Maurice's Bar (2023) Ve Kuir Toplum: Sosyolojik Film İncelemesi

Maurice's Bar isimli kısa filme sosyolojik bir bakış açısı.

15 dakikalık bir kısa film olan "Maurice's Bar (2023)", bir tren yolculuğu yapan eski bir drag queen'in, Paris'in ilk kuir barlarından birinde yaşadığı geceyi hatırlamasıyla başlar. Bu bar ise Maurice'in barıdır.

Film ilk başladığında, en azından benim gözüme çarpan şey sanat tarzıdır. Sosyal medyada karşılaştığımız kuir sanatçıların çizim tarzına oldukça benzer bir estetiğe sahip. Bu estetik anlayış, kuir bireylerin yerini iyice vurgulamış ve filmdeki anlatımı güçlendirmiştir.

Şimdi ise o geceye dönelim, bakalım neler olmuş. 1909 yılının Paris'inde, bir kuir barındayız. Barımızın sahibi olan Maurice, Cezayirli bir Yahudi ve geçmişi konusunda kesin bir bilgiye sahip değiliz; hatta yeri gelince ismini bile sorguluyoruz. Hepimizin emin olduğu sadece tek bir konu var: Bu bar, onun sayesinde ayakta.

"İlk defa o an seni kaybedeceğimi düşündüm. Ama senin aşamayacağın zorluk yok."

Maurice, bir kurgusal karakterin ötesinde. Maurice olarak bildiğimiz Moïse Zekri, Paris'in ilk kuir barlarından birini açan gerçek bir insan. Dönemin katı toplumsal normları ve baskılarına karşın Maurice'in barı, kuir bireyler için adeta bir sığınak görevi görmüştür. Kuir bireylerin yanında koloniyalizm ve ırkçılık gibi konularla da uğraşan Maurice, sadece bir bar sahibi değildir. Zamanın toplumsal normlarına karşı direnen bir figürdür.

Filmde, Maurice'in barı, Paris'te açılmış olan ikinci bar olarak adlandırılır. Bundan önceki bar hakkında da polis baskını ile kapatıldığı bilgisine sahibiz. Bu konular konuşulurken bile aslında dışarıda polislerin barı izliyor olması, kaderlerinin aynı olduğu gerçeğini hatırlatıyor. Polislerden biri en başta homofobik tavırlar sergilerken, filmin ilerleyen dakikalarında içerideki gösterileri şehvetle izlemeye başlar. Sonrasında gördüğümüz başka bir karede de o polis memurunu Maurice ile dans edip bir yandan onu ellemekteyken görmekteyiz. Bu çelişki, baskılanmış arzuları ifade eder ve toplumsal normların getirdiği baskı sonucu bu homofobinin kendini rahatlatma şekli olduğunu söylemek mümkündür.

Bununla birlikte Maurice, kurtlardan kaçan bir tilki olarak tasvir edilmiştir ve buna karşılık olarak otorite figürü olan toplumsal normlar ve polisler ise kurt olarak tasvir edilmiştir. Maurice’in tilki olarak resmedilmesi, kuir bireylerin bu baskılar karşısındaki çevikliğini, uyum sağlama yeteneklerini ve hayatta kalma içgüdülerini sembolize ediyor. Bu anlatı, sadece bir bireyin değil, bir topluluğun varoluş mücadelesini yansıtıyor.

Filmin sonlarına yaklaştığımızda ise beklenen gerçekleşir ve Maurice'in barı, ilk bar ile aynı sonu paylaşır: Polis baskını.

"Yarın gazetelerde şok edici bir haber yer alacak. Üç sanatçı, günah yuvası olan bir barda dans edip şarkı söyledikleri için tutuklandı. Ahlaka aykırı davranışlar, kadın taklidi yapma ve gençleri yoldan çıkarmakla suçlanıyorlar. Barın sahibinin de barı kapamaktan başka çaresi kalmayacak."

İzleyecek bir şey ararken karşıma çıkan "Maurice's Bar", izlerken keyif aldığım ve sanatçıların söylediği şarkılarla bir o kadar çekici bulduğum bir film oldu. 15 dakikalık hoş ve düşündürücü bir kısa film olarak "Maurice's Bar" benim tavsiyemdir.