Mutluluğa Giden Felsefe: Stoacılık

Stoa felsefesi, M.Ö 336-264 yıllarında yaşamış olan Kıbrıslı Zenon tarafından kurulmuş bir felsefe okuludur.

Bu felsefi pratiğe göre aslolan bilgelik aşkı ve arayışıdır. Bu bilgelik arayışının temeli ise tanrısal ve insani olan şeyin bilgisidir. Zenon bu felsefeyi bize üç izlek göstererek sunar. Bunlardan birincisi usa vurma kuralları olarak mantık, ikincisi evrendeki varlıkların hakikati fizik ve üçüncüsü ise erdemli yaşamayı öğreten ahlak olarak karşımıza çıkar. Bu felsefe temelde doğayla bir yaşamak ve onun kurallarına boyun eğmektir. Stoacılığın temsilcileri arasında Zenon, Khrysippos, Kleanthes, Seneca, Panaitios, Marcus Aurelius ve Epiktetos yer almaktadır. Bu felsefi düşünce varlığın tanrısal olduğunu, evrenin her yerinde bir düzenin, ahengin ve iyiliğin hüküm sürdüğünü, her şeyin tanrısal bilgiye ve inayete dayandığı, aynı zamanda insanın da bu tanrısallığın bir parçası olduğu ve eğer doğaya uygun yaşanırsa mutlu ve erdemli olunacağı görüşünü savunmaktadır. Stoa felsefesinin filozofları genel olarak ahlak üzerinde durmuş ve bunu fizik ile temellendirmeye çalışmışlardır. Stoacılık düşüncesine genel bir manzaradan bakmak gerekirse, Diogenes Laertius’ un söylediğine göre ticaretle uğraşan Zenon’un babası Mneseas, Atina seyahatinin dönüşünde Sokrates’in öğrencisi olan Ksenofon’un bir eserini oğluna hediye etmiştir ve Zenon’un felsefeyle alakası burada başlamıştır. Zenon, Atina’ ya taşınarak Diogenes’in öğrencisi olan Kinik Krates’ten ders almaya başlamıştır. Bir rivayete göre Atina’da bir kitapçıda Sokretes’in kitaplarıyla tanışan ve onun felsefesine ilgi duyan Zenon, kitapçıya, “Sokrates’i nerede bulurum?” diye sorar.


Kitapçı ise o sırada yoldan geçen bir adamı göstererek onu takip etmesini söyler. Yoldan geçen bu adam Kinik Krates’dir. Krates, yüklü serveti olan ve iyi bir aileye mensup bir adamdır fakat yoksul hayatı sürmek için Atina’ya gelir. Bir rivayete göre Diogenes onu tüm malını bırakıp, servetini de denize atması için ikna etmiş. Böylelikle Krates hayatına Kinik olarak devam etmiştir. Bazı biyografi yazarları Zenon ile ilgili bazı anekdotlara değinmişler. Kratesin öğrencisi olan Zenon, ilk zamanlarında herkesi sınıfına göre davranmasını doğru bulurmuş. Kendisi de eski varlıklı bir tüccar olarak ‘alt sınıftaki’ insanların davranışlarından çekiniyormuş. Bunu fark eden Krates, bir gün Zenon’un eline bir tas çorba verir ve onunla beraber yürümesini ister. Elindeki bir tas çorbayla yürüyen Zenon kalabalığın bakışları etrafında utanç içinde yoluna devam ederken Krates elindeki sopayla Zenon’nun elindeki çorba tasına vurur. Üstü başı çorba olan Zenon bu durumdan daha çok utanır ve kaçmaya yeltenir. Bunu gören Krates “Niye utanıp kaçıyorsun? Senin başına kötü bir şey gelmedi” der. Bu olay Zenon’un felsefi görüşünde önemli bir etki bırakmış ve her insanın eşit olduğu düşüncesini ortaya atmıştır. Zenon Krates’in yanında eğitimini tamamlayıp ilk eserini çıkardıktan sonra Stoa okulunun temellerini atmaya başlar. Stoa felsefesinin temel düşüncesi mutluluktur. Mutluluk ise bilgi arayışıdır.



Stoa isminin nereden geldiğine bakacak olursak eğer okulun duvarları resimli ve süslü sütunlardan oluştuğu için Yunancada sütunlu anlamına gelen Stoa ismi verilmiştir. Stoa düşüncesi Zenon’dan sonra 3 ayrı evreye bölünmüştür. Bunlar M.Ö 300-130 eski Stoa, M.Ö 130-50 orta Stoa ve son olarak M.Ö 50 – M.S 300 Roma Stoası. Stoa okulunun temel öğretilerine göz atmak gerekirse felsefeyi mantık, fizik ve etik olarak ayıran Zenon, Stoa düşüncesini aynı Kinikler gibi ahlak üzerine temellendirmiştir. Bu ahlak anlayışı ontolojik bir temele dayanır. Düşünceye göre ahlak sistemi kozmik sistemle ilgilidir. Stoa düşüncesinde amaç doğaya uygun olarak yaşamaktır. Bunun gerçekleştirebilmek için doğayı bilmek ve doğaya karşı ödevlerimizi yerine getirmektir. O yüzden mantık, fizik ve ahlak olarak üçe ayrılmıştır. 

Mantık

Stoa felsefesinde mantık, hakikati arama ve yanlışı ortadan kaldırmak olarak kabul edilir. Çünkü mantık olmadan varlık hakkındaki bilgiye ulaşılamaz. Bu hakikate diyalektik sayesinde muhakeme yaparak ulaşılır. Diyalektik olmazsa hiçbir sorunun cevabına ulaşılamaz. Onlara göre; fiziği ağaca, ahlakı tarlaya ve mantığı ise ahlakı koruduğu için duvara benzetmişlerdir. Yani stoacılara göre mantık bir erdemdir ve mutluluğa giden yoldur. Ne varlığın hakikatine ne de erdeme mantık olmadan ulaşılamaz.


Fizik

Bu düşüncenin fizik kısmı stoacılar için çok önemlidir. Çünkü iyi olan şeyi bulmak ve bu sayede mutluluğa erişmek doğanın sırlarına bağlıdır. Bu kısımda en önemli soru doğanın ne olduğu sorudur. Sadece madde üzerinde durmaz aynı zamanda maddenin varlığının özü Tanrının da kendisidir. Kısaca evren bir tanrıdır ve maddenin de özüdür. Doğa, evren, insan belli bir mantıksal zincirle birbirine bağlıdır. Çünkü doğanın, evrenin kendisi tanrı olduğu için bilinçten ayrı tutulamaz ve belli yasalara göre işler. Böylece doğa, evren, insan, bilinç tektir. Amaç buna uygun, doğayla uyumlu yaşamaktır. Bu durumda insanın kendi özünü bilmesinden geçer. Stoacılar bu teklik ve birlik düşüncesiyle insanın da doğasını incelemiş onu kavramaya çalışmıştır.


Ahlak

Hakikate düşünceyle ulaştıktan sonra erdemli ve mutlu olmak için kendine nasıl bir izlek yaratmalı insan? Sonuç olarak evreni anlamaya ve hakikati bulmaya çalışan insan aynı zamanda ona da uygun yaşamalı, evrenin yasalarına boyun eğmelidir. Evrenin yasasıyla insan özünün bir olduğunu Stoacı fizik düşüncesi sağlamaktadır. Fakat bu bilgiyle bize erdemli bir biçimde yaşayacak yolu bize ahlak göstermektedir. Bu düşüncenin amacı teoride bilgi değil yaşamda bilgidir. 


Stoacı düşüncenin erdemleri üzerine konuşmak gerekirse bunları küçük başlıklar altında sıralamakta fayda olduğunu düşünüyorum. Bunlar; andreia (cesaret), dikaiosyne (adalet), sophrosyne (ölçülülük) ve phronesis (pratik bilgelik). 

Andreia (Cesaret)

Düşüncede sadece ölüm ve tehlike dışında hiçbir şeyden endişe duymamaktır. Andreia stoacı düşüncede korku veren durumlarda sakince ve erdemli bir biçimde düşünmektir. Korkudan etkilenmemek üzere yapılan bir pratiktir. 

Dikaiosyne (Adalet)

Hak edene hak ettiğini vermek anlamına gelir. Genel açıdan doğru ve dürüst olmakla girift bir anlamı vardır. Bu ahlaki bilgilik eylemlere uygulanırsa adalet sağlanır. Objektiflik ve nezaket Adalet ile birlikte gelir. 

Sophrosyne (Ölçülülük)

Özdisiplin ve kendini denetleme gücüdür. Tutkuları ve arzuları kontrol edebilmek ve öz denetimi sağlamak anlamına gelir. Özde “kendini bilmek”tir.


Phronesis (Pratik Bilgelik)

Temelde neyin iyi n eyin kötü olduğunu muhakeme edebilmektir. Sağduyulu olma durumu da denebilir. Bu düşünce her eylemin erdemli olma çevresinde gelişmesi gerektiğini ve şeyler hakkında bu düşünceyle ereğe ulaşılmasını sağlar.