Medeniyetler Çatışması Nedir?

Samuel Huntington'un "Medeniyetler Çatışması" tezi, kültürel ve dini sınırların ötesinde yatan karanlık çatışma dinamiklerini ortaya koyuyor

Samuel P. Huntington, 1927 yılında New York'ta doğdu ve 2008 yılında hayatını kaybetti. Amerikalı siyaset bilimci, Harvard Üniversitesi'nde uzun yıllar akademik kariyerini sürdürdü. Huntington, özellikle "Medeniyetler Çatışması" tezi ile tanınır. Bu yazımda, “Medeniyetler Çatışması” tezini inceleyeceğiz.


Huntington, “Medeniyetler Çatışması” makalesini eski öğrencisi Francis Fukuyama’nın Tarihin Sonu ve Son İnsan adlı kitabına yanıt olarak 1993 senesinde Foreign Affairs dergisinde yayınlamış ve 1996 senesinde ise Medeniyetler Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Yapılanması adında bir kitap yayınlayarak bu makalesini genişletmiştir. Huntington, bu tezinde Soğuk Savaş sona ermesi, Sovyetler Birliği’nin dağılması ve “birinci dünya”, “ikinci dünya” ve “üçüncü dünya” kavramlarının ortadan kalkmasıyla ideoloji çağının sona erdiğini ve artık dünyada oluşacak çatışmaların insanların kültürel ve dini kimlikleri nedeniyle olacağını savunur. Huntington, şöyle açıklar:

"Hipotezim, bu yeni dünyada çatışmanın temel kaynağının öncelikle ideolojik veya öncelikle ekonomik olmayacağı yönündedir. İnsanlık arasındaki büyük bölünmeler ve çatışmanın hâkim kaynağı kültürel olacaktır. Ulus devletler dünya meselelerinde en güçlü aktörler olarak kalacak, ancak küresel politikanın temel çatışmaları farklı medeniyetlere sahip uluslar ve gruplar arasında meydana gelecektir. Medeniyetler çatışması küresel politikaya hâkim olacaktır. Medeniyetler arasındaki fay hatları geleceğin savaş hatları olacaktır."

Huntington, kitabında “Medeniyetler Çatışmasını” 5 başlıkta ele alır, ancak başlıklara geçmeden önce bu tezin kökenlerine bir göz atalım.

-       “Medeniyetler Çatışması” ifadesi, Belle Époque'ta kullanılan “kültürler çatışması” teriminden türemiştir. Bu ifadeyi ilk kez 1946’da Albert Camus tarafından, 1988’de Girilal Jain tarafından Hindi Müslümanlar ve milliyetçiler arasındaki anlaşmazlık olan Ayodhya anlaşmazlığı üzerine yazılan analizinde ve 1990’da Bernard Lewis’in “Müslüman Öfkesinin Kökleri” adlı makalesinde karşımıza çıkar.

1.    Bölüm: Medeniyetlerin Doğuşu
Huntington, Soğuk Savaş sonrasında ideoloji çağının sona ermesiyle birlikte yaşanan kimlik kaybını gidermek ve hem gerçekliği tasvir edecek hem de gerçekliğe hizmet edecek bir paradigmaya – ki buna Medeniyetler Paradigması der – ihtiyaç duyulduğunu savunur. Bu doğrultuda dünyayı sekiz “büyük” medeniyete ayırmıştır:

i) Sinik: Çin ve Güneydoğu Asya'daki Çin topluluklarının ortak kültürü. Vietnam ve Kore'yi kapsar.

ii) Japon: Asya'nın geri kalanından belirgin şekilde farklı olan Japon kültürü.

iii) Hindu: Hint medeniyetinin çekirdeği olarak tanımlanır.

iv) İslam: Arap Yarımadası'nda doğmuş, Kuzey Afrika, İber Yarımadası ve Orta Asya'ya yayılmıştır. Arap, Türk, Fars ve Malay, İslam içinde yer alır. 

v) Ortodoks: Rusya merkezli. Batı Hristiyan dünyasından ayrı.

vi) Batı: Avrupa ve Kuzey Amerika merkezli.

vii) Latin Amerika: Geçmişte korporatist, otoriter bir kültüre sahip Orta ve Güney Amerika ülkeleri. Ülkelerin çoğunluğu Katolik çoğunluğa sahiptir.

viii)  Afrika: Kıta, pan-Afrikan kimliği duygusundan yoksun olsa   da Huntington, Afrikalıların da giderek artan bir Afrika Kimliği duygusu geliştirdiğini iddia ediyor.

MS 1500’den önce, bu medeniyetlerin tümü ayrılmış, farklı coğrafyalara yayılmış, birbirlerinden izole durumdaydı. Huntington’un medeniyetin katalizörü olarak gördüğü araştırma, teknoloji ve fikirlerin yayılması bu sebeple çok uzun zamanlar almıştır. MS 1500’den sonra ise artık devletler, okyanusların ötesine ulaşabilir hale gelmişti. Böylece fikirler, teknolojiler ve araştırmalar önce yayıldı, sonra genişledi ve sonra hakimiyet kazandırdı. Bu süreçte Batı’nın ulus devletleri - İngiltere, Fransa, İspanya, Avusturya, Prusya, Almanya, Amerika Birleşik Devletleri – Batı medeniyeti içinde çok kutuplu bir uluslararası sistem yaratmış, kendi aralarında rekabete girişmiş ve savaşmışlardır. Aynı zamanda Batı medeniyetinin etki alanını genişletmiş, bu genişletme sırasında bazılarını fethetmiş, sömürmüşler, bazılarıyla ise daha farklı etkileşimlere girip hem etkilemiş hem etkilenmişlerdir.

Soğuk Savaş ile birlikte dünya üçe bölündü: Bir tarafta ABD öncülüğünde kapitalist, zengin ve demokratik birinci dünya ülkeleri; diğer bir tarafta Sovyetler Birliği’nin öncülüğünde komünist, görece daha fakir ve politik ikinci dünya ülkeleri; son olarak ise büyük bir popülasyona sahip olmalarına rağmen çok düşük bir Global Gayrı Safi Hasılaya sahip, sömürülen ve tarafsız üçüncü dünya ülkeleri ortaya çıktı. Bu durum, Batı medeniyetinin egemenliğini kısıtladı. Huntington’ın ifadesiyle “tüm medeniyetler arasında çok yönlü etkileşimler" içine girdi ve modernleşen dünya daha az Batılı haline gelmiştir.

2.    Bölüm: Medeniyet Dengesi

Bu bölümde Huntington, Batı medeniyetinin gücünün ve etkisinin zayıfladığını anlatıyor. Ayrıca, Fukuyama’nın Batı medeniyetinin, diğer tüm medeniyetleri geçerek nihai ve son insanının medeniyeti olduğu düşüncesine bir reddiye yapıyor. Öte yandan, Batı medeniyetinin teknolojik gücünün, askeri gücünün ve ekonomik gücünün hala diğer medeniyetlerden daha iyi durumda olduğunu savunanlara karşı Batı medeniyetinin zayıfladığını, güç kaybettiğini üç madde ile açıklıyor:

i) Batı’nın güç kaybı süreci yavaş yavaş olduğu için dünya henüz bu duurmu fark edemiyor.

ii) İlk süreç yavaş işlediği gibi bazen hızlanabilir, bazen yavaşlayabilir ve bazen de durabilir. Bu durum düz bir çizgi halinde olmasa da nihai olacak kaçınılmazdır.

iii) Bir devletin gücü ve sürdürülebilirliği, iktidarı elinde bulunduranların aldıkları aksiyonları ve kararları neticesinde şekillenir.

Huntington hem bu düşüncesinin sağlamlaştırmak hem de ilk bölümde bahsettiği modern dünyanın daha az Batılı olduğu inancını kanıtlamak için Batılı olmayan devletlerin ulaştığı güç seviyesini Asya toplumları özelinde açıklamaya çalışmıştır. Japonya, Asya Kaplanları (Tayvan, Singapur, Hong Kong ve Güney Kore) ve Çin’in, ABD ve Batı hegemonyasından gittikçe uzaklaşarak Batı’nın dayatmalarını kabul etmeyerek ekonomik zenginliklerini geliştirmekte ve gelişmiş askeri güç ve siyasi nüfuz için temel pekiştirmektedirler. Hatta bu bağlamda Henry Kissinger, "Yirmi birinci yüzyılın uluslararası sistemi"nin "en az altı büyük gücü -Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa, Çin, Japonya, Rusya ve muhtemelen Hindistan- ve ayrıca çok sayıda orta ve küçük ülkeyi" içereceğini belirtmiştir.

Ayrıca Huntington, dinin toplumsal birliktelik ve medeniyetleri yönlendirilmesi açısından önemine, özellikle İslamiyet üzerinden vurgu yapmıştır. Huntington, Soğuk Savaş sonrasında yaşanan kimlik kaybı sonrası insanların kendilerine anlam ve amaç kazandıracak yeni kimliğe veya yeni topluma ihtiyaç duyduklarını söyler. Bunu ise din sağlayacaktır. Huntington, bu durumu Müslümanlar özelinde değerlendirirken Müslüman devletlerin yaşadığı ekonomik sıkıntıların ve genç nüfustaki artışın İslam’ın canlandırdığını, Müslümanları birleştirdiğini ve bu durumun Müslümanları tekrardan “biz ve onlar” bilincine güçlendirerek Batı kültürünü reddetmelerine yol açtığını öne sürer.

3.    Bölüm: Ortaya Çıkan Medeniyetlerin Düzeni

Soğuk Savaş döneminde dünya, bloklara ayrılarak üçe bölmüş olsa da insanlar, hangi blokta (tarafta) olduklarını ve hayatlarını neye göre idame ettirmeleri gerektiğini belirli bir ölçüde biliyorlardı. Ancak, Soğuk Savaş sonrasında insanlar, “Biz kimiz?” sorusunu sormaya başladı. Bu sorunun cevabı artık ekonomik, ideolojik veya politik değildi; cevabı, bazen birleştirici bazen bölücü olabilen kültürde bulacaklardı. Çünkü siyaset, yalnızca çıkarları belirlemek için kullanılmaz, aynı zamanda kim olduğunu bulmaya da katkı sağlar. Kim olduğunu bilirsen, kime karşı duracağını, ne yapacağını da bilirsin. Bu durumu ideolojik olarak ayrı olsalar da kültür sayesinde birleşmiş olan iki Almanya’nın yaptığında, iki Kore’de ve zaman zaman Çin’de görebiliriz. Sovyetler Birliği, Yugoslavya ve Bosna’da olduğu gibi ise ya parçalanır ya da Ukrayna, Nijerya, Sudan, Hindistan, Sri Lanka ve diğerleri gibi kültürel farklılıklar nedeniyle bir arada tutulmaya çalışılma bakımında yoğun baskıya maruz kalır.

Bu durumdan yola çıkan Huntington, kimlik krizine giren ülkelerin, "benzer kökene, dine, dile, değerlere ve kurumlara sahip olanlara [kültürlere] katılmaya ve farklı olanlardan uzaklaşmaya" başladığına vurgu yaptı. Örneğin, ASEAN, Avrupa Birliği (AB) ve NAFTA. Ayrıca “Torn countries” (parçalanmış ülkeler) vurgusu yapan Huntington, bu vurguyu Türkiye, Rusya ve Meksika gibi ülkeler özelinde yapar.

i) Türkiye: Türkiye hem Batı medeniyetinin hem de İslam medeniyetinin etkisi altında kalmıştır ve bu iki medeniyet arasında bir denge kurmaya çalışmaktadır.

ii) Rusya: 1993 yılında Rusya'da yapılan başkanlık seçimleri, Rusya'nın aslında "parçalanmış" bir ülke olduğunu, halkının ve elitlerinin Batı'ya katılmak mı yoksa ona meydan okumak mı gerektiği konusunda kararsız olduğunu gösterdi.

iii) Meksika: Meksika hem Batı medeniyetinin hem de Latin Amerika medeniyetinin etkisi altındadır.

Huntington aynı zamanda "Core states" (Çekirdek Devletler) vurgusu da yapar. Çekirdek devletler, dünya sistemindeki diğer ülkelere (yarı-periferi ve periferi devletler) göre daha avantajlı bir konumdadırlar ama Huntington, bu devletlerin etki alanlarının Batı Hristiyanlığının bittiği yerde bittiğini savunur ve böylece bir kez daha dinin öneminin altını çizer.

4.    Bölüm: Medeniyetlerin Çatışması

Yeni dünyada artık savaşlar, çatışmalar veya tehditler sosyal sınıflar vs. arasında değil, farklı kültüre sahip kişiler arasında olacaktır. Medeniyetler arası kabile savaşlarI ve etnik çatışmalar meydan gelecektir. Huntington, bazı çatışmalar “küçük fay hattı savaşları” (Müslüman-gayrimüsliman) olarak görürken, bazılarının ise "çekirdek devletler arasında bir medeniyetler arası savaşlar" (ABD-Çin) şeklinde olacağını öngörür. Örneğin, Somali’deki bir kabile çatışması, geniş çaplı bir tehlikeye yol açmaz. Bosna, Kafkaslar, Orta Asya veya Keşmir'deki medeniyetler savaşı başlatabilir. Bilindiği üzere, Yugoslavya çatışmalarında Rusya, Sırplara destek sağlamıştı; Suudi Arabistan, Türkiye ve İran Boşnaklara destek vermişti. Bu yardımlar ekonomik veya politika sebeplerden değildi, tamamen kültürel akrabalıklar nedeniyle yapılmış yardımlardı.

Huntington, bu durumdan hareketle medeniyetler arasında ortaya çıkabilecek çatışmaları anlatır. İlk olarak çatışmaların blokları belirlenir. Batı’ya karşı İslam ve Sinik iş birliği. Batı’ya karşı olmalarını ve Batı’yı diğerlerinden ayıran sebepleri ise şöyle anlatır:

i) Batı, askeri üstünlüğünü arttırıyor.

ii) Demokrasi ve insan haklarını yaymaya çalışıyor.

iii) Ülkelerine Batılı olmayan göçmen ve mülteci almıyorlar.

Ayrıca Huntington, Hristiyanlık ve İslamiyet arasındaki çatışmaları ise aşağıdaki sebeplere bağlıyor:

i) Batı, İslamiyet ile olan çatışmalarını Komünizm tehlikesinden dolayı tehdit olarak görmüyordu. Ancak komünizmin çöküşüyle Batı ve İslamiyet arasındaki çatışmalar yeniden gündeme geldi.

ii) İslamiyet’in son dönemdeki yükselişi, Batı dünyasında bir tehdit olarak görülmesine sebep oldu.

iii) Batı değerlerinin evrenselleşmesi, bazı Müslüman kesimleri kızdırdı.

iv) Müslüman nüfusundaki artan genç nüfus.

v) İslamiyet’in Batı’yı ve Batı’nın İslamiyet’i daha yakından tanıması, iki taraf arasındaki farklılıkları belirginleştirdi.

Tabi bunlar, Huntington’ın kişini düşünceleridir. Ancak, 11 Eylül saldırıları sonrası bu düşünceler revaçta olmaya başladı. Uç ideolojiler sahip El Kaide’nin yaptığı saldırılar, bir medeniyetler çatışması fikrini mantıklı kılmıştı. Bu, “küçük fay hattı savaşları” idi. Şimdi de Asya-Çin-Amerika bağlamında "çekirdek devletler arasında bir medeniyetler arası savaşlar”a göz atalım.

Huntington, Asya ve Çin’de Doğu Asya kültüründen kaynaklanan ekonomik ve askeri gücün artışını, ABD ile olası bir düşmanlığın başlangıcı olduğunu görmüştür. Bu durumun ise ileride medeniyet arası çok boyutlu bir savaş olabileceğini öngörmüştür. Örnek olarak, Afgan-Sovyet savaşını ve Körfez savaşlarını verir. Bu savaşları medeniyet savaşları olarak yorumlar ve İslam dünyasında “biz ve onlar” ayrımına sebep olduğunu vurgular.

Huntington, fay savaşlarını anlamamız için aşağıdaki şekilde bir tanımlama yapmıştır:

i) Farklı medeniyetlere mensup devletler veya gruplar arasındaki toplumsal çatışmalar

ii) Hemen hemen her zaman farklı dinlere mensup insanlar arasında yaşanır

iii) Uzun sürelidir

iv) Şiddet içeriklidir

v) Kimlik savaşlarıdır (biz vs. onlar), sonunda dini kimliğe indirgenir

vi) Diaspora toplulukları tarafından teşvik edilir ve finanse edilir

vii) Şiddet nadiren kalıcı olarak sona erer

viii) Üçüncü taraf müdahalesi ile barış olasılığı artar

5.    Bölüm: Medeniyetlerin Geleceği

Huntington, bu bölümde Amerikalı politika yapıcıların Soğuk Savaş dönemi politikalardan vazgeçmeleri gerektiğini; çok kültürlü bir dünya kaçınılmaz olduğunu, küresel imparatorluk düşüncesinin imkânsız olduğunu, Batı ile Amerika’nın Batı değerlerinin evrenselleştirme çabasının yanlış olduğunu, ahlaksız olduğunu ve tehlikeli olduğunu söyleyerek Batı kimliğinde yeniliğe gitmeleri gerektiğini savunur. Aksi halde Batı, değişen dünyaya, bu dünyanın dengelerine, güçlenen kültürlere ve bu kültürlerle iş birliği halinde olmazsa; Orta Avrupa devletlerini, Visegrad ülkelerini, Baltık cumhuriyetlerini, Slovenya'yı ve Hırvatistan'ı Avrupa Birliği ve NATO'ya dahil etmezse güç kaybına devam edecek ve güçlenen medeniyetler ile çatışmak zorunda kalacak. Huntington'a göre Batı'nın başka bir medeniyetle çatışması "dünya barışı ve uluslararası düzen için en büyük tehdittir".

Huntington, bu düşüncelerini 1993 yılında altı ay içinde aşağıda yaşanmış olaylarla örneklemeye çalışmıştır:

i) Eski Yugoslavya'da Hırvatlar, Müslümanlar ve Sırplar arasındaki çatışmaların devam etmesi ve yoğunlaşması;

ii) Batı'nın Bosnalı Müslümanlara anlamlı bir destek sağlamadaki başarısızlığı veya Hırvatların yaptığı zulmü Sırp zulmüyle aynı şekilde kınamaması;

iii) Rusya'nın, Hırvatistan'daki Sırpları Hırvatistan hükümetiyle barış yapmaya ikna etme konusunda diğer BM Güvenlik Konseyi üyelerine katılmak istememesi ve İran ile diğer Müslüman ülkelerin Bosnalı Müslümanları korumak için 18.000 asker gönderme teklifi;

iv) Ermeniler ve Azeriler arasındaki savaşın şiddetlenmesi, Türkiye ve İran'ın Ermenilerin fetihlerinden vazgeçmeleri yönündeki talepleri, Türk birliklerinin Azerbaycan sınırına ve İran birliklerinin Azerbaycan sınırına konuşlandırılması ve Rusya'nın İran'ın bu eyleminin "çatışmanın tırmanmasına" ve "onu tehlikeli uluslararasılaşma sınırlarına itmesine" katkıda bulunduğu uyarısı;

v) Orta Asya'da Rus birlikleri ile mücahit gerillalar arasındaki çatışmaların devam etmesi;

vi) Viyana İnsan Hakları Konferansı'nda, dönemin ABD Dışişleri Bakanı Warren Christopher liderliğindeki Batı'nın "kültürel göreliliği" kınaması ile bir grup İslam ve Konfüçyüs ülkesinin "Batı evrenselciliğini" reddetmesi arasındaki çatışma;

vii) Rus ve NATO askeri planlamacılarının paralel bir şekilde "Güney'den gelen tehdit" üzerine yeniden odaklanması;

viii) Neredeyse tamamen medeniyetler arasındaki çizgilere göre yapılan oylama sonucunda 2000 Olimpiyatları'nın Pekin yerine Sidney'e verilmesi;

ix) Çin'den Pakistan'a füze parçalarının satışı, bunun sonucunda ABD'nin Çin'e yönelik yaptırımlar uygulaması ve Çin ile ABD arasında İran'a nükleer teknoloji sevkiyatı iddiasıyla ilgili yaşanan gerginlik;

x) ABD'nin yoğun protestolarına rağmen Çin'in moratoryumu bozarak nükleer silah denemesi yapması ve Kuzey Kore'nin kendi nükleer silah programıyla ilgili görüşmelere daha fazla katılmayı reddetmesi;

xi) ABD Dışişleri Bakanlığı'nın hem İran hem de Irak'a yönelik bir "çifte çevreleme" politikası izlediğinin ortaya çıkması;

xii) ABD Savunma Bakanlığı'nın biri Kuzey Kore'ye, diğeri İran veya Irak'a karşı olmak üzere iki "büyük bölgesel çatışmaya" hazırlanma yönünde yeni bir strateji açıklaması;

xiii) İran cumhurbaşkanının Çin ve Hindistan ile ittifak çağrısı yaparak "uluslararası olaylarda son sözü söyleyebilmemiz" için;

xiv) Almanya'nın mülteci kabulünü büyük ölçüde kısıtlayan yeni yasası;

xv) Amerika Birleşik Devletleri'nin Bağdat'ı bombalaması, Batılı hükümetler tarafından neredeyse oybirliğiyle desteklenmesi ve neredeyse tüm Müslüman hükümetler tarafından Batı'nın "çifte standardının" bir başka örneği olarak kınanması.

Huntington, tüm bu düşünceleriyle büyük bir tartışma yaratmıştır. Bir yandan Fukuyama’nın “Tarihin Sonu” tezinde nihai olarak Batı medeniyetinin kalacağını savunması, diğer bir yandan da Huntington'ın çok medeniyetli bir dünya düşüncesi, bizlere gelecek hakkında çokça düşünme fırsatı veriyor. Geleceğin hangi öngörüye daha yakın olduğunu zaman gösterecek, ancak Rusya-Ukrayna ve İsrail-Filistin gibi çatışmalar, dünya dengelerinin hiç de iç açıcı olmayan bir geleceğe doğru sürüklendiğini gösteriyor. Devletler, barışçıl çözümlere öncelik verip askeri müdahalelerden kaçınmadıkça, gelecekte çok daha büyük sıkıntılarla karşılaşabilirler.

 

KAYNAKÇA:

·      Beyond Intractability. "Clash of Civilizations." https://www.beyondintractability.org/bksum/huntington-clash.

·      The Washington Post. "Clash of Civilizations, " https://www.washingtonpost.com/wp-srv/style/longterm/books/chap1/clashofcivilizations.htm.

·      Contemporary Thinkers. "Samuel Huntington Biography." https://contemporarythinkers.org/samuel-huntington/biography/.

·      Huntington, Samuel P. Medeniyetler Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Kurulması. Çev. Elif Berktaş. Panama Yayıncılık.