Mona Lisa

Mona Lisa'nın gizemli ve bir o kadar ilginç hikâyesi.

Leonardo Da Vinci’nin en bilinen eserlerinden biri olan Mona Lisa sanat tarihi açısından çok değerli bir yere sahiptir. Hakkında en çok makale yazılan ve diğer sanatçıların en fazla çeşitlemesini yaptığı resimlerinden biri olmuştur.

Dünyadaki en meşhur yüzlerden biri olan portredeki kadın hakkında çeşitli görüşler bulunmaktadır. Bu spektrumlar içerisinde bugün kullanılan isim 16. yüzyıl sanat tarihçisi olan Giorgio Vasari'ye dayandırılmaktadır. Onun görüşü, Leonardo'nun bu eserinde Floransalı tüccar Francesco del Giocondo'nun eşini resmettiği yönündedir.

1479 doğumlu olan Lisa 16 yaşında Francesco del Giocondo’yla evlenmiştir. Leonardo, 1503’te Floransa'dayken varlıklı bir ipek tüccarı olan Giocondo Leonardo’yu ziyaret ederek eşi Lisa del Giocondo'nun portresini yapmasını istemiştir. Aynı tarihlerde aldığı evin ve erkek çocuğun doğumuyla bu iki güzel hadiseyi bu şekilde kutlamak için böyle bir sipariş istemiştir. O dönem Floransa'sında bunlar, bir portre yaptırmak için yeterli nedenler olarak görülmektedir.

Tablodaki en etkileyici şey Lisa’nın yüzündeki canlılıktır. Yaşayan bir varlıkmışçasına mimikleri değişmekte, ona her baktığımızda daha bir farklı görüntü görebilmemiz bu eserin en etkiliyeci özelliğidir. Lisa hem hafifçe yüzünde var olan gülümsemesi ile hem ciddi ve mesafeli bir ifadeye sahip görüntüsüyle bakanlara farklı hisler uyandırmaktadır.

Leonardo, bu etkiyi yaratmak için portrenin ağız ve yüz kenarlarını bilerek bulanıklaştırdığı sfumato denilen bir teknik kullanmıştır. Özellikle yüzdeki bu noktaları yumuşak bir loşluğa daldırarak belirsiz bırakmıştır. Resme kazandırdığı ince ve zor fark edilir sfumato yöntemini, büyük bir dikkatle ele almıştır.

Bu yöntem kullanılması zor fakat çok değerli bir metottur. Bu nedenle, Mona Lisa’nın nasıl bir ruh durumunda olduğu tam olarak anlaşılamamaktadır. Yüzündeki ifade her defasında değişiyor gibidir. Belirsizliğin yanında bu etkiyi yaratan başka etkenlerde vardır. Tablonun iki yarısı birbirine simetrik değildir. Bu durum, belirgin bir biçimde, arka plandaki doğa görünümüyle göze çarpmaktadır. Soldaki ufuk çizgisi, sağa göre daha alçakta olarak görülmektedir. Bu yüzden, tablonun sol tarafına odaklanınca, kadın daha uzun boylu ve dik görünmektedir.

İlk bakışta kompozisyon sade ve basit görünebilmektedir. Kadın, dikkat çekici ama aynı şekilde ön plana çıkmayan bir manzaranın önünde bir sandalyede tek başına oturmaktadır. Dönemin diğer portrelerinden farklı olarak sadece yüz ve omuzlar resmedilmemiş, kadının tam duruşu gözler önüne serilmiştir. Kadın sandalyenin koluna dayanarak dik ve yanlamasına bir biçimde oturmuştur. Yüz bize bakarken vücut yana doğru dönüktür. Böylece canlı bir etki yaratılmıştır.

Kadının arkasında bir locanın korkuluğu görülmektedir. Locaya ait iki sütun resmin kenarlarından sonradan yok olmuştur. Arka bölümde resmin solunda bir patika sezilmektedir, sağında ise kurumuş ırmak yatağını andıran bir uzantı yer alır ki bunun Arezzo yakınlarındaki Buriano olduğu düşünülmektedir. Bu portrede Leonardo’nun ustalığı ayrıntıları kılı kırk yarmasında öne çıkmıştır.

Kadının sarkan saçlarını incecik bir tel örtmektedir. Elbise üzerindeki ince işlemelerde Leonardo’nun detaylara verdiği önem fark edilir. Koyu renkli giysisinin boynun epeyce aşağısındaki yakasında desenli işlemeler vardır ve yaka büzgülüdür. Hardal renkli kol ağızlarının daha ağır doğal bir ışıltı yayar. Özellikle yüzde ve ellerde görülen gölgelendirme boyutluluk etkisi yaratmak üzere özellikle kullanılmıştır.

Modelin kaşları ve kirpikleri yoktur ancak yapılan tarama çalışmaları daha önce bu detayların portrede varlığına işaret etmiştir. Leonardo'nun bu detaylar için kullandığı pigmentin zamanla solmuş veya temizleme sırasında silinmiş olduğu düşünülmektedir. Kaşlarının olmayışı, yüze soyut bir ifade kazandırmıştır. Üst üste kavuşturulmuş eller kompozisyonu tamamlar ve resme bakanda sakin, onurlu bir kişi etkisi uyandırır. Bu duruş o döneme ait bir nezaket kuralını yansıtmaktadır. Bizler bu eserdeki belirli noktalarla Avrupa’daki önemli değerleri de anlayabilmekteyiz.

Leonardo, portreyi daha tamamlanmadan, Floransa portrecilik anlayışında büyük bir etki yaratmıştır. Aynı dönemde Floransa’da bulunan genç Raffaello, Leonardo’nun atölyesine bu süreçte sık sık uğramış, yaşını almış bu ustanın biçimini hemen benimsemiş ve Mona Lisa’ya dayanarak yıllar boyunca geçerliliğini koruyacak bir portreleme anlayışı oluşturmuştur. Floransalı müşterilerine bu yeni anlayışla yapıtlar üretmiştir. Mona Lisa'yla aynı duruşlu “Moddalena Doni” ve “Kadın ile Tekboynuz” portreleriyle Leonardo’nun Mona Lisa’sı ile parlayan yeni anlayışı sürdürmüştür.

Mona Lisa üzerinde yıllarca çalışan Leonardo, sanat tarihinin en büyük başyapıtlarından birini büyük emeklerle yaratmıştır. Resmi müşterisine teslim etmemiş ve hep yanında kalmıştır. Leonardo hazırladığı bu resmi krala armağan etse de son olarak Paris’teki müzeye verilmiştir.

1911’de Louvre'da sergilendiğinde İtalya’ya geri götürmek isteyen müze çalışanlarından İtalyan Vincenzo Peruggia tarafından çalınmış ve 1913’te Floransa'da tuhaf bir biçimde ortaya çıkmıştır. Soygun ve üzerinde çok konuşulan tekrar bulunma resimi tüm dünyada manşetlere taşımış ve ilgi de bu sayede daha da artmıştır. Her yıl milyonlarca kişinin ziyaret ettiği Paris’e iade edilen tablo, Louvre Müzesi’nin en büyük başyapıtı olarak kurşun geçirmeyen camın ardında sergilenmektedir.