Mavi Kan Zırhı Kuşanan Zehir

Güzellik Algılarının Ardına Saklanan Sır

Mavi Kan terimi, Avrupa'da doğup büyümüş soyluları, bölgeye sonradan yerleşen koyu renkli ırklardan ayırmak için kullanılıyordu. Bu ifadenin çıkış noktası, Avrupa soylularının açık tenlerinin, derilerinin altındaki mavi damarları belli edecek kadar beyaz olmasıydı. Bu görüntü, onların bölge topraklarının asıl sahibi olduklarını gösteriyor ve diğerlerinden üstün kılıyordu.

Zaman içerisinde beyaz ten ve Mavi Kan tabiri, etnik ayrıştırmanın yanı sıra sınıfsal farka işaret eden bir kullanım şekli de kazandı. Beyaz ten asilliği ifade ederken koyu ten işçi sınıfına ait bir özellik olarak kabul ediliyordu. Bunun sebebi ise varlıklı soyluların çalışmaya ihtiyacı olmamasına karşın yoksul halkın geçimini sağlayabilmek için dışarıda emek vermek zorunda olmasıydı.

O dönem için soyluluğu, asilliği, zenginliği ve güzelliği niteleyen beyaz ten, insanların, özellikle de kadınların ulaşmaya çalıştığı bir ideale dönüştü ve bu saplantılı isteme hali, elbette kozmetik sektörüne de yansıdı. Varolan beyazlaşma arzusundan dolayı piyasaya beyazlaştırma vaadeden birçok ürün sunulmaya başladı. Bu ürünlerden biri de Aqua Tofana idi. Beyazlaştırıcı olarak satışa sunulmuştu, evet ama amacı gerçekten bu muydu?

Aqua Tofana

Aqua Tofana, 17'nci yüzyılda Giulia Tofana tarafından bulunan bir tür zehirdir. Beyazlaştırıcı ürün paketlemesiyle satılan bu öldürücü zehir, kocalarından şiddet gören ve boşanmak isteyen ancak dönemin katı normları nedeniyle bunu yapamayan kadınların "kurtarıcısı" olarak sunulmuştu. O dönemde kadınların iş hayatındaki yerinin yok denecek kadar az olması ve evin geçiminde erkeklerin hakim konumda olması, kadın tarafından eve alınan bir ürünün fark edilmemesini olanaksız kılıyordu. Aqua Tofana'nın beyazlaştırıcı görünümüyle satılma sebebi de buydu, kadınların eve soktuğu bir ürünün mutlaka mantıklı bir açıklaması olması gerekiyordu.

Dönemin şartlarına göre mükemmel sayılan bu zehir kokusuz, tatsız ve renksizdi bu yüzden yemeklerin içine karıştırıldığında fark edilmesi imkansızdı. Ayrıca kurbanlarda da hiçbir iz bırakmıyordu. İçeriğinde arsenik, kurşun ve güzelavrat otu bulunan zehir, üç doz olarak uygulanıyordu. İlk doz verildikten sonra hafif grip belirtileri, ikinci ve üçüncü dozların ardından ishal, kusma, mide ağrısı gibi çok daha ağır belirtiler ortaya çıkıyordu. Son doz olan dördüncü dozla beraber ise kişi, hayatını kaybediyordu.

Zehir, 50 yıldan fazla bir süre açığa çıkmadan satılmaya devam etti fakat bir gün kocasını zehirlemekten son anda vazgeçen bir kadın, Tofana'nın kusursuz işleyen sisteminin yıkılmasına sebep oldu. Davranışlarıyla kocasını şüphelendiren kadın, zehirleme girişimini kocasına itiraf etti. Polis sorgusunda zehri Giulia Tofana'dan aldığı açığa çıkarıldı ve bununla beraber evlere dikkat çekmeden girmenin yolunu bulan bu "beyazlaştırıcı"nın maskesi düştü. Durumun ortaya çıkmasının ardından kaçmaya çalışan Tofana yakalandı ve sorguda zehrin 600'den fazla erkeğin ölümüne neden olduğunu itiraf etti. Kızı ve asistanlarıyla beraber idam cezasına çarptırılan Giulia Tofana'nın ve onu tarihin en büyük katillerinden biri haline getiren icadı Aqua Tofana'nın devri böylece kapanmış oldu.