Nazım’la Şiire Tutulan “Kaptan”: Attila İlhan

"Mavici"lerden Attila İlhan.

Çok yönlü bir edebî kişiliğe sahip olan Attila İlhan’ın öyküsü 15 Haziran 1925’te, İzmir’in en tarih kokan yerlerinden biri olan Menemen’de başlamış. Çocukluğu Menemen’de ve babasının tayini dolayısıyla Anadolu’nun farklı bölgelerinde geçmiştir. Burada yaşadıkları çiftlik evindeki ailenin yaşlı kadınlarından masallar dinlemiş ve amcası Bahri’nin eğitiminden geçmiştir. İlk ve orta öğrenimini başarıyla tamamlamış, orta öğrenim yıllarında Jules Verne’in kitaplarıyla tanışmış ve yine bu dönemlerde sinemaya merakı artmıştır. Öyle ki Karşıyaka’da oynatılan hiçbir filmi kaçırmamıştır.

İlhan’ın yaşamının dönüm noktası; okulda âşık olduğu kıza, içinde Nazım’ın şiirinin yazılı olduğu mektubu vermesiyle başlamıştır. Bu dönüm noktası İlhan için her ne kadar travma olmasa da ailesi onunla aynı fikirde olmamıştır. Bu masum aşk ilanı, Attila İlhan’ın daha 16 yaşındayken tutuklanmasına, okuldan uzaklaştırılmasına sebep olmuştur. 3 hafta gözaltında kalmış, 2 ay da hapiste yatmıştır. Sebebi ise o dönemde Nazım Hikmet’in yasaklı olmasıdır. Hukuk insanı olan babasının uğraşlarıyla hapisten çıkmış ancak Türkiye’nin hiçbir yerinde okuyamayacağına dair bir belge alınca okul hayatına ara vermek durumunda kalmıştır. Daha sonra Danıştay kararıyla tekrar eğitim hakkına sahip olmuş, kardeşi Cengiz İlhan ile İstanbul Işık Lisesi’nde yatılı olarak eğitimine devam etmiştir.

Lisede şiire iyice bağlanmıştır. Son sınıftayken amcası, Attila İlhan adına kendisinden habersiz şiir yarışmasına katılmış, bu sayede “Cebbaroğlu Mehemmed” şiiriyle ikincilik ödülünü kazanmıştır. Yarışmayı “35 Yaş Şiiri” ile Cahit Sıtkı birincilik ile tamamlasa da, Attila İlhan kendisinden daha çok söz ettirmeyi başarmıştır. CHP Şiir Yarışması’nda ödül aldığı “Cebbaroğlu Mehemmed” şiiriyle, kendi deyimiyle edebiyat dünyasına "zembille" iner.

1946’da mezun olan İlhan, babasının isteği üzerine İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne kaydolmuştur. O dönemlerde Asım Bezirci ile “Gerçek” gazetesinde çalışmaya başlamıştır. Üniversite hayatının ilk yıllarında “Yığın” ve “Gün” gibi dergilerde ilk şiirleri yayımlanmaya başlamıştır. İlk ürünlerinden, “Balıkçı Türküsü” şiiri ve “Bahçe, Güzel Kasaba” düzyazısı, “Yeni Edebiyat” dergisinde yayımlanmıştır. 1948’de ilk şiir kitabı olan “Duvar”ı da kendi imkânlarıyla yayımlamıştır.

Yine 1948’de Paris’e gitmeye karar vermiş Attila İlhan. Burada Nazım Hikmet’i kurtarmak için düzenlenen uluslararası dayanışma hareketine, İleri Jön Türkler Birliği faaliyetlerine katılmış, Fransız toplumu ve orada bulunduğu çevreye ilişkin gözlemleri daha sonraki eserlerinde yer alan birçok karakter ve olaya temel oluşturmuştur.

İlk Paris deneyiminin ardından yurda dönmüş, “Gerçek” gazetesinde yayınladığı siyasi yazılardan dolayı eğitimine ara vermiştir. “Gerçek” gazetesindeki yazılardan dolayı soruşturma yüzünden tekrar Paris’e gitmiştir İlhan. Burada Fransızca’yı ve Marksizm’i öğrenmiştir. “Kaptan” lakabını ise Paris yıllarında bir dönem bıraktığı sakal dolayısıyla arkadaşlarının yakıştırmasıyla aldığını belirtmiştir. Lakabının yayılmasında da beş bölümden oluşan “Kaptan” şiiri etkili olmuştur.

Hayatının bir bölümünü Paris-İstanbul-İzmir üçgeninde geçiren İlhan, bu dönemde adını Türkiye çapında duyurmaya başlamıştır.

Yurda döndüğünde Hukuk Fakültesi’ne devam etmiş ancak son sınıfta Gazetecilik bölümüne başlamasıyla Hukuk Fakültesi’ni bırakmıştır. 1953’te Vatan gazetesinde sinema eleştirileri yazmasıyla sinemaya ilgisi başlamıştır. On beşe yakın senaryoya Ali Kaptanoğlu adıyla imza atmıştır.

Babasının ölmesiyle 8 yıl İzmir’de yaşayan İlhan, burada Demokrat İzmir gazetesinin başyazarlığını ve genel yayın yönetmenliğini yürütmüş ve 1968’de Biket İlhan ile evlenmiştir. Buradan Ankara’ya daha sonra tekrar İstanbul’a geçen İlhan, romancı kimliğini öne çıkaran eserler yazmıştır.

Yazar Piraye Şengel'in yorumuna göre İlhan, "Her gün aynı saate kalkar, aynı saatte kahvaltısını eder, aynı saatte yürüyüşünü yapar, aynı saatte çalışır, aynı saatte öğle yemeğini yer, aynı saatte evine döner ve aynı saatte uyurdu. Ona, “Böylesi düzenli bir hayat yaşayarak, bu kadar çarpıcı şiirler nasıl yazılabilir?” diye sorulduğunda, “Öyle yaşarsan kendine gelip şiir yazamazsın! Şair gibi yaşamayacaksın şair gibi yazacaksın.” derdi."

Cumhuriyet Dönemi'nin "Mavici"si Attila İlhan, 10 Ekim 2005'te İstanbul'daki evinde 80 yaşında vefat etti. Tüm eserleri iyidir, ancak kendi bestesi olan ve Selda Bağcan'ın da seslendirdiği şarkının şiiriyle sizleri baş başa bırakıyoruz.


An gelir

Paldır küldür yıkılır bulutlar

Gökyüzünde anlaşılmaz bir heybet

O eski heyecan ölür


An gelir biter muhabbet

Çalgılar susar heves kalmaz

Şatârâbân ölür


Şarabın gazabından kork

Çünkü fena kırmızıdır

Kan tutar tutan ölür

Sokaklar kuşatılmış

Karakollar taranır

Yağmurda bir militan ölür


An gelir

Ömrünün hırsızıdır

Her ölen pişman ölür

Hep yanlış anlaşılmıştır

Hayalleri yasaklanmış


An gelir şimşek yalar

Masmavi dehşetiyle siyaset meydanını

Direkler çatırdar yalnızlıktan

Sehpada Pir Sultan ölür


An gelir paldır küldür

Her ölen pişman ölür

An gelir susar heves

Kan tutar tutan ölür


Anlaşılmaz bir heybet

An gelir biter muhabbet

Ne selam ne bir sabah

Kim duysa korkudan ölür


Sokaklar kuşatılmış

Karakaollar taranır

An gelir susar heves

Ömrünün yarısını


Hayaller yasaklanmış

Son umut kırılmıştır


An gelir o heyecan

Yağmurda bir militan

Sehpada Pir Sultan

Lâ ilâhe illallah

Kanunî Süleyman ölür


An gelir o heyecan

Yağmurda bir militan

Sehpada Pir Sultan

Lâ ilâhe illallah

Kanunî Süleyman ölür


Son umut kırılmıştır

Kaf Dağı'nın ardındaki

Ne selam artık ne sabah

Kimseler bilmez nerdeler


Namlı masal sevdalıları

Evvel zaman içinde

Kalbur saman ölür


Kubbelerde uğuldar bâkî

Çeşmelerden akar sinan

An gelir

Lâ ilâhe illallah

Kanunî Süleyman ölür


Görünmez bir mezarlıktır zaman

Şairler dolaşır saf saf

Tenhalarında şiir söyleyerek

Kim duysa korkudan ölür


Tahrip gücü yüksek

Saatli bir bombadır patlar

An gelir

Attila İlhan ölür