışan, toplumun 'alt tabaka' denilen mahallelerinde ablası ve eniştesinin evinde hayatını sürdüren bir gençtir. Martin'in engebeli yolu günün birinde burjuva kızı Ruth'un evine çıkar. Tanışan iki genç birbirlerinden hoşlanır fakat Martin için bu hoşlantıdan da öte ilk görüşte aşktır. O günden sonra hayatını tamamen Ruth ve burjuva kesim tarafından kabul edilmeye adayan Martin, Ruth ile evlenebilmek amacıyla çok uzun ve yorucu bir serüvene başlar. İki hatta yaklaşık üç yıl boyunca yazar olmaya ve toplumun kabulünü kazanmaya çabalayan genç, bunun için günde 4-5 saat uyuyarak tamamen kendini yazmaya adar. Martin bu yolun sonunda başlangıçta aldığı tüm redlere ve sevdiği kadının onu terk etmesine rağmen herkesin konuştuğu çok başarılı bir yazar olur. Gelgelelim Martin'in uğrunda üç yılını verdiği hayallerini süsleyen iş ve şöhret hiç de tahmin ettiği gibi değildir. Eskiden parası olamayan ama sevdikleri ve umudu bulunan Martin'in artık yalnızca parası vardır ve diğer her şeyin bir yalandan ve yalnızca şöhretin beraberinde getirdiği sahte duygulardan ibaret olduğunu görmüştür.
Hayatının merkezine yazar olmayı koyan Martin, yazar olmuştur fakat artık başka biridir. Sevdiği kızın başarısız olduğu dönemde onu terk etmesi, ablası ve kız kardeşinin ilişkilerinde ona karşı mesafeli olması ve yaşadıkları onu değiştirmiştir. Kimsenin yüzüne bakmadığı Martin, ünü ile herkesin dilinde ve yemek masasında aranan konuktur artık. Fakat aklı ve ruhu yaşananların onda bıraktığı hayal kırıklıkları altında ezilmiştir.
Martin’in kitabın sonunda aldığı karar ile hayatını sonlandırması beni çok etkiledi. Yıllarca uğrunda çalıştığı paraya ve başarıya ulaşan, bunların sonucunda sevdiği kadını bu kez kendi kabul etmeyen Martin’in artık sahip olduğu hiçbir şeyle mutlu olmaması çok üzücü ve anlamlıydı. Hayallerine ulaşmak için çıktığı yolda bambaşka birine dönüştü,yıprandı, tükendi ve öldü. Anladı ki sevilen ve değer verilen kişi Martin değildi, Ünlü Yazar Martin Eden idi.
Martin yazar olmasaydı, asıl istediğinin bu olmadığını fark etmeyecekti, Ruth'u sevmeseydi doğru kişinin o olmadığını anlamayacaktı. Aslında edindiğimiz amaçlar ve peşi sıra davranışlarımız ardından bizimle kalan duygular tamamen kendimizi tanımamızı ve dünyadaki yerimizi anlamamıza yardımcı oluyor. İnsanların yaşamamızdaki yeri, bizi gerek iyi gerek kötü etkilemeleri günün sonunda geleceğimizi ve bakış açımızı değiştirmeye yetebiliyor.
Hayal kurmak ve çabalamak Martin için iyi bir şekilde sonuçlanmadı maalesef. Bulunmak istediğimiz yere varınca kendimize bir başka amaç belirlememiz gerekiyor belki de. Hayatı yaşanabilir kılmanın yolu hayalperestlikten mi geçer yoksa gerçekçi olmaktan mı?
İçinde kendinizden de birçok parça bulabileceğiniz bu kitap aynı zamanda yazıldığı dönemin sosyolojik yapısını da gözler önüne seriyor. Yazar Jack London’ın yarı otobiyografik romanı olan Martin Eden romanında, yazarı da yakından tanıma fırsatı bulacaksınız. Kitabın ardından edebiyat dünyasına kazandırılan metafor “Martin Eden Sendromu” undan kendi tanımımla bahsederek yazımı sonlandırmak istiyorum.
Uğrunda fedakarlıkta bulunulan ve emek sarf edilen hedeflere ulaşıldığında kişide oluşan hayal kırıklığı ile birlikte gelen amaçsızlık, tükenmişlik ve hissizlik duygusu sonucu kişinin bulunduğu konuma kendini yabancılaştırmasıdır.