Neden yazma ihtiyacı duyarız?

İnsanın kalem ve kağıda olan ihtiyacına dair düşünceler.

Henüz ortaokula giderken, bir cuma günü "Türkiye" konulu bir şiir yazmamız istenmişti. Sadece 15 dakikamız vardı ve kimse de beden dersinin öncesinde, fuzuli hissettiren bir şeyle uğraşmak istemiyordu. Belli ki öğretmenin de pek umurunda değildi. Zira sınıfta çıkan uğultuya pek ses çıkarmamıştı. Hâl böyleyken benim de arkadaşlarımla sohbete dalıp uyduruk bir şey yazmam hatta hiç yazmamam gerekirdi. İşin normali buydu. Ama bir şey oldu. Tarifi zor ama ne olduysa ben, kitabın başına geçip iyi bir şiir yazmaya çalıştım. Daha önce okuduğum şiirlerden sözler aldım, haberlerde geçen şehit haberlerinden duyduklarımı ekledim ve sonuçta ortaya bir şey çıkardım. Tahtaya çıkıp tüm sınıfın gözleri önünde, gür sesimle okudum. O “şey" çok beğenildi. Öğretmenim beni alkışlattı ve başımı okşadı. Çok mutlu olmuştum. Öyle ki “Büyünce ne olmak istiyorsun?” sorusuna uzun bir mühlet “Şair” cevabını verdim.  

Yazı yazmak, bir ortaokul öğrencisinin yazdığı basit bir şiiri sınıfına okuması gibi bir etki yaratır insanda. Yazdığı biriciktir, kendisinden izler taşır ve bu yüzden de diğerleri tarafından da fark edilmesini sağlar. İnsanlar karşılaştıklarına iyi kötü bir tepki verir. Yazarın aldığı tepkinin ne olduğu da önemli değildir gerçi. Önemli olan, yazılanın okunması ve belli bir oranda idrak edilmesidir. Zira aynı benim sınıfımda olduğu gibi herkesin uğraşmaya değeceği bir meşgale de değildir. Sonuçta okuması, yazması olan herkes; kalemi eline alıp bir şeyler karalayabilir. Yazı yazmak oldukça kolay bir iştir, genel kitlenin gözünde. Fakat herkesin de gerçekten yazmak için uğraştığını söyleyemeyiz. Çünkü her ne kadar kulağa çok basit bir iş gibi gelse de kendini ifade etmek, bir de bunu düzgün bir şekilde kelimelere dökmek insana zor gelir. Düzenli olarak kalemi eline alan insan bulmak da işbu zordur. Nitekim insan yargılanmaktan korkar. Başaramayacağını hisseder ve vazgeçer. Önemli olan sadece yazdıklarının niteliği de değildir. Yazdıklarının idrak edilememesinden yahut anlaşılsa dahi okuru tarafından yargılanacağından korkulur. Dolayısıyla da yazı yazma gereği hep üvey evlat muamelesi görür. Bu hal içinde insanlar, var oluş kaygılarını hafifletmek için başka yollara başvurur. 

Ayrıca sadece bu işi profesyonel olarak yapan yahut sanatsal bir kaygı güdenlerden de bahsetmiyorum. Yazıyı kaleme alan kitlesini, genellikle, kendisi seçer. Sözgelimi, günlük tutan bir birey de var oluş kaygısını, yazı yazma gayesinin içinde taşır. Farklı olan tek şey ise kitlesi, yalnızca kendisidir. Duygularının ve fikriyatının tek tanığıdır. Bir nevi kendisi ile hesaplaşır. Duygu ve düşüncelerine birinci elden tanık olur. Zaman zaman da bunlarla çatışır. Hasılı, kendisine yazan için her zaman esas olan ise elinde kalem olan herkes gibi yazma gereğini ruhunda taşımasıdır. Kâğıda işlenen tüm kelimeler, yazarın kendini tasavvur edişidir. Kendini gören, varlığının bilincine iyice varan yazar da var oluş sancısını dindirir. 

Sonuç olarak yazıyoruz. Bunun birçok kişisel sebebi olabilir. Fakat işin aslına indiğimizde, bana göre, hepimiz ortak bir noktada birleşiyoruz. Çünkü her şeyden önce bir “insan” olarak yaşamaya çalışıyoruz. Bu bağlamda farklılıklarımız olsa dahi benzer kaygılar güdüyor, ortak problemlere çözümler arıyoruz. Henüz çocuk yaşlarında bile toplum içerisinde kendimize yer edinmeye çalışıyoruz. Çeşitli roller ediniyoruz. Belli bir yaştan sonra da yaşamamızı, daha doğrusu kendimizi sorguluyoruz. Yazmak, bu süreçte bizim en büyük yardımcımızdır. Zira içimizdekileri dökmek bizi rahatlatır. Benliğimizi dinlendirir. Dahası, bence en önemlisi, bize kendimizi daha iyi tanıma şansı verir. Kendimizi daha iyi öğrendikçe, kalabalıklar içerisinde yer edinebilmemiz kolaylaşır. Çünkü hepimiz, yaşadığımız toplumun içerisinde değerliyiz. Bu değeri göstermenin de paylaşmanın da bana göre en etkili yolu yazmaktır. O yüzden yazıyorum. Yazıyoruz. Bu alışkanlığı henüz edinememiş olanlar da hemen başlamalı bana göre. Hem sadece ben değil, beden dersi için eşofmanlarını giymeye çalışan ve şiiri çok sevildiği için ağzı kulaklarında olan bir velet de şiddetle tavsiye etmekte.