Mühim Olan Sonuç mu Süreç mi?: Little Miss Sunshine

Peki başarı sadece elde edilen sonuca göre değerlendirilebilir mi?

Belli bir yaşa geldikten sonra hepimiz belli konularda yarış içerisine gireriz. Bugün bu oyunda birinci olucum, yarın şu işi kazanıcam, bu okula gideceğim. Peki başarı sadece elde edilen sonuca göre değerlendirilebilir mi?

Valerie Faris ve Jonathan Dayron tarafından yönetilen 2006 yapım bir ailenin Californa’ya olan yolculuklarını anlatıyor. Gösterime girdiği dönemde büyük bir ses getirmiş olan film 79. Akademi Ödüllerinde dört dala aday olarak gösteriliyor ve En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ile En İyi Senaryo alanında ödül alıyor.

Filmimiz akademisyen Frank’in(Steve Caroll) giriştiği bir intihar teşebbüsü sonucu kız kardeşi Sherly’nin (Toni Colette) evine taşınmasıyla başlıyor. Frank’in misafir olduğu bu ev Sherly ile birlikte beş kişiden oluşuyor. İnsanları kaybedenler ve kazananlar olarak ikiye ayırmış hırslı bir baba olan Richard(Greg Kinner), madde bağımlısı bir büyükbaba olan Edwin (Alan Arkin),  Nietzsche hayranı ve hayalı Airfoce Akademisine gitmek olan bu yolda bir sessizlik yemini etmiş ağabey Dwaye(Paul Dano) ve evin en küçük bireyi olan Little Miss Sunshine adlı güzellik yarışmasına kazanmayı hedefleyen Olive(Abigail Breslin).  Asıl hikâye tüm ailenin bulunduğu bir akşam yemeğinde çalan telefonuyla başlıyor. Olive Little Miss Sunshine’nin California seçmelerine gitmeye hak kazanıyor ama ortada bir sorun var. Nasıl gidecekler?

Verilen karar sonucu en sonunda hep birlikte sarı bir Volkswagen marka otobüse biniyorlar. Bu altık kişilik ekip belki de daha önce hiç geçirmedikleri kadar daha çok vakit geçiriyorlar. Minibüsleri bozuluyor ama elbirliğiyle üstesinden geliyorlar. Richard’ın iş anlaşması iptal oluyor ve aile iflasın eşiğine geldiklerini fark ediyor. Aynı gün akşam otelde kalıyorlar ve sabaha büyükbaba Edwin hayatını kaybediyor. Tüm bu yaşananlara ek olarak Dwayne renk körü olduğu için AirForce Akademisine gidemeyeceğini öğreniyor. Tartışmalara yaşanıyor, özürler dileniyor ve ekip büyükbaba Richard’ı kaybetmenin acısını içlerinde bir köşeye iterek Californa’ya varıyor. Nitekim Little Miss Sunshine birçoğunun beklenildiğinden farklı bir yarışma çıkıyor. Kapitalizmin güzellik algısıyla yüzlerini boyatmış, saçlarını yaptırmış, yapay gülümsemelerle dolu yerde Olive bütün bu insanların arasına uymadığını fark ediyor. Bu yaşananlar aslında Amerikan güzellik yarışmalarının ve gerçekçi olmayan güzellik algısının bir eleştirisi olarak karşımıza çıkıyor. İşte tam bu sırada Richard kendi içindeki kazanma duygusunun kızına ne yaptığını görüyor. Richard da dahil yarışmasını istemeyen birçok kişiye rağmen Olive sahneye çıkıyor ve kaybediyor. Belki de Little Miss Sunshine’nın biricikliği de tam olarak burada yatıyor. Toplumun belirlediği güzellik ve başarı standartlarının var olduğunu, hayatta her zaman kazanamayacağımızı bir kez daha anlamamızı sağlıyor. Bazen ne kadar çalışırsak çalışalım istediğimi ‘o’ okula giremeyeceğimizi, ’o’ işi alamayacağımızı ve ‘doğallık’ ile güzellik yarışması kazanmayacağımızı gösteriyor. Peki başarı her zaman sonuç odaklı mı olmalı? Her ne kadar zorluklar içerse de sarı bir Volkswagen ile gidilen yolun sonu yoldan daha mı önemli? Eğer bu sorulara ‘evet’ cevabını verirsem sanırsam Little Miss Sunshine’ı kötü bir film ilan etmiş olacağım ki bunu yapmak hiç ama hiç istemiyorum. Daha nice başarısızlıklarımıza ve devamı gelecek olan film yorumlarına!