Necip Fazıl'da Hayat Mefkuresi

Hüznün ve daha nice gerçekleşmeyi bekleyen hayallerin çakıl taşlarıdır aslında hayat.

Saçların aklarla dolduğu zaman,

Geriye hasretle bir bakar mısın?

Yıllar mazimizi yolduğu zaman,

Göğsüne menekşe gül takar mısın?


Pembe kıyılardan geçse bir sandal,

İşitsem sesini şen fıskiyenin,

Zikrimde canlanır eski bir masa.

Gözümde gözlerin, elimde elin…

Asım Bezirci


Kelimelerle ifade edilebilir mi hayat? İfade edilse dahi yeterli olur mu? Doğumdan ölüme geçen süredir hayat. Bu, tatmin edici bir tanım mıdır? Hayat yaşamdır, hayat ömürdür. Peki ya bunlar kafi midir? Elbette değil, öyleyse nedir hayat? Hayat, insanı farklı limanlara ulaştırır, tahmin edemeyeceğimiz olayları meydana getirir. Bazen hıçkıra hıçkıra ağlamak, bazen doyasıya gülmek isteriz. Aslında bisikletli bir çocuktur hayat; bindikçe alışırsın. Zaman zaman düştüğün olur, ağlarsın; eğer ayağa kalkabilirsen yeniden başlarsın. İnsanın en büyük meselesi ahiretini kazanmak olduğuna göre, insanoğlu neden hayatı sorgulamaz? Hayat, şu kâinatın en ehemmiyetli gayesi, en büyük neticesi ve en parlak nuru demektir. Hayat, bazen acı, bazen tatlı, bazen de izlenmiş bir film gibidir. Hiç bitmesini istemediğiniz bir uzun yol, o yol arkanızda bıraktığınız belki de anılarınız… Hüznün ve daha nice gerçekleşmeyi bekleyen hayallerin çakıl taşlarıdır aslında hayat.

Necip Fazıl, eserlerinde satırlara sığdırmaya çalıştığı cümleler üzerine yoğunlaşmış ve bizi de ulaştığı berraklığa götürmeye çalışmıştır. Necip Fazıl, hayatının dönüm noktasından sonra maddiyattan çok uhrevi hislere kaymıştır. Hayat içinde ölümü aramıştır. “Aldığımız nefesi bile geri veriyorsak hiçbir şey bizim değildir” cümlelerinden de anlaşılacağı üzere, hayatın ne kadar ince, ölümün ise ne kadar basit olduğunu bize aşılamıştır. Üstad, “Künye” adlı eserinde belirttiği gibi “Balık sudan çıkarılır da yaşar mı?” sorusunu dile getirir. Bu kelimeler, şairin öz penceresinden hayat kelimesinin tanımı olmuştur. Aynı zamanda “İnsan, hayatın özetidir” cümlesini ona kurdurmuştur. Necip Fazıl, özellikle öğrenim dönemlerinde birçok farklı karakterle karşılaşmış, onların düşünce ve karakterlerinden etkilenmiştir. Bu süreçte yaşadığı olumsuz durumlara rağmen, her şeyin bir başı olduğu gibi sonu da olmalı düşüncesine girerek zihninde bir arayış başlatmıştır.

Bu büyük şairimiz, tiyatro eserlerinde de sık sık bu derin ama kısa konuya değinmiştir. Örneğin, “Bir Adam Yaratmak” adlı kitabında Necip Fazıl, ölüm ve hayat meselelerine derinlemesine dalar. Eserinde, annesi bir kaza kurşunuyla öldürülen genç bir katilin ruh dünyasına bürünüp, 23 yaşındaki Selma’nın yaşamına son verir. İki karakterin hayatı birbirinden farklı olsa da sonuç değişmez; her ikisi de bu dünyadan silinir. Bu eserdeki temel mesaj, ölümün hayatın ayrılmaz bir parçası olduğudur.

“Ahşap Konak” tiyatrosunda ise üç ayrı neslin çatışmasını anlatır. Her katta bir neslin ruhu yaşar; din, bağımlılık, şuursuzluk gibi temalar eserin temel çatışma unsurlarını oluşturur. Bu kitap, Batı hayranlığına karşı bir eleştiri niteliği taşır ve asıl ilacın özümüz olduğunu vurgular. Necip Fazıl, İslamiyet’in esaslarında derman bulmamız gerektiğini anlatmaya çalışır. Eser, milletimizin öz değerlerinin önemine işaret eder.

Şairimizin bu süre zarfında sadece kendi hayatını değiştirmeye odaklanmadığını, aynı zamanda çevresini de etkilediğini görmekteyiz. Necip Fazıl, bir ay olup güneşten aldığı ışığı yansıtan bir figür olarak karşımıza çıkar. “Yedi Güzel Adam” diye adlandırdığımız Sezai Karakoç, Mehmet Akif İnan, Erdem Bayazıt, Rasim Özdenören gibi önemli fikir adamlarını nasıl etkilediği, onların hayatlarında nasıl bir değişim başlattığı aşikârdır.

Necip Fazıl’ın eserleri, derinlik ve yücelik ile insanın öz ihtiyaçlarını ortaya koyar. Bu tesir sadece estetik ve fikrî boyutta değil, aynı zamanda sosyal bir nitelik taşır. Hak ve hakikat duygusunu yüceltmek, Necip Fazıl’ın hayatının manası olmuştur. Düşünce yapısı, kendisinden önceki nesillerin hayatlarından aldığı tohumlarla gelişmiştir. İki dünya savaşından sonra insanlık durumu ile hesaplaşmaya girişen biri olarak, çağdaşlarından farklı niteliklere sahiptir. Eserlerinde insanın hayatına dokunarak onu geliştirme amacını güder. Bazen “Çöle İnen Nur” adlı eserinde, Hz. Peygamber’in izinden gider ve İslami bir hayat sunar okuyucusuna. “Reis Bey” adlı tiyatrosunda bir hâkim karakteri üzerinden, kimseyi hor görmeden, insanların hayatlarına dokunur.

Son olarak, Necip Fazıl’ın, hayat ile ilgili görüşüne, bir şiiri ile değinmek istiyorum:


Rüzgârdan açılsa kapım bir anda,

Kara haber gelmiş gibi ürkerim.

Sanki gemilerim battı ummanda,

Paramparça oldu gökte ülkerim.


Ne acı, kaybetmek için sahiplik!

Ölümlüyü sevmek, ne korkulu iş!..

Hayat mı, püf desem kopacak iplik,

Çıkmaz sokaklarda varılmaz gidiş.