Modern Çağın Gladyatörleri

Sporun psikolojik arka planı ile ilgili kısa bir çalışma


İnsanoğlu iki içgüdü tarafından sürekli baskı altındadır:

1- Üreme

2- Yok olma / Yok etme

Bu yazımızda ikincisi üzerinde duracağız. Elbette insan tarihinin de önemli bir bölümünde etkili olan bir içgüdü olduğu söylemek yanlış olmaz. Bir insan bir objeyi, iki insan birbirini ya da bir insan grubu başka bir insan grubunu sürekli ve durmaksızın yok eder. Bildiğimiz hayatın bir parçasıdır yok etmek ve yok oluş. Savaşlar örneğin, bu içgüdünün direkt olarak dışa vurulduğu ve dışa vurumun teşvik edildiği insanlık olaylarıdır. Günümüzde de savaşlar devam etmektedir yeryüzünde. Ancak bir yüzyıldan daha kısa süre önce 65 milyon'a yakın insanın ölümüne yani yok oluşuna neden olan bir savaş gördüğünüzü düşünürsek, şu an içinde yaşadığımız dünyanın bir süredir en barışçıl zamanlarını yaşadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Akla hemen şu soru geliyor: "Bunun nedeni nedir?"


Pek çok farklı neden sayılabilir elbette. Kapitalizmin ezici şekilde diğer fikirlere üstün gelmesi ekonomiyi çok belli bazı kalıplara oturttu ve sonuç olarak ganimet elde etmek amacıyla savaşmak görece gereksizleşti. Bunun yanı sıra din ve millet ayrılığı gibi halkları motive eden ve savaşa mazeret oluşturan durumlar, dünya genelinde devletlerin sekülerleşmeye başlamasıyla ve globalleşmenin artmasıyla seyrekleşti.

Bu noktada alakasız görünebilecek şekilde gladyatörlerden bahsetmek istiyorum. Çünkü gladyatörler Roma İmparatorluğu döneminde, yok oluşun bir oyuna dönüştürülmesinin net bir örneğidir. Böylesine büyük bir medeniyetin bu kadar barbarca bir oyun türetmesi rastlantı değildir. Arenalarda karşı karşıya gelen gladyatörler aslında bir savaş simülasyonunun parçalarıdırlar. Sıradan vatandaşların içlerindeki canavarı tatmin etmesi için bir araçtan ibarettir. Eğer bu içgüdü bu şekilde dışarı atılmazsa çıkmak için başka yollar bulacaktır. Bu da büyük medeniyetlerin istemeyeceği bir durumdur.

Oyunlar, özellikle rekabetçi spor adı altında yer alan oyunlar, iki bireyin veya iki grubun karşı karşıya geldiği, bu iki tarafın birbirlerini "yok etmek" için elinden geleni yaptığı, sonucunda kağıt üstünde de olsa daha güçlü olanın kazandığı birer çatışmadır aslında. Elbette kimse birbirini gerçekten yok etmez. En azından çoğu zaman... Ancak yok oluşun bir simülasyonu sergilenerek kitlelerin gazı alınır. Arda Güler'in küre biçimli bir objeyi, o objeye ayağıyla vurmak suretiyle bir dikdörtgensel bölgeden geçirmesi bizim için neden mühim olsun ki? Elbette bunu "biz" olmayan başka bir gruba karşı, "biz" olan bir grup adına yapmasıdır esas mesele. Hiç tanımadığımız iki tenisçiyi izlerken birinden taraf olma ihtiyacı hissederiz. Çünkü önümüzde olagelen savaş simülasyonunun bir parçası olmaya can atarız.


Tıpkı Romalılar gibi bizim de hala Thanatos'u dizginlemek mecburiyetinde olduğumuz bir gerçek. Öte yandan kimsenin bu noktadan sonra Haçlı Seferi ilanı edeceği de yok. Bu yıkıcı içgüdüyü modern hayatta kanalize edebileceğimiz en müsait yön rekabetin, taraftarlığın ve mücadelenin yoğun şekilde bulunduğu spor müsabakalarıdır. Bu perspektiften bakıldığında, günümüz sporcularının modern gladyatörler olduğunu söyleyebiliriz.