Mucizeler ve Skandallar Ailesinin Üyesi Şirin Devrim Anlatıyor: 'Şakir Paşa Ailesi'

Şakir Paşa ailesinin gerçeklerini yine aile üyelerinden Şirin Devrim, yazdığı kitapta anlatıyor.

Şakir Paşa Ailesi... Now TV her hafta izleyiciyi ekran başına kitleyen bir yapıma imza attı. Osmanlı'nın son dönemi ve Türkiye Cumhuriyetinin ilk yıllarının en önemli ressam ve yazarlarını bünyesinde barındıran Şakir Paşa ailesinin gerçeklerini yine aile üyelerinden Şirin Devrim, yazdığı kitapla anlatıyor. Gelin hep birlikte bu gerçeklere birlikte göz atalım...

Kabaağaçlı ailesinin ferdi olan Fahrunnisa Zeyd'in kızı Şirin Devrim, ailesinin bilinmeyenlerini, yazdığı kitabında anlatıyor. Kitap ilk olarak ingilizce basılırken, önsözünde Devrim, okurlarına Türkçe çeviri yapılırken bazı ayrıntıları değiştirdiğini (Türkiyenin doğa güzelliklerinin anlatıldığı betimlemeler) ve kitabı 15 yılda yazdığını aktarıyor. Devrim, olayları anlatırken yanılgıya düşmemek için elinden geleni yaptığını yine de kusurları olduysa bağışlama dilediğini de ekliyor.

Şirin Devrim, büyükbabası Şakir Paşa ve büyük amcası Cevad Paşayı, anlatırken şu ifadeleri kullanıyor: "İkisi de altı dil (Türkçe, Arapça, Farsça, Rumca, İtalyanca ve Fransızca) fevkalede bilirmiş. Üstelik ikisi de amatör fotoğrafçıymışlar. Cevad, Türkiye'deki en büyük kütüphanelerden birine sahipmiş. Beş bin kitabı sonradan İstanbul Arkeoloji Müzesine bağışlanmış. Şakir, 1903 yılında Paris'teki bir resim yarışmasında ikinciliği almış. Aynı zamanda 16. yüzyıl çini ve seramiklerine meraklıymış."

Büyük amcası Cevad Paşa, Padişah Abdülhamid'in sadrazamlığına kadar yükselmiş. Amcasının Abdülhamid ile ters düştüğü yanlar olduğunu belirten Şirin Devrim, Paşa'nın iki kez istifasını sunduğunu en sonunda padişahın bu istifayı kabul ettiğini yazıyor. Bununla birlikte Padişah Abdülhamid, Cevad Paşa'nın hükümeti, sarayın bütçesinden yönetmesini ve paşanın Kayser II. Wilhem ile yakınlık kurmasından kaygı duymuş. Bunun üzerine Paşa, Şam'a atanmış ve oranın koşullarından dolayı vereme yakalanmış. Cevad Paşa'nın ablası Sare Hanım, Sultan Abdülhamid'in karşısına çıkarak 'Eğer kardeşimin evine dönmesine müsaade etmezseniz, efendimiz, o ölecek, vebali de sizin boynunuza olacaktır' demiş. İzin çıkmış çıkmasına ama iş işten geçmiş. Evine sedye ile getirilen Cevad Paşa, 1900 yılında 49 yaşında ölmüş. Şakir Paşa, abisinin ölümüne kahrolurken, Sultan Abdülhamid'i yaptığı haksızlıktan dolayı affedememiş. Daha önce hiç ayak basmadığı Büyükada'dan bir ev alarak ailesi ile oraya yerleşmiş.

Aile yapısı


Şakir Paşa, ilk evliliğini ismi bilinmeyen bir kadın ile yapıyor. İlk eşinden Asım adında bir oğlu olurken,ikinci evliliğini Giritli bir ailenin kızı olan İsmet Hanım ile yapıyor ve 6 çocuğu (Cevat, Hakiye, Ayşe, Suat, Fahrünnisa, Aliye) oluyor.

Şirin Devrim, büyük dayısı Asım'ı anlatırken, onunla birkaz kez karşılaştığını ve onu sinemada bilet keserken gördüğünde donakaldığını anlatıyor. Çocukluğunda sadrazam dizlerinde hoplatılmış, sarayda padişahın ayakları dibinde oynamış, Fransa'da ünlü Saint-Cyr Askeri Uzmanlık Okulu'ndan mezun olmuş bir adamın, hayatını kazanmak için bu gibi işler yapmaya mecbur kalmasını bir türlü anlamlandıramadığını ve içine sindiremediğini belirtiyor.

Halikarnas Balıkçısı

Şirin Devrim, büyük dayısı Cevat'ın (Halikarnas Balıkçısı), ailenin göz bebeği olduğunu ve en iyi eğitim imkanlarından faydalandığını ifade ediyor. Öyle ki, Oxford Üniversitesi'ne gitmiş, yatılı okulun kısıtlamalarından nefret ettiğini belirtmiş. Ayrıca, harcamalarına dikkat etmeyen Cevat, babası ile sürekli parasal sorunlar yaşıyormuş. En sonunda babası geri çağırdığında onu dinlememiş ve Roma'ya gitmiş. Güzel Sanatlar Akademisine yazılan Cevat, eve yazdığı mektuplarda 'Nihayet mesleğimi buldum, sanat benim tutkum, ilk kez kendimi mutlu hissediyorum' demiş.

İlk eşi Aniesi ile evlenmiş. Ailesi ile İstanbul'a dönen Cevat, İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi'nde minyatür çalışmalarına başlamış. İstanbul'a dönmesi, paşa için yeterli gelmemiş çünkü Cevat gelir sağlayamıyormuş ve sürekli aralarında kavga çıkıyormuş. O zamanlar Şakir Paşa, Selanik'te bir otel yaptırıyormuş. Bu otel işini ise İsmet Hanım'ın kardeşi Mithat önermiş çünkü şehrin ileride önem kazanacağını düşünmüş. Gelin görün ki bu o kadar da iyi bir fikir değilmiş. İnşaatın giderleri sanıldığından fazlaymış. Öyle ki İsmet Hanım'ın takıları bile bozdurulmuş. Asıl olay ise 1912 Balkan Savaşı'nın patlaması ile yaşanmış. Savaş sırasında Yunanlı bir tedhişçi Şakir Paşa'nın oteline bomba koyup havaya uçurmuş. Bununla birlikte paşa bütün varlığını yitirmiş. Bu parasal sıkıntılar da baba-oğulun arasını iyiden iyiye açmış.

Cevad, Şakir Paşa'yı neden öldürdü?

Şirin Devrim, kitabı yazarken öğrenmek istediği ilk şeyin Paşa'nın ölümünü ailenin nasıl aldığı haberi olduğunu dile getiriyor. Annesi Fahrünisa'nın aldığı notlarda şu satırlar yer alıyor:

"Kapı çaldı. Kapılar açıldı, çarpıldı, birtakım sesler yükseldi, alçaldı. Az sonra uyandırıldım, babamın hastalandığı haberi verildi."

Şakir Paşa hiç dönmemiş, ertesi gün arkadaşı Sait Paşa'nın getirdiği telgrafta Şakir Paşa'nın, oğlu Cevad'ın tabancasından çıkan bir kurşunla öldürüldüğü yazıyormuş. Fahrünnisa ve Aliye, halaları Sare hanıma gönderildi. Babalarının bir kalp krizi sonucu öldüğü ve bu konuda soru sormamaları söylenmiş.

Cevad yargılandı ve adam öldürmekten 14 yıl yedi. Mahkemede İsmet Hanım oğlunun tarafını tutmuş ve bunun bir kaza olduğu konusunda ısrarcı olmuş. Yargıç, bunun tasarlanmış bir cinayet olmadığına ama aynı zamanda kaza olmadığına da karar vermiş.

Olay, ülkede geniş bir yankı uyandırmış. Devrim'in yazdıklarına göre olay hakkında çok fazla rivayet var. Bunlardan birisi de genç karısının babası ile ilişkisi olduğunu öğrenen Cevat, bunu kıskançlıktan yaptı. Bir başka rivayete göre ise Cevat, babasının hesabından zimmetine para geçirdi ve öğreneceği korkusundan onu öldürdü. Kimileri kaza derken, kimileri ise soğukkanlı bir cinnet olarak nitelendirdi. Şirin Devrim, Suat dayısının o gece olay yerinde olduğunu ve onun ağzından edindiği bilginin en korkuncu olduğunu dile getiriyor. Suat'a göre, Cevat, sözde babasını öldürmek ve işe politik bir suikast ya da hırsızlık süsü vermek için, kendisini, lalayı, hatta köpekleri Tom'u ilaçla uyutmuş, Şakir Paşa'yı uykusunda öldürmüş.

Cevad ise bu konu hakkında 1957'de Azra Erhat'a (Azra Erhat: Mektuplarıyla Halikarnas Balıkçısı)yazdığı mektuplarında şu ifadeleri kullanıyor:

"Korkunç bir acı duydum. Amma vicdan azabı duymadım"

"Bende hep bir isyan hali vardı. Bir çöp, terazinin bir kefesine ağır basabilir. Bu cümlem, büyük bir tecrübenin neticesidir. Eh canım münakaşa hep karışık konular üzerineydi ve pek şiddetliydi. Babam çiftlikte her zaman bir suikastten korktuğu için, yanında müteaddit tabancalar ve silahlar bulundururdu. Evvela zengin bir adam, sonra asker. Münakaşa öyle bir raddeye vardı ki benim üzerime ateş etti. Ben rasgele oradaki bir tabancayı alarak -amma onun eli tabancaya giderken yüzünden okudum- ona doğru nişan almadan ateş ettim. İlkin onunki -hemen sonra- benimki. Aynı zamanda gibi bir şey. Bu münakaşa götürmez, yoksa ben ölen olurdum. Hayır o öldü! Ben de ölümden beter mahvoldum. O kurtuldu. Korkunç bir acı duydum. Amma vicdan azabı duymadım. Ondan daha korkunç bir şey oldu. Kendime olan güvenimi kaybettim. Yani kendimi o gün bugün yalan sanıyorum. Beni methettikleri zaman kızarım."

"Hapishanede olduğum halde, ondan kurtulduğuma sevinirdim"

Şirin Devrim, annesine bu konu hakkında soru sorduğunu ama annesinin bilgi sahibi olmadığını ve bilmek istemediğini dile getiriyor. Devrim'e göre, Cevad, ancak babası olmazsa yaşamını istediği gibi sürdürebileceğini düşünüyordu. O gün de öfkeden gözleri dönünce bu olay oldu. Devrim, bu düşüncesine kanıt olarak Cevat dayısının Azra Erhat'a yazdığı mektubun son satırlarına dikkat çekiyor:

"Hapishanede gece rüyamda çocukluğumu görürdüm. Uyanınca rüya imiş diye sevinirdim, hapishanede olduğum halde, yani ondan kurtulduğuma sevinirdim."

Hakiye, Ayşe ve Suat

Şirin Devrim, Hakiye ve Ayşe teyzelerinin asker eşleri olduğunu ve savaş zamanı yaşananlara da dikkat çekiyor. Hakiye Teyzesi'nin asker olan eşi Emin (Koral) eniştesinin Malta Sürgünleri'nde yer alan kişilerden olduğunu ve 3 yıl boyunca yargılanmadığını belirtiyor. Bu evlilikten ise ünlü sanatçı Füreya Koral dünyaya gelmiş o da Atatürk'ün yaverlerinden Kılıç Ali ile evlenmişti. Ayşe teyzesi ise yine asker olan Ahmet Erner ile evlendi.

Devrim, dayısı Suat'ı anlatırken MİT (Milli İstihbarat Teşkilatı) için çalıştığını ailenin bu görevi bilmediğini ifade ediyor. Onun görevi, Alman kaynaklarından haber alıp Türk sorumlularına bildirmek olduğunu da ekliyor. Hatta Suat dayısının, en önemli kaynağının zengin bir ailenin iyi yetişmiş oğlu, yirmi beş yaşındaki Wilhelm Hamburger'di. Anlatılana göre Suat, Burger'ı kurtarmış, Burger yıllar sonra "Biliyor musunuz, Suat benim hayatımı kurtardı. Yaşamımı ona borçluyum" ifadelerini kullanmış.

Aliye Berger

Türk gravür ve grafik sanatçısı, ressam olan Aliye Berger, aynı zamanda Şirin Devrim de teyzesidir. Türkiye'nin öncü kazıma ve oyma gravür sanatçılarındandır. Adını geniş sanat çevrelerine ilk kez 1954'te Yapı Kredi Bankası'nın düzenlediği resim yarışmasında birinci seçilerek duyurmuş, dışa vurumcu oyma baskıları ile tanınmıştır.

'Berger'e olan aşkı adeta efsane olmuştu'

Aliye Berger, Karl Berger ile büyük bir aşk yaşamış ve 23 yıllık birlikteliklerinden sonra evlenmişlerdir. Bu evlilikten 6 ay sonra Karl Berger, vefat etmiştir. Devrim, teyzesi Aliye'nin yaşadığı büyük aşkı anlatırken şu ifadeleri kullanıyor:

'Sevgilisi Kari Berger'i haftada iki defa ziyaret ederdi. Dindar ve sofu büyükannem çaresiz kalmıştı. Kızını evden atacak değildi ya, onun için bu tutumuna katlanıyordu.  Berger, Aliye'nin yalnızca kalbini değil. ruhunu da tutsak etmişti. Berger'e olan tutkusu, Aliye'nin yaşama nedeni olmuştu. Onun yüzünden, evlenmek için karşısına çıkan kaç önemli ve zengin kişiyi reddetmişti. Berger'e olan aşkı adeta efsane olmuştu.'

Silahla yaralama olayı: "Aliye Marie'yi vurdu"

Aliye Berger'in bir kadını silahla yaraladığı skandalı gazetelere boy boy gözükmüştü. Şirin Devrim ise bu olayı şu şekilde aktarıyor:

'Aşklarının başladığından bu yana dört yıl geçmiş, Aliye yinni beş yaşına gelmişti. Annem ile babam Paris'teyken, bir gün öğrendi ki bir rakibesi var! Berger'e piyanoda eşlik eden kadın! Artık kıskançlıktan içi içini yiyordu. Ne yemek yiyebiliyor ne de uyuyabiliyordu. Sonunda işi halletmeye karar verdi. Babamın bir tabancasını bulup Üsküdar'da oturan kadının evine gitti. Bir ağacın arkasına saklanıp bekledi. Ev sakindi, sanki kimse yoktu, ama az sonra içerisini çok iyi seyredebildiği pencereden, kadınla Berger'in odaya girdiklerini gördü. Berger bir koltuğa oturdu, kadın da eğilip onun çoraplarını, ayakkabılarını giydirmeye başladı. Gördükleri, onların az önce seviştiklerini kanıtlıyordu. Deliye döndü! Saklandığı yerden fırladığı gibi ön kapıya koşup zili çaldı. Rakibe kapıyı açınca Aliye de tabancayı sıktı. Kurşun kadının kalçasına saplandı; ama kadın, çok şükür, ölmedi.  Hadili... Müthiş bir skandal daha Şakir Paşa ailesini sarstı! Gazeteler, "Aliye Marie'yi vurdu" diye koca koca manşetler attılar ve aile bir kez daha dillere düştü! Allahtan, Marie evliydi ve bir oğlu vardı. Teyzemi mahkemeye vermedi. Kanuni işlem falan da yapılmadığından olay, kaza süsü verilerek geçiştirildi. Berger, teyzeme arka çıktı. Ondan ayrılırsa belki de Aliye'nin aklını kaçıracağından korkuyordu. Bilmiyorum, belki de aşkının derinliğini görmek, kendisi için Aliye'nin neler yapabileceğini keşfetmek onu duygulandırmıştı. Her ne hal ise, aşkları eskisi gibi devam etti.'

Fahrünnisa Zeyd

Şirin Devrim, annesi Fahrünnisa'dan bahsederken onun geleneksel anne portresini tamamıyla yıkan bir kadın olduğuna değiniyor. Öyle ki bir cümlesinde üvey annesi Fatma'nın hayatta en büyük isteği, babasını memnun etmek olduğundan, kendisine iyi bir annelik yapmak için çırpındığını söylerken, yaptığı bazı özel hareketlerin kendi annesinin bile yapmadığını dile getiriyordu. Devrim bu durumu şu sözlerle ifade ediyor:

"Annem yalnızca bizim sanatsal, entelektüel ve ahlaki bakımdan iyi yetişmemize özen gösterdi. Yoksa anneliğin asıl görevleri onu hiç ilgilendirmezdi. Dolayısıyla Fatma'nın bana yaptığı anneliğin keyfıni yudum yudum çıkarıyordum. Aynı zamanda görüyordum ki, böyle yetişmiş olsaydım şımarık mı şımarık, yazıya çiziye pek ilgi duymayan bir tip olacaktım. Anneme minnettardım: ama Fatma'yı olduğu gibi seviyor ve bana yaptıklarının da kadrini fazlasıyla biliyordum."

Fahrünnisa Zeyd, ilk evliliğini ünlü Türk şair, romancı ve oyun yazarı İzzet Melih ile yapmış bu evlilikten Şirin Devrim ve Nejad Melih Devrim adında iki çocukları olmuştu.

İkinci evliliğini Kral I. Faysal'ın kardeşi ve dönemin Irak Büyükelçisi Emir Zeyd ile yaptı. Şirin Devrim, üvey babası Zeyd'in ağırbaşlı, ileri görüşlü ve sabırlı bir insan olarak tanımlıyor. Zeyd'in annesi de Türk soyundan geliyor. Bu evlilikten Raad isminde çocukları oldu.

Fahrünnisa, davet vermekten çok hoşlanıyordu. Emir Zeyd'in görevi dolayısıyla gittikleri ülkelerde Fahrünnisa'nın davetleri oldukça ilgi çekerdi. Aynı zamanda resim yapmaktan asla vazgeçmeyen Fahrünnisa çeşitli ülkelerde ünlü resim sergilerini açmaya da devam etti. En ünlü tablolarından birisi anneannesi ve kardeşi Aliye Berger'in portresi olarak biliniyor.

Bununla birlikte, Fahrünnisa tarihe yön vermiş önemli insanlarla (Kraliçe Elizabeth, Adolf Hitler) birarada bulunmuş. Hatta Nisa, Adolf Hitler'in daveti ile 15 dakika süren bir çay partisine katılmış.

Fahrünnisa Zeyd 5 Eylül 1991 yılında vefat etti. Kuşağının en sonuncusu olan Zeyd, Vefatından bir yıl önce, biri Almanya' da Aachen'da Peter Ludwig Müzesi'nde, öteki de Paris'te Monde Arabe (Arap Dünyası) Enstitüsü'nde iki büyük retrospektif sergi açtı. İkisine de ancak tekerlekli sandalyeyle gelebilmişti. Ürdün Kralı Hüseyin, Nisa'nın cenazesine devlet töreni yaptırdı. Şimdi Kraliyet Mezarlığı'nda, Emir Zeyd'in yanında yatıyor. 

Şirin Devrim, ABD'de oyunculuk eğitimi alarak orada yaşamını sürdürdü. 7 Mart 2011 tarihinde NewYork'da hayatını kaybetti. Ailesi hakkında objektif olmaya özen göstererek yazdığı 'Şakir Paşa Ailesi' kitabı da okuyucularına miras bıraktı. Elinizden düşüremeyeceğiniz, tarihin derin sularında yüzeceğiniz ve zaman zaman empati yapabileceğini bu kitabı okumanızı şiddetle tavsiye ederim.