Motivasyonun Anatomisi

Kendinin efendisi olma yolunda.

1.Bölüm

Davranışlarımıza yön veren güdülerimizin farkında olmak, kafamızın içerisindeki hangi düşünce söylemlerinin eylemlerimizi inşa ettiğini anlamak açısından oldukça önemlidir.

Her davranışımızın arkasında o davranışı harekete geçiren bir güdülenme mevcuttur.

İsteklerimiz, arzularımız, ilgilerimiz ve ihtiyaçlarımız gibi değerler bizi harekete geçiren güdülenme unsurlarıdır. Tüm davranışlarımız bahsedilen unsurlar üzerinden şekillenerek hayat bulur.

Harekete geçmemiz için tamamlama ihtiyacında olduğumuz eksiklere ihtiyacımız vardır. Eksik olmadığında tamamlama arzusu da bulunmayacaktır.

Direkt olarak yaşamsal canlılığı devam ettirmemize olanak tanıyan fizyolojik gereksinimlerimizi karşıladığımızda bir üst boyuttaki gereksinimleri karşılamaya güdüleniriz. Neye ya da nelere ihtiyaç duyduğumuzu hissediyorsak o yöne doğru gelişmeye odaklı bir yapılanma hâlindeyizdir.

İnsanlar olarak doğada hayat bulan diğer canlılardan daha öznel olarak gelişmiş gereksinimlere sahibiz. Birincil olarak adlandırılan açlık, susuzluk ve cinsellik gibi dürtülerin ötesinde daha kompleks olabilecek şekilde çalışan bir sistemimiz var.

Biyolojik olarak gelişebilen bir sürece psikolojik bir hissediş ile tepki verebiliyoruz.

Belirli sürelerde acıkan karnımızı sadece daha ince gözükebilmek adına yemekten mahrum bırakabilmek ya da önümüzdeki bir işi kusursuz şekilde halledebilmek adına aslında ihtiyaç duyduğumuz anda tuvalete gitmeyi dahi ihmal edebiliyor olmamız, tüm bu kompleksin en basite indirilmiş örnek davranış modellemeleridir.

Davranışımıza yön veren bu güdülenme mekanizmasını tanımak hangi yönde motive olduğumuzu fark edebilmek adına hayati önem taşır.

Birçok insan ne istediğinden ve neyi sevdiğinden emin olamadığından yakınır. Veya çok seveceğini düşündüğü bir takım şeylerden kısa bir süre sonra bıkabilir.

Bu ve benzeri kendini derinden kavrayamıyor olmanın yaşattığı deneyimlerin çözümlemesi, kişinin kendi güdülenme metotlarını analiz etmesi ile birlikte açıklığa kavuşturulabilir.

Motivasyonun kaynağının keşfine geçmeden önce kısaca değinme zorunluluğu gördüğüm yerler ise öğrenilmiş dürtülerin sağlıklı işlemesi üzerine olacak ki temeli sağlam atalım.

Aç iken kendimizi doyurmaya yönelişimiz, vücudumuz susuz kaldığında sabit dengemizi oluşturan biyolojik sistemin verdiği uyarıcı tepkimeler ya da uyarılma düzeyimizin hangi seviyelerde olduğu gibi etapların keşfedilmesi için ekstra bir çaba harcamayız. Fakat bu etaptaki süreçlerde kendimize gerekli özeni takviye edemiyorsak bir üst etaptaki öğrenilmesi gereken güdüleyicilerde birtakım sorunlar ile karşılaşmamız mümkündür.

Kafa karıştırmadan bir örnek ile basite indirgeyecek olursak. İki gün boyunca su içmeden 10km lik bir koşuya çıktığınızı düşünün. Hedefiniz olan 10km yi koşmak için harekete geçtiğinizde biyolojik dengeniz alarm verecek ve büyük ihtimalle hedefinize ulaşmakta problem yaşayacaksınız.

Bu örnekteki hedefe ulaşamama sebebi motivasyon eksikliği değil biyolojik ihtiyaçları karşılamakta kalınmış yetersizlik olacaktır.

Tıpkı bir makinaya ihtiyaç duyduğu verileri ve bakımı sistematik bir şekilde vererek en yüksek düzeyde çalışmasını sağlayabilmemiz gibi. İnsan olarak da süreç, içten dışa doğru bakımı sağlanmış olarak en yüksek faydayı getirecektir.


2.Bölüm

İlk bölümde fizyolojik ve biyolojik dengenin sağlıklı işleyişinin öneminin ve tüm bunların ötesinde çalışan psikolojik etkenlerin birincil güdülere nasıl yön verilebileceğinin üzerinde durmaya çalıştım.

Bu bölümde bahsedeceklerimiz ise insanın kendisini kaynak almaktan çıkarak dış uyarıcılar ile güdülendiği konular olacaktır.

Araştırmak, merak etmek, toplumun içerisinde kabul görmek, bağlanmak ve ilişki kurmak, başarılı olmak gibi gereksinimler kendi dışımızdaki dünya ile bir araya geldiğimizde ortaya çıkarlar. Ve bu gereksinimleri yeterli hisssettirecek kadar tatmin edemediğimiz durumlar psikolojik olarak yaşayacağımız sıkıntılar ile kendisini gösterebilir.

Dış uyarıcılara bağlı olunan bu tür ihtiyaçları karşılamakta sorun yaşadığımızda iç dünyamızdaki çalkantılar büyüyerek depresif edinimlere dönüşebilmektedir.

Örneğin, tüm çabasıyla en iyi projesini ortaya çıkartmış bir kişiyi düşünün. Ve bu kişinin patronu tarafından beklediği takdiri göremeyişini hayal edin. Bu ve benzerleri durumda kişi başarı gereksiniminin tamamlayıcısı olan güdüleyici ödülden mahrum kalmış olacaktır.

Eğer kişi kendisini takdir etmeyi gerçekleştiremiyorsa büyük bir ihtimal ile kendisini eksik ya da hatalı görmeye ve yaptığı işleri beğenmemeye başlayabilir. Bu durumda ise işe karşı duyulan motivasyon yerini karamsarlığa ve geride durmaya bırakabilir.

Bir başka örnek üzerinden ilişkilere değinecek olursak. Diyelim ki, güven duymakta zorlandığınız bir evlilik içerisindesiniz. Maddi veya manevi güven duygunuz zedelenmiş durumda. Böyle bir vaziyet içerisinde bulunurken evli olduğunuz kişiye karşı ne kadar sevgi dolu olabilir, ne kadar aidiyet hissi duyabilirsiniz? Doğal olarak ilişkinin gerekliliklerine karşı duyulan motivasyonu da kaybedeceksiniz.

Dış uyaranlar ile tamamladığımız ihtiyaçlarımızda ihtiyaç duyulan yerleri doldurmayan şeyler ile karşılaştığımızda kendimizi tükenmiş hissederiz.

Birçoğumuz benzer durumlar sonrasında hayata küser, kişileri suçlar ve elinde kalacak olan yeni bir hayat ihtimalini en başından eler.

İşte tam bu noktadan itibaren kontrolü elimize alarak kendimizi nasıl tekrar motive edebiliriz, şimdi bunu konuşalım.

Felsefi litaretürlerde kendi kendine yetebilen ve kendini gerçekleştirmiş olarak tanımlanan bireyler aşağıdaki özellikler ile birlikte anılırlar:

1- Gerçekliği verimli bir şekilde algılayan; yani gerçeğin pozitif ve negatif yönünü reddetmeden içselleştiren ve elindeki gerçeklik ile daha faydalı olabilecek yönde ilerlemeyi seçen.

2- Belirsizliğe tahammül edebilen.

3- Kendisini ve diğerlerini olduğu hâli ile kabullenebilen.

4- Kişilere değil sorunların kendisine odaklanan.

5- Yaratıcılığını ve mizah duygusunu geliştirebilen.

6- Başarısız deneyimlerini fırsata dönüştürebilen.

7- İnsanlığın refahına odaklı düşünebilen.

Tüm bu maddeleri değerlendirecek olduğumuzda esasında hayatın işleyişinde en çok şikâyetçi olduğumuz konuların üzerine nasıl çıkabileceğimizi görürüz.

Akışın bizim aleyhimize olduğunu düşünerek motivasyonu kaybetmek yerine hayatın doğal ritminin bu şekilde geliştiğini kabullenmek çözümlere açılan kapıların anahtarları niteliğinde olacaktır.

Eğer çevremizde bulunan kişilerden kaynaklı olarak sürekli aynı resime bakıyorsak farklı bir manzaranın var olabileceği fikrinden mahrum kalmış olabiliriz. Sonuç olarak çevremizi oluşturan kişi ve koşullar bireysel gelişim süreçlerimizde önemli rol oynarlar.

Fakat kişinin kendi gelişimi için sorgulaması gereken değerleri ve öğrenmesi gereken yeni öğretileri olabilir.

Motivasyonunuzu sağlamlaştırmak için nasıl bir çevrede olduğunuzu değerlendirmek ve gerekiyorsa eğer kendinizi bu çevreden soyutlamak özünüzdeki yetenekleri keşfetmeniz için harika bir fırsat olabilir. Herkesin yürüdüğü yol sizinkine uymuyor diye sizin yolunuz yanlış sayılmayacaktır. Bu sadece bir bakış açısı farkıdır.

Zor zamanlarda desteğe ihtiyaç duymak hepimiz için fazlasıyla önemli bir durumdur. Fakat içerisinde bulunduğunuz ortamdaki kişiler bu desteği size sunmuyorsa öncelikle kendinize inanmalı ve kendinize duyduğunuz güveni bir başkasından gelen destekle ölçmemeye gönüllü olmalısınız.

Belirli bir süre sonrasında kendinizle olan ilişkinizin kalitesi arttıkça size daha uygun olan bir çevrenin içerisinde destek bulma ihtimaliniz her zaman için var.

Enerjinizin kontrolü sizin elinizde olmalı. Eğer kaynağın kendisi siz olursanız birisinin prizi fişten çekmesinden tedirgin olmak durumunda kalmazsınız.

Motive konusunda en önemli detaylardan birisi neye ve ne kadar enerji harcadığınızdır. Çok çalışmak yerine akıllı çalışmak olan deyimi duymuşsunuzdur. Bir işi birden fazla işi besleyecek şekilde organize ederek sorumluluk hissiyatının baskısını kontrollü seviyelerde tutabilirsiniz.

Takdir görmek, beğenilmek, onay almak her ne kadar güdüleyici olsa merkezde her zaman siz olmalısınız. Merkezdeki düşünce dış kaynaktan gelen bir uyaran ile çalışmaya programlı olduğunda ve dış uyaran kendisini yok ettiğinde ya da beklenilmeyen bir formata soktuğunda harekete geçecek bir enerji bulamayabilirsiniz.

Herkesin doğruyu söylüyor olduğu yanılgısından uzak durmak daha sağlıklı bir zihin yapısına ve doğal olarakta daha sağlam bir motivasyon kaynağına olanak tanır.

Bazı kişiler o andaki kendi durumlarının ön planda olduğu gerekçeler ile birlikte size aslında olmadığınız şeyleri yakıştırabilir. Ya da kendilerinin faydası ön planda olacak şekilde aslında olmadıkları birileri gibi imaj çizmeye çalışabilirler.

Görünenlerin farkında olun fakat duygusal yükü üzerinize almayın derim. Benzer kişiler hayatın her alanında ve birçok kurumda karşımıza çıkacaktır.

Bu türdeki insanların hareketleri üzerinde düşünmek enerjinizi fazlasıyla tüketebilir. Çözümü size bağlı olmayan bir duruma enerji harcamak da motivasyon kazanmanızın önünde büyük bir engeldir.

Tüm bahsettiklerimizin ışığında güdülerimizin ve güdülerimizin tamamlanması için eksik kalan koşulların farkında olarak kendimize koyduğumuz hedeflerin peşinden yürümek oldukça önemlidir.

Hedef, odağa alınmış bir noktadır. Ve gözümüzün çevrilmiş olduğu bir odak varken merkezde kalmak daha kolaydır.

Zorlanmak ve kısıtlanmalara maruz kalmak maddenin doğası gereğindendir. Hayat devam ettiği sürece benzer durumlar yaşanacaktır. Önemli olan şey ise bizim benzer durumlara vermeyi seçtiğimiz çözüm odaklı tepkilerdir. Ancak bu hâliyle yaşam daha anlamlı bir hâle evrilebilir.