Modern Sanatta Afrika Etkileri
Modern sanatta geleneksel Afrika sanatının etikilerini inceliyoruz.
1900lerin başında Avrupalı sanatçılar arasında geleneksel Afrika heykeltıraşlığının estetiği güçlü bir etki haline geldi. Fransa'da Pablo Picasso ve Henri Matisse gibi sanatçılar Afrikalı heykeltıraşların yoğun şekilde stilize olan insan figürlerini ve izlenimci resim akımını bir arada kullandılar. Sonucunda oluşan canlı renk skalaları, kübist şekiller ve resimsel iki boyutluluk erken modernizmi tanımlamaya yardımcı oldu. Bahsedilen sanatçılar, karşılaştıkları Batı ve Orta Afrika heykellerinin orijinal anlamlarına dair hiçbir şey bilmiyor olsalar da, kompozisyonlardaki ruhsal ve manevi tarafı fark etmemezlik edemediler. Özellikle bu ruhsal tarafları kullanarak Rönesans'tan beri Batı sanatını tanımlayan natüralizmden ilerleme çabalarında kullandılar.
Dönemin modern sanatçıları ve eleştirmenleri Afrika sanatını estetik değeri için toplayan ilk insanalar arasındaydılar. 1870'lerden itibaren kolonileşme sonucu olarak Afrika'dan çalınan binlerce heykel Avrupa'ya getirildi ve müzelerde sergilendi. O zamanlar bu eserler sanat eseri olarak değil, yalnızca kolonileşmiş kültürlerin tarihi ürünleri olarak görülüp hiçbir ekonomik değer taşımıyordu. Özellikle sürrealizm akımı sırasında Avustralya ve genel Okyanusya bölgesinden, Kuzey ve Güney Amerika'dan eserler de ilgi çekerken, birçok etkili erken modernistlerin Batılı olmayan sanata olan ilgileri ile gözler Sahra Çölü'nin güneyinde kalan Afrika ülkelerinde üretilen heykelciliğe yöneldi. Yirminci yüzyılın çoğunda bu ilgi çoğu zaman 'İlkelcilik' olarak tanımlandı, böylece Afrika ülkelerinin Batı ülkelerinden ve kolonicilerden daha ilkel olduğu ima edildi. Bu, günümüzde ırkçı olması sebebiyle kullanımına son verilmiş bir terimdir.
Picasso ve Matisse, Kuzey Amerika'da Afrika'dan ilham alan modernizmin yayılmasında en kilit figürler olarak kabul edilir. 1905'te Amerikalı sanatçı Max Weber Paris'e taşındı ve Matisse ile beraber resim çalıştı. 1908'de Picasso'nun stüdyosunu ziyaret etti ve Picasso'nun geniş Afrikalı sanat koleksiyonunu görme şansı buldu. Amerika'ya döndükten sonra fotoğrafçı Alfred Stieglitz'e Picasso ve diğer Paris ekolünden modern sanatçıların eserlerindeki Afrika etkisi üzerine yazılar yazdı ve kendi işleri de gittikçe soyutlaşan maske formları içermeye başladı. Daha sonra Stieglitz'in galerisinde Amerika'daki ilk Picasso sergisi açıldı ve ardından Amerika'da ilk defa Afrikalı eserleri sanat olarak gösteren sergilerden birinde Meksikalı sanatçı Marius de Zayas ile çalıştı. Whitney Studio Club'da 1923'te gösterime giren bir sergide, Picasso'nun eserleri ilk defa Afrikalı heykellerle beraber sergilendi.
Günümüz kolonileşme sonrası dönemde geleneksel Afrika estetiği sanatsal uygulamaların içinde o kadar kemikleşmiş ki çoğu zaman kökeninin aslında nereden geldiği anlaşılmıyor bile. Sanat dünyasının günden güne daha da küreselleşmesi ile Batılı olan veya olmayan sanat arasında fark olduğunu iddia eden terimler de kendilerini geçersiz kılıyor. İlkelcilik bakış açısı da tamamen geçmişe ait olarak görülüyor. Erken modernizmin temellerini anlamak için gösterilen efor sayesinde Afrikalı modern sanat ve etkileri günümüzde güncelliğini koruyor.