Meğer Ne Kıymetliymiş
Mart 2020'den beri boğuştuğumuz pandemi süreci sizlere de bazı şeylerin kıymetini göstermedi mi? Yüzünüze çarpar gibi çıkan Instagram anılar, Facebook'taki eski resimler derken ben neredeyse her gün "Bugün de şu konserdeymişim, bir gün de buraya gitmişim," diyerek ağlayıp duruyorum açıkcası. Bize anıları yaktırıp attıracak can sıkıcı olaylar işin esprisi tabi ki ama birçok insanın canının yandığı büyük kayıpların yaşandığı bu dönemi daha fazla hasar almadan atlatabilmeyi diliyorum.
SEYAHATLER
Geçen sene, formasyon eğitimi ve iş için olsa da Ankara'ya 2-3 sefer seyahat edip sonunda oraya yerleşmiştim, acaba burada kalır mıyım kalmaz mıyım diye düşünürken bir anda pandemi patlak verdi ve ben eşyalarımı bile toplamaya fırsat bulamadan İstanbul'a kaçtım. Buradan anladığım şey, gelecek hakkında çok da fazla plan yapmamak oldu. Hayatın bir ertesi gün bize ne göstereceği o kadar da belli olmuyormuş.
Ankara'ya yaptığım seyahatlerin birinde içtiğim bu mideme saygım yok kahvesinin bile aslında bir değeri varmış çünkü bu zevksiz kahveyi bile dışarıda içebiliyordum. Şimdi evde dünyanın en lezzetli kahvesini yapsam bile, bu kahvenin yerini tutmuyor.
Dostlarımızla yaptığımız ufak seyahatlerin bile apayrı bir yeri varmış gerçekten çünkü yine DIŞARIDAYIM DIŞARIDAYIM DIŞARIDAYIM...
KONSERLER
Arkadaşlar, konser yoksa ben de yokum. Son zamanlarda çok sık Pera konserine gitsem de arada sırada Gripin konserine uğrayıp, festivallerde farklı sanatçıları da dinlerdim tabi ki. Gelin görün ki artık hiçbiri yok ve ben eski konser videolarını izleyip, fotoğraflara gözyaşlarımı dökmekten yoruldum. Nerede o konserli günler, kulis geceleri, nerede instagram canlı yayınları...
Konser öncesi sohbet etmeyi, oturup vakit geçirmeyi, konserde sesim kısılana kadar şarkılara eşlik etmeyi o kadar özledim ki evde şarkıları açıp kendi kendime bağırmamak için zor duruyorum desem hiç de yalan olmaz diye düşünüyorum. (Umarım yeterli enerjiyi ve kelimeleri bulabilirsem, Pera'yla ilgili ayrı bir yazı yazmayı düşünüyorum.)
FOTOĞRAF ÇEKMEK
Dışarıya çıkıp da bulutlara bakmayı, gökyüzünü seyretmeyi çok özledim. Balkona çık, camdan bak dur derseniz beni üzersiniz çünkü böyle bir şey mümkün değil, kalbimi kırmayın :D
Şöyle kendimi sokağa attığım, kahvemi kitabımı alıp sessiz sakin kafamı dinleyeceğim günlerin özlemiyle evde online ders veriyorum. Her ne kadar evde, uzaktan çocuklarla eğitim yapmamız kolaymış gibi görünse de asla öyle değil. Perdenin arkasına girip sesini açmayanlar, dersin tam ortasında derse bağlanıp "Öğretmenim sayfa kaçtı, bak dersten çıkarım haa!" diyenler mi ararsınız. Hepsi online derslerde yaşanıyor. Hatta tüm aile ekranın başına oturup dersi dinleyenler de yok değil. Çok eğlenceli gibi görünen işimiz, dersin sonunda beni Yaprak Dökümü Ali Rıza Bey gibi kapı arkalarından baktırıyor.
Eski günlerin özlemi içimizdeyken, daha fazla kayıp olmamasını umut ederek hala sağlığımızın yerinde olmasına sevinmemiz gerekiyor tabi ki ama bilir misiniz psikolojik olarak aslında bu anlattıklarımın hepsine tek tek ihtiyacımız oluyormuş. Meğer ne kadar da değerliymiş en ufak gördüğümüz şeyler bile! Aman bir kahve içip geleceğim işte demek bile oldukça lüksmüş onu farketmiş olduk. Belki de pandemiye biraz da bu yönden bakmamız da gerekebilir, umarım kurtulabilirsek hayatımızda sahip olduğumuz şeylere daha da sarılırız ve her anımızı dolu dolu yaşamaya başlarız.