Mevlânâ ile Şems arasındaki ilişki, erotik mi yoksa spiritüel mi?
Şu hayatta tek başına inzivada kalarak sadece kendi sesinin yankısını duyarak hakikati keşfedemezsin.
Mevlânâ Celâleddin Rûmi, 1200’lerde Behl şehrinde doğar. Burada Türkçe vaazlar verir. Fakat Farsça yazmayı tercih eder. Az da olsa Türkçe yazmış olduğu şiirleri de vardır. Oğlu Sultan Veled ise Anadolu’daki Türk edebiyatının ilk önemli temsilcilerinden kabul edilir. Mevlânâ’nın babası “sultan’ül-ulemâ” lakabıyla tanınan Bahâeddin Veled’dir. Mevlânâ ilk eğitimini babasından almıştır. O, babasını kaybedince Konya halkının da isteği üzerine babasının yerine geçmiş ve ulema olarak burada halka dersler vermeye başlamıştır.
Rûmi kelimesinin anlamı, Anadolulu demektir. Bu isim yalnızca Mevlânâ’ya verilmemiş, Anadolu’yla ilişkisi olan başka kişilere de verilmiştir. Mevlânâ ismi ise “Efendimiz” anlamındadır. Mevlânâ, Feridüddîn-i Attar’ın izinden gitmiştir. Attar, sohbet esnasında ondaki bilgeliği görür ve ardından Esrarname eserini ona hediye eder. İlim yönünü Muhakkık-ı Tirmizî’den almıştır. Mesnevi’yi yazarken Çelebi Hüsameddin ile dosttur. İlk 18 beyiti kendi yazar devamını ise Hüsameddin’in yazmasını ister. Mevlânâ, yaşadığı günden bugüne kadar herkese fikirleriyle öncü olmuştur.
Dîvan-ı Kebîr’inde, Şems-i Tebrîzî mahlasını kullanır. Şems-i Tebrîzî, Mevlânâ’nın sohbet şeyhidir. Mevlânâ ile Şems-i Tebrîzî ilk kez Dımaşk’ta karşılaşmıştır. Şems, orada Mevlânâ’nın dikkatini çekmiştir. Şems ile Mevlânâ’nın karşılaşması sırasında aralarında geçen konuşmanın içeriğine dair farklı rivayetler vardır. Bir rivayete göre, Mevlânâ ders verdiği dört medreseden biri olan Pamukçular Medresesi’nden öğrencileriyle birlikte ayrılıp giderken Şems ansızın önüne çıkar. Şems, Mevlânâ’nın bindiği katırın gemini tutarak, “Ey dünya ve mâna nakitlerinin sarrafı! Muhammed hazretleri mi büyüktür yoksa Bâyezîd-i Bistâmî mi?” diye sorar. Mevlânâ, “Muhammed Mustafa bütün peygamberlerin ve velîlerin başıdır” diye cevap verince Şems, “Peki ama o, ‘Seni tesbih ederim Allahım, biz seni lâyıkıyla bilemedik’ dediği halde Bâyezid, ‘Benim şanım ne yücedir, ben sultanların sultanıyım’ diyor” demiş, bunun üzerine Mevlânâ, “Bâyezid’in susuzluğu az olduğundan bir yudum su ile kandı, idrak bardağı hemen doluverdi; hâlbuki Muhammed’in susuzluğu arttıkça artıyordu. Onun göğsü Allah tarafından açılmıştı. Sürekli susuzluğunu dile getiriyor, her gün Allah’a daha çok yakın olmak istiyordu” diye cevap vermiştir. Şems bu cevabı duyunca kendinden geçmiş, bir müddet sonra da yaya olarak medreseye gitmişlerdir. Şems, Dımaşk’ta iken Mevlânâ’da gördüğü irfan ve aşk nuruna hayran kalmıştır. Bunu geliştirmek ve Mevlânâ’yı kendisine göstermek için onun sohbet dostu olur. Bu sebeple Şems’in Mevlânâ ile karşılaştığında ona yönelttiği soruların mürşidin dervişini imtihanı şeklinde anlaşılmaması gerekmektedir.
Mevlânâ, Şems ile tanıştıktan sonra halkla tamamen ilişkisini kesmiş ve tüm vaktini Şems ile sohbet ederek geçirmeye başlamıştır. O, Şems’e manevi bir aşkla bağlanmıştır. Şems-i Tebrizi, Mevlânâ’nın hayatında bir “aydınlanma” olarak kabul edilir. Fakat Mevlânâ’nın öğrencileri bu durumdan yakınmıştır. Şems bunun üzerine Şam’a gitmiştir. Ama bu durumda Mevlânâ, halktan daha da uzaklaşmıştır. Oğlunu Şems’i getirmesi için Şam’a yollamıştır. Şems geri gelmiştir ancak yine aynı sorunlar ortaya çıkmıştır ve bu sefer Şems ortadan kaybolmuştur. İşte bu olaydan sonra Mevlânâ çok üzülür ve Şems mahlasını kullanıp kendisini onunla bütünleştirmeye çalışır. Günümüzde Şems-i Tebrîzî’ye ait sandığımız pek çok sözün sahibi aslında Mevlânâ’dır. Biz, Mevlânâ ile Şems arasındaki ilişkiyi manevi olarak adlandırmaktayız. Fakat bu ilişki, Batı medeniyetlerinin kafasını karıştırmaktadır. Onlara göre bu bağlanmanın temelinde erotizm yatmaktadır. Çoğu kaynak ise Mevlânâ ve Şems arasındaki bağlanmayı spiritüel olarak adlandırmaktadır. Yani ikili arasında cinsel anlamda bir bağ yoktur. Çoğu kaynağa göre Mevlânâ Şems’in kişiliğine değil, yansıttığı hakikate bağlanmaktadır. Ancak bunun aksi olan düşünceler de oldukça çoktur. Henüz netliğe kavuşamamış bir konu demek mümkündür.
Mevlânâ hayattayken herhangi bir tarikat kurmamıştır. Vefat ettikten sonra oğlu Sultan Veled, Meslevî tarikatını kurdu. Yunus Emre, Âşık Paşa, Nesimi gibi şairler Mevlânâ’dan etkilenmiştir. Bunlar Anadolu’da Mevlânâ tesiri altında bir yaşam sürdürmüştür. Fakat Mevlânâ’ya duyulan sevgi yalnızca Anadolu ile sınırlı kalmamıştır. Günümüzde bile Batı’da Doğu’da onun fikirlerinden etkileniriz. Mevlânâ, orijinal fikirleri ile yeni yöntemler geliştirmiştir. Hayatı boyunca mükemmel insan olmak ve yetiştirmek istemiştir. Mevlânâ, öldüğü zaman kimsenin yas tutmasını istemez çünkü o artık gerçek sevgilisine kavuşacaktır. Bu yüzden öldüğü günü düğün günü olarak nitelendirir.