Bağımsız Sinema Nedir?

Bu terim, klasik Hollywood yapımlarından farklı olan sanat filmlerini tarif etmekte kullanılır.

Bağımsız sinema denilince aklımıza ana akımdan olmayan, popüler olmayan, eleştirel sinema gelmeli. Bağımsız sinemanın dilinin, yapım özelliğinin, anlattığı hikâyenin popülerden farklı olduğunun bilinmesi ve üretiminin bu bağlamda olması gerekir. Bağımsız özelliğini taşıması için, biçimde ve içerikte bilinçli olunması lazım. Üretim aşamasında yapımcının, ana akım medyanın, egemen iktidarın söylemlerinden etkilenmemesi ve özgürce anlatmak istediği düşünceyi aktarması gerekir. Bağımsız sinemanın herkes tarafından anlaşılma, beğenilme çabası olmamalı. Günümüzde festivaller aracılığıyla bağımsız filmlere ilgi arttığı için sponsorlar ve ortak yapımlar bağımsız sinemayı kendilerine bağımlı hale getirdiler. Beğenilme, gişe kaygısı yönetmenlerin anlatım özgürlüğünü kısıtladığı için, popüler sinema kadar olmasa da genele hitap eden içerikler daha çok üretilmeye başladı.

Bağımsız adı altında sunulan çoğu film, dağıtım ve gösterim sürecinde bağımlı halde aslında. Ortak yapımlarla çalışılarak bağımsız sinema adı altında gösterime sokulan filmlere tam anlamıyla bağımsız diyemeyiz. Maddi açısından yapımcıların bir beklentisi, istediği olduğu için yapılan filmlerin genel izleyiciyi çekmeye yönelik bir reklamı, dağıtımı oluyor. Maddi olarak bağımlılığından kurtulsa bile, üretilen metnin içeriği egemen söyleme, ana akıma karşıt olamıyor. Sinemanın bir kalıba oturtulmaya çalışması, uygulanan sansürler üretim aşamasındaki en büyük etkiler oluyor. Gösterime koyacak sinema salonunun bulunamaması gibi nedenler bağımsız sinemayı bağımlı hale getiriyor. 

Popüler sinemanın toz pembe gerçeklik algısının karşısında bağımsız sinemanın kurgu ve gerçeği harmanlayarak önümüze sunması üstünde konuşmamızı sağlayacak filmler çıkarıyor. Requiem for a Dream (2000), 2000'lerin değişen izleyici kitlesi ve sinema algısıyla dikkat çeken bir film. Koyu renk paleti, mekân seçimleriyle tamamlanan karakterler ve hikâye anlatım biçiminin alışılmadık olması, sisteme karşı eleştirinin olması ve yine izleyici nesnel konumda bırakılırken aralarda karakterlerin kameraya direkt bakmasıyla seyirciye kendisi hatırlatan bir yol izlemesiyle bağımsız sinemaya örnek oluşturduğunu söyleyebiliriz. İdeolojik aygıtlara eleştirel yaklaşımıyla da bağımsız bir filmden isteneni yaptığını görebiliriz. Popüler sinemanın yaptığı gibi mutlu sonla bitirmek yerine gerçek bir sonla, çekildiği dönemin kültürel, politik gerçeğine değinmesi açısından da bağımsız diyebileceğimiz bir film.


Kadın temsili açısından iyi diyebileceğim bağımsız bir film olan Little Miss Sunshine (2006), aynı zamanda yine sisteme, güzellik standartlarına yaptığı eleştiri ile konuşulabilir. Sherly karakteri, anne olduğunu için kendinden, kariyerinden vazgeçmemiş olmasıyla, söz geçirebilen güçlü bir kadın karakter oluşuyla iyi bir örnek diyebilirim. Film pek çok açıdan topluma karşı eleştiri yapıyor. Standardize edilmiş güzellik algısı, kendi başarısızlığını çocuklarıyla tamamlamak isteyen ebeveyn hırsları, kadın gibi giydirilmiş ve yarışmaya zorlanan küçük kız çocukları üzerinden pedofili gibi konuları gündeme getirmekte. Filmin sonunda popüler sinemada olduğunu gibi ilahi bir güçle mutlu sona ulaşmıyor hiçbir karakter. Film farkındalık yaratma isteğiyle izleyicinin karşısına çıkıyor

Bağımsız sinema dediğimiz zaman aklımıza gelen kriterler artık çoğu filmde doğru düzgün karşımıza çıkmıyor. Ortak yapımlarla çalışılması, izleyici kaygısı özgür bir film çıkmasına engel oluyor.